Bolton bir gün önce istifa ettiği konusunda ısrar etti…
*
Trump’ın kararında, Bolton’un Taliban ile yapılan barış görüşmelerine muhalif olması etkili oldu.
Bolton, Trump’ın Taliban yetkilileri ile Camp David’ te teatral bir zirve toplama planına karşı çıktı.
Ve Afganistan barış görüşmelerinin başarısızlığı Bolton’u haklı çıkardı ve Trump’ küçük düşürdü…
*
Aslında bu sonuç Başkan Trump için yalnızca bir bahaneydi.
Trump’ın Bolton’u, ABD dış politikasına dair uzun vadeli ya da köklü felsefi bir anlaşmazlık nedeniyle mi yoksa hevesleri doğrultusunda mı azlettiğini anlamak güçtür.
Çünkü Trump’ın eylemlerinde çok fazla mantık okumaya çalışmak anlamsızdır.
Bununla birlikte yine de yolların bu şekilde ayrılmasının bazı önemli nedenlerini belirlemek mümkündür.
*
J.Boltonun temel görüşleri ve Trump’ın pozisyonlarının çoğu örtüşüyordu.
Bolton, Trump yönetimi için çok taraflılık, uluslararası örgütler, Birleşmiş Milletler, Avrupa hukuku ve ABD müttefikleri ile ilgili tecrübeye sahipti.
Askeri gücün önemi ve faydası hakkında ortak inanca sahiptiler.
Ama “Güneş Balçıkla Sıvanmadı” ve bir süre sonra pratikte bu şahin görüntünün altındaki farklılıklar, işte günyüzüne çıktı,
Yollar ayrıldı.
*
Bolton, dünyayı Amerika’nın çıkarlarına göre proaktif olarak yeniden düzenlemek için askeri gücün kullanımına inandı.
Mesela, ona göre ABD’nin hedeflerine ulaşması için Irak Savaşı tek yoldu, hep bu düşüncesinin ısrarcısı oldu.
Siyasi bakışında alternatif, yaptırım, diplomasi yoktu…
Trump yönetiminde olmadan önce de Kuzey Kore’yi önleyici olarak bombalamayı savunuyordu.
*
Aslında Başkan D.Trump’ ta bir barış adamı değildir.
Onun başkanlığı süresinde ABD savunma bütçesi önemli ölçüde arttı,
ABD’nin karıştığı herhangi bir savaşı dahi bitirmekte başarılı olunamadı.
Ama Trump’ın şahinliği Bolton’unkinden farklı türdü.
*
Trump, yalnızca ABD ulusal güvenliğine yönelik tehditler karşısında kuvvet kullanılmasına şiddetle inanmaktadır.
Doğrudan bir tehditle karşı karşıya kalması halinde mevcut tüm yollarla yanıt vermeyi öngörüyor.
Ancak ABD’nin ulusal güvenliğini korumak için dünyanın başka yerlerindeki rejimleri devirmesine şüpheyle yaklaşıyor.
*
Trump’ın ABD’yi Irak, Afganistan ve Suriye’den çekmeye yönelik arzusu ile Bolton’un dünyayı yeniden şekillendirme konusunda isteği arasında;
Trump’ın içgüdüsel şüpheleri fark yaratmıştır.
Mesela Bolton’un İran’a karşı radikal politikasına rağmen Trump, İran ile bir savaşa sürüklenmekte çok isteksizdir…
Çünkü Trump, bütün mevkidaşlarından daha büyük bir müzakereci olduğunda ödün vermez bir takıntıya sahiptir.
Trump diplomatik ustalığını başarmaya çalıştığı için şahinliği de kiliselerle diplomasi arasında bir yerdedir…
*
Trump, Kuzey Kore ve Taliban ile diplomasi başlattı.
İran devlet başkanı H.Rouhani ile müzakereye hazır olduğunu açıkladı
Ve Bolton her durumda bu çabalara karşı çıktı.
*
Sonuçta Trump’ın büyük bir diplomatik başarı elde etmek iddiasıyla bağlantısı kesildi.
Halbuki 2020’de Trump’ın kazanacağı bir seçim var.
Bu konjonktürde Orta Doğu’da ya da başka yerde bir savaş çok büyük politik risk olurdu.
Şimdi Bolton’un ayrılması bu riski büyük ölçüde düşürmüştür.
Trump’ın İran üzerindeki maksimum baskı stratejisi başarı belirtisi vermediği için,
Başkan D.Trump yeniden seçim kampanyası öncesinde bir diplomatik başarı için İran ile yeniden bağlantı kurabilecektir.
*
Ya Bolton’dan sonra ABD’nin Türkiye ile ilişkisi?
Maalesef, iki ülkenin ilişkilerde yaşadığı düşüş herhangi bir olaydan çok daha derindir.
Mesele, Erdoğan’ın otoriter iktidarını pekiştirmesi, politika içgüdülerine meydan okumak için herhangi bir işlevsel bürokratik karşı ağırlığın ortadan kaldırılmasıyla aynı zamana denk gelen;
Ankara’nın ABD ve AB’ye sırtını dönmesi ve küresel güç dengesinin tehdit edilmesi dünya görüşüyle ilgilidir…
*
Erdoğan’ın dış politikası, Ankara’nın bölgesel çıkarlarının ABD’nin çıkarlarından farklı olduğu, Türkiye’nin ittifaklar ile sınırlandırılmaması gerektiği görüşüne dayanıyor.
Bunun yerine ittifaklar, Türkiye’nin çıkarlarına katkı sağlamalı , aksi halde Türkiye onları bir kenara atmakta özgür olmalıdır.
Bu yaklaşım, aslında Başkan D. Trump’ın Amerikan ittifaklarını nasıl gördüğüne benzeyen küresel ilişkilere yönelik işlemsel bir bakış açısıdır.
*
Ama Trump ve Erdoğan aralarındaki ideolojik örtüşmelerden faydalanamıyor.
Çünkü temel olarak iki taraf da pek çok çıkar paylaşmıyor ve çok farklı politika öncelikleri taşıyor…
*
Erdoğan iç ve dış meşruiyetini siyasal İslam’dan türetiyor.
ABD büyük güç rekabetine nasıl hazırlanacağını, akran rakiplerin ortaya çıkması için bir örtücülüğü tartışırken,
Türkiye; ABD ve AB’nin yakında rekabette olduğu ülkeler tarafından aşılacağını, artık Batı’ya bakılmaması gerektiğine inanıyor.
Bu yeni güç dağıtımına hazırlanmak için siyasi İslam’ı kendi bölgesinin ötesinde değişen bir küresel düzen olarak algıladığı şeye uydurmaya çalışıyor.
Erdoğan için Washington’un onaylamaması, Türkiye’nin yeni yönüne erişimini değiştirmek için yeterli değildir.
*
ABD Başkanı Trump, Erdoğan’ın bu dünya görüşünü düzeltemez.
Yalnızca ortaya çıkan sorunları yönetmeyi ve Amerikan çıkarlarının fazla olumsuz etkilenmemesini sağlamak için Ankara ile çalışmaya devam etmeyi umabilir.
Mesela Türkiye’nin Rusya ile ilgisini açıklamak yerine, Türkiye’nin şimdi nasıl politika yaptığını ciddiye almak önemlidir.
*
Bu perspektifte Trump kısa vadede, Türk silahlı kuvvetlerini daha zayıf hale getirecek,
Ankara’yı Washington’un mevcut savunma ve gelecekteki savunma ihracatı üzerindeki etkisinden arındıracak şekilde konumlandırabilecektir…
13.9.2019
Yazıları posta kutunda oku