OLAMAZ ZATEN !… a.u.
– Sözcü Gazetesi
SURİYE SORULARININ YANITLARI KAB-AK GİBİ ORTADADIR…
Zaten Çölaşan açıkça belirtmiş yazısında:
“Peki kimdir bu işin sorumlusu ya da sorumluları? Önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı kimliği ile Recep Tayyip Erdoğan.”
Suriye sorularına yanıt yok
Emin Çölaşan, 8 Eylül 2019
Sevgili okurlarım, bir ülke bazen durup dururken başına büyük bela açar, ya da bela çukuruna kendi bilinçsizliği nedeniyle dalar.
Bizimki de böyle oldu.
Şimdi yazacaklarım bir miktar tekrar olacak ama bu gerçekleri hepimizin bilmesi ve asla unutmaması gerekiyor. O yüzden ısrarla yazıyorum.
Suriye ile aramızda hiçbir sorun yoktu.
Beşar Esad’ın babası Hafız Esad dönemi kapanmış, Apo denilen bela dolaylı yollarla Türkiye’ye teslim edilmişti.
Oğul Esad babası dönemindeki çirkin politikalara son vermişti.
Artık başımızda bir tehdit yoktu.
Tam tersine Suriye ile olan ilişkilerimiz düzelmiş, iki ülkenin en üst düzey yetkilileri birbirlerine eşleriyle birlikte sarılıp öpüşmeye bile başlamıştı.
İşte Recep Tayyip Erdoğan’la Beşar Esad’ın birlikte tatil yapmaları, sarmaş dolaş olmaları…
Bu görüntülerin tamamı arşivlerde duruyor.
Kasım 2002 seçimlerinde AKP iktidar oldu.
Başbakanlık koltuğuna oturan Bay Abdullah Gül ilk yurt dışı gezisini “Dostluğu pekiştirmek” için Suriye’ye yaptı, havaalanında Suriyeli bakanlar tarafından tam kadro karşılandı.
Esad tarafından kabul edildiğinde Türk ve Suriye halklarının kardeşliğinden, tarihten gelen dostluğundan dem vurmayı da unutmadı!
2011 yılına kadar her şey çok iyi gitti. Dostluk giderek pekişiyordu. Suriye ile vizeler kaldırıldı, serbest ticaret başladı.
911 kilometrelik sınırımız adeta serbest bölge olmuştu ve herkes mutluydu.
Esad sağlam duruyor, Suriye yönetimi artık Türkiye’ye terör ihraç etmiyordu.
Yıl 2011… Arap baharı isyanları bazı Arap ülkelerinde yaygınlaşmıştı. Suriye dahil pek çok ülkede ahali kendi yönetimlerine tavır koyuyordu.
İşte tam da bu sırada ABD yönetiminden Türkiye’ye önemli bir bildirim geldi:
“Biz Esad’ı devirmeye karar verdik. Onu birlikte devireceğiz!..”
Ve bizim AKP iktidarı durup dururken Esad’ı düşman ilan etti, Suriye’ye daldı.
Ankara’da verdikleri demeçler unutulacak gibi değildir:
“Suriye zaten bizim eski vilayetimizdir, orada hakkımız vardır. Cuma namazını bir süre sonra Şam’da kılacağız inşallah!”
Ortadoğu dünyanın her zaman en büyük bataklığı olmuştur. Giren bir daha çıkamaz.
İşte biz bu pislik yuvası bataklığa kendi “Özgür irademizle (!)” daldık ve bugüne kadar çıkamadık.
Milletimize Suriye olayı yutturmaya kalkışanlar bu ağırlığın altından bugüne kadar kalkamadı.
İşin korkunç boyutlara varan zararını ve bedelini Türk Milleti ödedi, ödemeyi sürdürüyor.
Esad’ın zayıf düşmesinden yararlanan bir sürü terör örgütü (PKK dahil) Suriye’de palazlandı. Dinciler, şeriatçılar, IŞİD dahil…
Ordumuz Suriye’ye girdi.
Nice şehitler verdik.
Savaştan kaçan milyonlarca kişi Türkiye’ye göç etti, al başına bir bela daha! Atsan atılmaz, satsan satılmaz.
Resmen Arap istilasına uğradık.
AB başta olmak üzere bir sürü ülkeyle hiç yoktan papaz olduk, ilişkilerimiz koptu.
Türkiye Cumhuriyeti olarak bütün dünyada saygınlığımızı yitirdik.
Çok kısaca özetlemek gerekirse, hem maddi, hem de manevi açıdan korkunç zarara uğradık.
Maddi zararın bilançosu yüz milyarlarca dolar da, manevi zararın bilançosu parayla ifade edilmeyecek kadar büyük.
Peki kimdir bu işin sorumlusu ya da sorumluları?
Önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı kimliği ile Recep Tayyip Erdoğan.
İkinci sorumlu önce Dışişleri Bakanı, sonra Başbakan kimliği ile Ahmet Davutoğlu.
Evet, onlar sorumludur.
Olacakları göremediler, başımıza açılacak belanın boyutlarını önceden kestiremediler.
Bu nasıl devlet adamlığıdır?
Üstelik şimdi kendi aralarında particilik kavgasına giriştiler…
Birbirlerini bazen dolaylı yollarla, bazen de doğrudan suçlamaya başladılar.
Maşallah yani, böylesine hiç tanık olmamıştık!
Sevgili okurlarım, bir konuya bir kez daha dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bunlara hiç kimse şu soruyu sormuyor:
Arkadaşlar, biz bu Suriye olayı konusunda 2011 yılından bu yana ne kazandık, ne kaybettik? Herhangi bir kazancımız olduysa açıklayın, mutlu olalım!
Yoksa maddi ve manevi kayıplarımızı dürüstçe açıklayın.
İşler işte bu aşamada tıkanıyor. Onlara bu sorular sorulmuyor.
Onlar da bu konularda ağızlarını açıp konuşamıyor.
Gece gündüz karşımızda Suriye ve Suriyeliler olayı var, ne olduğunu, bundan sonra ne olacağını bilen yok, kurcalayan, sorgulayan da yok!
Bu olay başka bir ülkede olsa kıyametler kopar, sorumlulardan hesap sorulurdu.
Binmişiz bir alâmete, gidiyoruz kıyamete!