Hukuk namusuna sahip, evrensel hukuk kurallarına bağlı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden ve Türk Milleti’nden yana taraf olan ve hukuk kurallarını uygulama noktasında bağımsızlık ilkesine sıkı sıkıya bağlı her derecedeki bütün Yargıç ve Savcılarla, amacı sadece para kazanmak ya da dünyevi başka menfaatler elde etmek değil, aynı zamanda adaletin tecellisine de yardımcı olmak olan avukatların Adli Yıllarını kutluyorum.
Hukukçu olsun olmasın, her önüne gelen yargı bağımsızlığından ve yargıçların tarafsızlığından dem vuruyor.
Yargıtay Başkanı, belki yüzlerce kez yapmış olduğu aynı vurguyu bu seneki Adli Yıl açılış töreninde de yaptı ve şöyle dedi: “Yargının, yasama ve yürütme organı başta, tüm güç odakları karşısında bağımsız olması, hukuk devletinin değişmez ilkesidir.”
Aynı törende konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da “Türkiye’nin normalleşme sürecinde Hakimler ve Savcılar Kurulunun yapısının kuvvetler ayrılığını tam olarak sağlayacak şekilde Meclisimizde uzlaşma ile yeniden düzenlenmesini öneriyoruz.” diyerek vurgu yaptı bu konuya.
Hukukun ayaklar altında olduğu bir dönemde, yargıçların başı ile savunmanın başının yargı bağımsızlığına vurgu yapmaları, çıkmayan candan umut kesilmez türünden bir söylemdir bize göre. Bu konuda yalnız da değiliz şükür. Bizim gibi düşünen hukukçular da var. Onlardan biri de Ağır Ceza Mahkemesi Reisliği de yapmış Em.Yargıç Kerim Yılmaz. Aynı zamanda aktif olarak avukatlık yapan Kerim Yılmaz, Adli yıl açılış merasiminde söylenenleri değerlendirdiği facebook yorumunda diyor ki:
“TBB Başkanının konuşmasını dinledim, gülemedim bile. Son 9 yıl yargı bağımlılığı (önce FETÖ sonra AKP) ve tatbikatı apaçık ortada iken ülkede bir yargı kurumu kalmış ve adalet varmış gibi davrandı. Hukuken değerli tek laf edemedi. Ama stajyerlere maaş vs. gibi akçeli konulara değinip klasik AKP taktiği para ver ki; sesi kesilsin tavsiyesinde bulundu. Görkemli cüppeli, şatafatlı salonda toplanıp bir sürü laf ediyorlar, izliyorum şu ana dek hukuk anlamında değerli, yargı bağlamında önemli tek laf duyamadım maalesef… Yargı bağımsız olur tarafsız değil! Tüm dünyada yargı o ülkenin hukukundan ve evrensel ilkelerden yana tam ve sıkı sıkıya taraftır. Tarafsız olması gereken yargı değil, yargıçtır…”
Bu görüşe genel olarak katılıyorum ve bu görüşü şöyle anlıyorum ben:
Yargı, devletin ve milletin menfaatlerini koruma noktasında devletten ve milletten yana taraftır. Yargıç ise bu amaca hizmet eden hukuk kurallarını uygulamada tarafsız ve bağımsızdır. Bu tarafsızlık ve bağımsızlık, mutlak bir tarafsızlık ve bağımsızlık değil, hukuk kurallarına sıkı sıkıya bağlılık ve hukuk kurallarına uyma ve bu kuralları uygulama noktasında sadece devletten ve milletten yana tavır koymak, başka güç odaklarından emir ve talimat almamak demektir.
Yani, hakimin hükmünü verirken, cari hukuk kuralları ve vicdanı dışında hiçbir güçten emir almaması, başkalarının telkinlerinin etkisinde kalmaması demektir. Ergenekon ve Balyoz yargılamalarında olduğu gibi, Savcıların iddianamelerini hazırlarken, yargıçların kararlarını verirken Pensilvanya’dan emir ve talimat almamaları demektir. Ya da mesela yerli hukuk metinlerinde bulunan düzenlemeler yerine başka devletlerin hukuk metinlerine göre karar vermemesi demektir.
Bu görüşümü biraz daha açmam gerekirse; bir hukuk metni olarak anayasa, hem devletin şeklini, hem organlarını, hem organlar arası ilişkileri ve hem de toplumsal hayatımızı düzenlemektedir malum. Bakıldığında görülecektir ki; anayasa, haklı olarak hem devletin, hem de milletin bekasını garantiye almayı temel hedef olarak ele alan bir hukuk metnidir ki; kendisini Anayasa ile bağlı hisseden bir hukuk düzenine ve yargı sistemine, mutlak anlamda bağımsız ve tarafsız denilemez.
Dolayısıyla hakim, yazılı hukuk sisteminin kendine verdiği yetki sınırları içinde kalmak kaydıyla tarafsızlığını ve bağımsızlığını koruduğu sürece en azından kendisini bağlayan yasaların kabul ettiği adaleti temin etmiş olacaktır. Buna göre, hukukta tıpkı mutlak bağımsızlık ve tarafsızlık olmadığı gibi mutlak adalet de yoktur. Ancak yasal bağımsızlık, yasal tarafsızlık ve yasal adalet vardır.
