Almanya’da iş güvencesindeki düşüşün ardından Euro’nun çöküşü derinleşti.
Zayıf üretim Avrupa’daki en büyük ekonomiyi durgunluğun eşiğine getirdi.
Euro, son yedi yılın en zayıf seviyesindedir.
Almanya’nın GSYİH’sı ikinci çeyrekte daralırken, art arda iki çeyrekte gerileme kaydedilmesi ekonomik durgunluk anlamına geliyor.
Yılın ikinci yarısından yansıyan göstergeler endüstrideki zayıf konjonktürün devam edeceğini ortaya koyuyor.
*
Üstelik her yıl Wyoming/ Jackson Hole’de yapılan ABD merkez bankaları toplantılarında alınan kararlarla,
Avrupa Bölgesi, Çin ve Japon merkez bankalarını da etkileyen,
Son toplantıda yaşanan ihtilafla birlikte ticaret savaşının başlamasıyla daha ciddi bir krize yol açabileceği muhtemel bu durum yaşanıyor.
Ama Almanya’nın ihracat merkezli ekonomisinin dünya ticaretindeki gerilimlerin güçleşmesine karşı mücadele etmeye yardımcı olamayacağı anlaşılıyor.
*
Bu kötü gelişmenin ötesinde, AB nihayet İngiltere ile kriz zamanına doğru ilerliyor.
Yeni Başbakan Boris Johnson, İngiltere’yi 31 Ekim’de anlaşmasız birlikten çıkarmaya yürüyor.
İngiltere Merkez Bankası Başkanı, Brexit’in bir ekonomik felaket olacağını ve ülkeye büyük bir ekonomik şok getireceği konusunda uyarıyor.
Bütçe Sorumluluğu Ofisi, Brexit’in ülke kamu maliyesine 30 milyar sterline mal olacağını,
Ticaret Politikası Gözlemevi ise İngiliz işletmelerini koruma maliyetini 22 milyar sterlin olarak hesaplıyor.
Uluslararası Para Fonu (IMF), dünya ekonomisine yönelik en büyük tehditlerden biri olarak anlaşılmayan bir Brexit’i tanımlıyor.
Tüm bunlara karşılık Boris Johnson’ın ekonomik önlemler çantasında nelerin olduğu henüz bilinmiyor…
*
AB’nin Brexit’i adil bir şekilde müzakere edememesi senaryosuyla bir bölünmenin olumsuz ekonomik etkileri büyük endişeler oluşturmuştur.
Avrupa’nın birleşmiş ekonomilerinde büyümeyi ateşleyecek bir kıvılcımın dahi aranabileceği bir zamanın yaşanmasından korkuluyor.
Bugün bunun bir yanıtı bulunmuyor ve herşey yokuş aşağı gidiyor…
*
Bu noktada AB kaderini, Avrupa Bölgesi kapsamında para politikasını yönetmekle yükümlü,
Avrupa Merkez Bankası (ECB) başkanlığına getirmeyi düşündüğü eski IMF başkanı Christine Lagarde’ye bağlamış görünüyor.
Ama bu; Legarde’nin bir tavşanı şapkasından çıkarması gibi işleri düzeltmenin bir yolunu bulması umuduna dayanıyor.
Yine de Lagarde’nin açıklamaları da deneyimli bir mali itfaiyeci olarak övgüyü canlandırıyor!
Avrupa Parlamentosu Lagarde için iki hafta içinde oylama yapacak, sonra Ekim ortasında oylama AB Liderler Zirvesi’nde onaylanacaktır.
*
Legarde’nin Avrupa Bölgesini kurtarmakla ilgili en büyük zorluğu ise;
Mevcut Başkan İtalyan Mario Dragni’nin ECB’nin araç seti olarak iflastaki bankaları finanse etmesi,
Daha fazla faiz indirimi ve daha fazla parasal genişlemeyi kullanması,
Başta İtalya, İspanya olmak üzere diğer stresli devletlerin borçlarını devralmaya izin veren milyarlarca Euro basarak Euro Bölgesini korumaya çalışması,
Sonuçta; Avrupa Bölgesinin bitmeyen krizinin ECB dışına çıkması olasılığıdır.
*
Düşük faiz oranları ve kolay para, Avrupa’nın sorunlarını çözmemiştir.
Bölge ülkeleri AB’ye karşı artan bir duyarlılıkla karşı karşıya kalmaya devam ediyor.
