30 Ağustos gelince

30 Ağustos gelince gelince:
Türkiye de bazılarında aniden bir doğum sancısı baş gösterir. Kendisini düşmandan kurtaran insana dua edebilmek için bile tasmasından tutan efendisinden gelecek emirleri bekleyen ve ona göre dua edenler bulunur.
Bu tipler kendilerini Müslümanın Türkü diye tanımlarlar. Bazılarına 30 Ağustos sabahı bir hastalık muasallat olur yataktan kalkamaz ama ertesi gün ise dipdiri, sipsivri bir şekilde ayağa kalkarlar.
Bu tipler kendilerini Anadolu Türkü diye tanımlarlar. Bazıları o sabah felakete uğramış bir kişinin yüz ifadesi ile güne başlar, görevlerini yerine getirirken yüzünden düşen bin parça bir şekilde 30 Ağustos Zafer bayramını tamamlarlar.
Bu tipler kendilerini ümmetin Türkü diye tanımlarlar. 30 Ağustosta nedir?
1922’de Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruzdur Kime karşı?
İşgalci Yunan ordusu ve onun başında ki komutan Trikopis’e karşı Bakın o Trikopis ne demiş?
 1922 gecesi, Türk askerlerine esir düştüm. Sağ kalan birliklerimiz, İzmir’e doğru kaçmaya çalışıyordu. Hayatımda hiç duymadığım kadar büyük bir acı içindeydim. Yüzümde düşenin bin parça olduğu bir halde Mustafa Kemal Paşa huzuruna çıkardılar. Mustafa Kemal Paşa, beni mert bir askere yakışır şekilde kabul etti. Bana baktı ve şöyle dedi:
Üzülmeyin general. Siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Siz bizim misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. İstirahat ediniz.” Daha sonra Trikopis anılarında şunu yazıyordu.
“Mustafa Kemal Paşa’nın bu ince ve nazik davranışı üzerine, bu büyük komutana karşı içimde hayranlık duymaya başladım. Aslında, bizim Anadolu’da ne işimiz vardı? Biz, yabancı devletlere alet olduk. Sizden de, bizden de bunca insan öldü. Bu kadar şehit verdik. Sonunda ne oldu?” Trikopis ülkesine döndükten sonra ölünceye kadar her 29 Ekim’de Atina’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne giderek Atatürk’ün büyük boy fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulundu. Şimdi bir tarafa şu Yunan generali koyalım
Diğer tarafa ise kendisini Müslüman, Ümmet, Osmanlı Türkü diye tanımlayan bu zavallıları
Hangisi Türk’e daha düşman daha kalleş ve daha şerefsiz
Hangisi daha dost daha mert ve daha şerefli
Tanrı günahlarını affetsin Trikopis
Mert bir düşmandın - PhotoGrid 1567182525266 1 2 1

30 Ağustos gelince gelince:
Türkiye de bazılarında aniden bir doğum sancısı baş gösterir. Kendisini düşmandan kurtaran insana dua edebilmek için bile tasmasından tutan efendisinden gelecek emirleri bekleyen ve ona göre dua edenler bulunur.
Bu tipler kendilerini Müslümanın Türkü diye tanımlarlar.
Bazılarına 30 Ağustos sabahı bir hastalık muasallat olur yataktan kalkamaz ama ertesi gün ise dipdiri, sipsivri bir şekilde ayağa kalkarlar.
Bu tipler kendilerini Anadolu Türkü diye tanımlarlar.
Bazıları o sabah felakete uğramış bir kişinin yüz ifadesi ile güne başlar, görevlerini yerine getirirken yüzünden düşen bin parça bir şekilde 30 Ağustos Zafer bayramını tamamlarlar.
Bu tipler kendilerini ümmetin Türkü diye tanımlarlar.
30 Ağustosta nedir?
1922’de Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruzdur
Kime karşı?
İşgalci Yunan ordusu ve onun başında ki komutan Trikopis’e karşı
Bakın o Trikopis ne demiş?