Bu durum, sadece devletlerin yargı sistemi ve yargıçlar için değil, bizatihi devletler için de geçerlidir. Bir millet, istediği kadar bağımsız olduğunu söylesin. Eğer ortada o milletin kurduğu devletin bağımsızlığını kabul eden ve en azından taraf olan ülkelerce kabul ve imza edilen bir hukuki metin, yani milletlerarası bir antlaşma olmadığı sürece o devlet bağımsız sayılmaz. Mesela Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim bağımsızlığımız belgesi, uluslararası bir hukuki metin olan Lozan Antlaşması’dır.
Öte yandan bağımsız devletlerin bağımsızlığı ise ancak bağımsızlıklarının istinat ettiği o hukuki metin ile sınırlıdır. Devletler, bağımsızlıklarını garanti eden hukuk metninde(Milletlerarası antlaşmada) belirtilen sınırların dışında egemenlik hakkını kullanmaya kalkışamaz. Kalkışırsa zorba ve haydut devlet olurlar. Örneğin İsrail, ABD ve bir noktaya kadar Rusya gibi.
Anlaşılacağı gibi; hem devletlerin bağımsızlıkları, hem de devletlerin yargı sistemlerinin bağımsızlıkları bağımlı bir bağımsızlıktır.
“Devlete, cemaatlere ve her türlü güç odaklarına karşı tarafsız kalabilen, yargı demektir ‘Tarafsız yargı’. Eğer tarafsızlığı sırf yargıç için kullandığınızı söylerseniz aynı kelime oyunu ‘bağımsızlık’ için de söz konusudur. Bu sebeple yargı hem tarafsız hem de bağımsız olmalıdır. Yargıyı tabi ki yargıçlar gerçekleştiriyor. Yargıçların da kurumsal olarak yargı gibi hem bağımsız hem de tarafsız olmaları gerekir. Biz hukuku özel hukuk ve kamu hukuku olarak ikiye ayırırız. Hukukta yerine göre vatandaş devlet ile de karşı karşıya gelebilir. Biz hukuku, devlet ile karşı karşıya gelse de haklıyı bulma, hakkı gerçekleştirme aracı olarak sayarız. Bu sebeple tarafsızlık sadece yargıcın ilkesi değildir. Tarafsızlık yargıya hakim olan temel ilkelerden olmalıdır. Devlete karşı da tarafsızlık ve de bağımsızlık bu yüzdendir.” diyen hukukçular da var.
Bu görüşteki değerli hukukçumuza sormak isterim; devletle vatandaş arasındaki uyuşmazlıkları çözmekle görevli idari yargı hakimleri acaba devletten ne kadar bağımsızdırlar ve devlete karşı “Tarafsızlık” ilkesine ne kadar riayet edebiliyorlar? En başta maaşlarını devletten alıyor bu insanlar. Devlet maaş vermese aç kalacaklar. Bu durumdaki bir yargıcın, devlete karşı bitaraf olması düşünülebilir mi?
En son memur maaşları konusunda karar veren Hakem Kurulu’nu ele alalım. Başkanlığını aynı zamanda Devlet memuru olan Sayıştay Başkanı’nın yaptığı ve hemen tamamı memurlardan oluşan Hakem Kurulu, tam da hükümetin önerdiği oranda zam kararı aldı malum; 2020 için 4+4, 2021 için 3+3. Eğer bu kurul bağımsız ve tarafsız olsaydı muhtemelen farklı karar da verebilecekti.
Bana kalırsa, devlete karşı da bağımsız ve tarafsız olduğu söylenen ve bu sebeple kendisine devletle vatandaş arasındaki uyuşmazlıkları çözme görevi de verilen idari yargı, devlete karşı değil, devlet kurumlarını yönetenlere karşı bağımsız ve tarafsız pozisyonundadırlar. Devleti yönetenlerin vatandaşlara, kendi çalışanlarına ve bizatihi devlete karşı yapmış oldukları haksızlıkları gidermekle görevlidirler, devletin değil.
Örneğin, kamulaştırma davasına bakan bir idare mahkemesi, devleti yönetenlerin vatandaşlara yapmış olduğu haksızlıkları bertaraf ederken, memurların tayin ve terfi işlerine bakan idare mahkemesi devleti yönetenlerin kendi çalışanlarına, tüzükleri incelemekle görevli Danıştay ise devleti yönetenlerin devlete yaptığı hukuksuzluğu bertaraf ediyor demektir.
Özetle yargının devlete karşı olan tarafsızlığı ve bağımsızlığı, aslında devleti yönetenlere karşı olan bir bağımsızlık ve tarafsızlıktır.
Aslında devletin bir memuru olan yargıcın, önüne gelen uyuşmazlıkları devletin koymuş olduğu kurallara göre çözdüğü bir hukuk düzeninde mutlak yargıç bağımsızlığından ve tarafsızlığından söz edilemez.
02 Eylül 2019
Ömer Sağlam
Bir yanıt yazın