Bize öğretilen şu idi Lise Edebiyat dersinde Tasavvufla ilgili olarak: Tasavvuf inanışına öre Allah (ya da Tanrı) var başka hiçbir şey yok. Ancak Allah bilinmek ister ve bunun için de “Yokluk Aynası”na bakar, kâinatı yaratır.
Bu ifadeden yola çıkarsak, bu gördüğümüz, bu görünen tüm şeyler, bir aynada olanın bize aksidir. Yani aynadaki görüntüdür ki o da gerçek değil gerçeğinyansımasıdır.
O halde biz ve bizim dışımızdaki tüm var olan yani biz de dahil bütün Evren bir hayâlden, görüntüden başka bir şey değildir. Esasen gören beynimiz olup göz görmeyi sağlayan araç olduğuna göre, gözümüzü kapattığımızda ne göreceğiz, HİÇ! Sanki rûyadayız. Öyle ya Rûyada da gördüğümüz beynimizin beynimize aksettirdiği, yani o dahî hayâl.
Öyle ki buradan bakınca başka, Ay’dan bakınca başka, Güneş’den (Faraza) bakınca başka, bilmem ne kadar ışık yılı öteden bakınca başka zamânını göreceksek Dünya’nın, demek ki tek 1 gerçek yok, bir çok hayâl var. Baktığımız noktadan baktığımız mesafeye göre fark eden bir çok görüntü.
Yaşadığımız mekân yani Dünya hattâ içinde bulunduğu Gökada (Samanyolu) ve onun da içinde yüzdüğü Evren hepsi izafî, yani kesin olmayan ve kabûlümüze bağlı gözlemler (görüntüler) Öyle ki bize şu kadar ışık yılı uzak olan, gördüğümüz gibi değil aslında o an. Ne kadar uzaksak o kadar önceki hâlini gördüğümüze göre. Yani biz gerçeği değil, gerçeğin baktığımız ara kadar farklı yansımasını görüyoruz demektir.
Bu nasıl bir şeydir ki yine de o uzaklıkla aramızda bağ kurabilmek için hesap yapıyoruz (elbet bu konu ile ilgilenen uğraşanları kastediyorum) ve bu hesapla onlara varmaya çalışıyor ve kimine de varıyoruz. (En basit örneği Ay)
Bir ayna görüntüsü, yansıması olan bizler aynı aynanın içinde başka görüntülerle haşır neşiriz, hemhâliz ve bunu da bile bile gerçek sanıyoruz.
Ve bencebu durumda biz, hem hak’kın bir parçasıyız, onun görüntüsünün bir zerresi ya da baktığı yokluk aynasındaki bize düşen, bize kalan pay kadar yansıması. Kimin? Hak’kın.
O da bizde (tüm Evrende elbette) kendini seyrediyor, hem kendini hem ilminin kudretini.
Ne demiş İslâm Peygamberi (eğer doğru ise) “Şimdi uykudayız, ölünce uyanacağız”(**)Şu an rûya görüyorsak, uyanınca gerçeği görmüş olacağız anladığım kadarı ile.
Not: Bu yazıya ara verip biraz kestirmiştim ki bir korkulu rûya gördüm ama Allahtan o korkulu an fazla sürmeden (belki de etkisi ile) uyandım. Ne var ki rûyadaki o korkunun etkisi ile ensemde bir şiddetli ağrı var. Hemen tansiyonuma baktım, yüksek. Sakinleşmeye çalıştım, “Atakan bir rûya gördü,n boşver takma kafanı” dedim. İnsan şu an rûyada ise ve de uyuduğunu sandığı durumda da bir başka rûya görebiliyor ise çık bakalım bu muammanın içinden…
.
(*)”Tasavvuf’a göre, kâinâtın yaratılış gâyesi aşktır.
Vücud-u mutlak, aynı zamanda kemâl-i mutlak ve cemâl-i mutlaktır. O’nun şânı kendini izhâr etmektir. İşte Cenâb-ı Hakk da Aşk-ı Zâtî sebebiyle kendini görmek istedi ve bir ayna mesâbesinde olarak kâinâtı yarattı ve insanı yarattı. Bu aşkta Allah aslî sevgilidir ve her şeyin özüdür.
Var olan da yalnızca O’dur. Yani ‘Lâ mevcûde illâllâh’. Mâdem ki var olan yalnızca O’dur, o halde O’nun dışında bir aşk da yoktur. Başka bir deyişle; sevenle sevilen aslında birdir, aşk da belirli bir aşk objesi tanımayan gerçek aşktır. İşte tasavvuf yolu dediğimiz vahdet-i vücut felsefesi, doğrudan Allâh’ı bilmeyi ve tanımayı gâye edinir. Bunun için yegâne vâsıta da aşktır.”
İskender Pala, Ah mine’l Aşk, 2004, Kapı Y., s. 335 vd
(**)”İnsanlar uykudadırlar. Ölünce uyanırlar (perdeler kalkar)” diyor Hz. Peygamber.