Bölgede kaynağın kesinlikle iyi ayarlanmış, duyarlı bir politik sistemden ya da rakip ulusların üretme kabiliyetinden gelmeyeceği,
Bu durumda bir sonraki ekonomik rönesansının tam olarak nereden akabileceğini öngörmek sorunu yaşanıyor.
*
2017 itibariyle rakamlar, dünyadaki ilk on beş teknoloji şirketi arasında tek bir Avrupalı şirketin bulunmadığını gösteriyor.
Dünyanın en büyük 50 teknoloji şirketi arasında, sadece dördü Avrupalıdır ki, onlarda yavaşlıyor.
Buna göre dünyayı ileriye götürenler Kuzey Amerika ve Çin şirketleridir.
*
İtalya patlamayı bekleyen bir Avrupa borç bombasını andırıyor.
2011’in yazında İtalya iflas etmiştir; daha o günlerde ulusal borç artışının, faiz oranlarının kontrolden çıktığı görülmüş,
İtalya finansal piyasalara erişimi kaybetmiştir.
Ama Avrupa Parlamentosu ve siyasi otoriteler ülkenin finansmanı konusunda, istikrarın izlenimini vermek,
İtalya’nın sorunları üzerinde çalışılabileceği görünümü vermek için yapay bir piyasa yaratmaya karar vermişlerdir!
*
Bugün İtalya, ekonomik koşullar iyileşinceye, tekrar gerçek ve normal kredi pazarlarına erişebileceği yerlere güven verinceye kadar,
Bu yapay desteğe devam etmek zorunda kalıyor.
Halbuki bu en büyük olasılıkla asla gerçekleşmeyecektir.
Çünkü borçlu İtalya aynı zamanda politik olarak da karışıktır.
Sadece borcun büyüklüğü değil aynı zamanda borcun niteliği de geri ödeme kabiliyetini olumsuz etkiliyor.
Daha fenası İtalya’nın büyük ekonomisi ve büyük borçları diğer ülkelerin sorunlarını da önemsizleştiriyor…
*
Sorunlar listesine yüklenmeye çalışılmamasına rağmen AB Göçmen Krizi’de büyük önem arzediyor.
2018’de Avrupa’ya yasadışı yollardan girmek isteyen 150 bin göçmen, 2015’ten bu yana yüzde 92’lik bir düşüşe işaret ediyor.
2018’de iltica başvurusunda bulunanların sayısı 646 bin ile üç yıl öncekinin yarısından daha azdır.
Bu noktada AB üyesi devletlerin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya göç konusunda ortak bir uzun vadeli bakış açısını paylaşmadıkları açıktır,
Ancak konu her zamanki siyasi zorlukları barındırıyor.
Temmuz’da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa ülkelerinin Akdeniz’de kurtarılan mültecileri yeniden dağıtma planları konusunda ilerleme kaydettiğini söyledi.
Ancak İtalya ilgili planın kendisini Avrupa mülteci kampı olmaya devam etmesi talebinde olduğu iddiasıyla planı reddetti.
*
Bu sırada İdlib’te, tümü yanlış Suriye politikalarının sonucunda çaresiz Erdoğan, partisinin İl Başkanları toplantısında;
Avrupa’nın Göçmen Kriziyle ilgili uyarıda bulunuyor.
“İdlib tehdidi var bunu dışında Afganistan tehdidi var. Bir taraftan geliyor, diğer taraftan geri gönderiyoruz.
Bu durum bizi farklı bir yere götürebilir. Oldu oldu, olmadı kapıları açmak zorunda kalırız.
Bir yere kadar bu işe katlandık, katlanıyoruz. Bu yükü sadece biz mi çekeceğiz? ” diyor.
*
Avrupa Komisyonu Sözcüsü Natasha Bertaud’ dan “Türk ortaklarımızla hareket edebileceğimize olan güvenimiz devam ediyor” yanıtı geliyor!.
*
Avrupa bölgesindeki ekonomilerin karşı karşıya kaldığı sıkıntılar derin ve yapısaldır.
Onlarla yüzleşmekten kaçınmaya çalışmak onları ortadan kaldırmayacak, sadece daha fazla acıya neden olacaktır.
Zamanla, bu acının çoğu Avrupalıların servetlerini düşüren zayıf bir Euro’dan gelebilecektir.
5.9.2019
Yazıları posta kutunda oku