 1922 gecesi, Türk askerlerine esir düştüm. Sağ kalan birliklerimiz, İzmir’e doğru kaçmaya çalışıyordu. Hayatımda hiç duymadığım kadar büyük bir acı içindeydim. Yüzümde düşenin bin parça olduğu bir halde Mustafa Kemal Paşa huzuruna çıkardılar. Mustafa Kemal Paşa, beni mert bir askere yakışır şekilde kabul etti. Bana baktı ve şöyle dedi:
Üzülmeyin general. Siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Siz bizim misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. İstirahat ediniz.”
Daha sonra Trikopis anılarında şunu yazıyordu.
“Mustafa Kemal Paşa’nın bu ince ve nazik davranışı üzerine, bu büyük komutana karşı içimde hayranlık duymaya başladım. Aslında, bizim Anadolu’da ne işimiz vardı? Biz, yabancı devletlere alet olduk. Sizden de, bizden de bunca insan öldü. Bu kadar şehit verdik. Sonunda ne oldu?”
Trikopis ülkesine döndükten sonra ölünceye kadar her 29 Ekim’de Atina’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne giderek Atatürk’ün büyük boy fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulundu.
Şimdi bir tarafa şu Yunan generali koyalım
Diğer tarafa ise kendisini Müslüman, Ümmet, Osmanlı Türkü diye tanımlayan bu zavallıları
Hangisi Türk’e daha düşman daha kalleş ve daha şerefsiz
Hangisi daha dost daha mert ve daha şerefli
Tanrı günahlarını affetsin Trikopis
Mert bir düşmandın
30 Ağustos gelince gelince:
Türkiye de bazılarında aniden bir doğum sancısı baş gösterir. Kendisini düşmandan kurtaran insana dua edebilmek için bile tasmasından tutan efendisinden gelecek emirleri bekleyen ve ona göre dua edenler bulunur.
Bu tipler kendilerini Müslümanın Türkü diye tanımlarlar. Bazılarına 30 Ağustos sabahı bir hastalık muasallat olur yataktan kalkamaz ama ertesi gün ise dipdiri, sipsivri bir şekilde ayağa kalkarlar.
Bu tipler kendilerini Anadolu Türkü diye tanımlarlar. Bazıları o sabah felakete uğramış bir kişinin yüz ifadesi ile güne başlar, görevlerini yerine getirirken yüzünden düşen bin parça bir şekilde 30 Ağustos Zafer bayramını tamamlarlar.
Bu tipler kendilerini ümmetin Türkü diye tanımlarlar. 30 Ağustosta nedir?
1922’de Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruzdur Kime karşı?
İşgalci Yunan ordusu ve onun başında ki komutan Trikopis’e karşı Bakın o Trikopis ne demiş?
 1922 gecesi, Türk askerlerine esir düştüm. Sağ kalan birliklerimiz, İzmir’e doğru kaçmaya çalışıyordu. Hayatımda hiç duymadığım kadar büyük bir acı içindeydim. Yüzümde düşenin bin parça olduğu bir halde Mustafa Kemal Paşa huzuruna çıkardılar. Mustafa Kemal Paşa, beni mert bir askere yakışır şekilde kabul etti. Bana baktı ve şöyle dedi:
Üzülmeyin general. Siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştu. Siz bizim misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. İstirahat ediniz.” Daha sonra Trikopis anılarında şunu yazıyordu.
“Mustafa Kemal Paşa’nın bu ince ve nazik davranışı üzerine, bu büyük komutana karşı içimde hayranlık duymaya başladım. Aslında, bizim Anadolu’da ne işimiz vardı? Biz, yabancı devletlere alet olduk. Sizden de, bizden de bunca insan öldü. Bu kadar şehit verdik. Sonunda ne oldu?” Trikopis ülkesine döndükten sonra ölünceye kadar her 29 Ekim’de Atina’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne giderek Atatürk’ün büyük boy fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulundu. Şimdi bir tarafa şu Yunan generali koyalım
Diğer tarafa ise kendisini Müslüman, Ümmet, Osmanlı Türkü diye tanımlayan bu zavallıları
Hangisi Türk’e daha düşman daha kalleş ve daha şerefsiz
Hangisi daha dost daha mert ve daha şerefli
Tanrı günahlarını affetsin Trikopis
Mert bir düşmandın - PhotoGrid 1567182525266 1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir