Demokrasi, laiklik, parlamenter rejim bitirildi.
Atatürk Cumhuriyeti bitirildi.
Ordu bitirildi.
Yargı, yandaş kurum haline getirildi.
Milli eğitim, imam hatiplere dönüştürüldü.
Bütün bu oluşumlar, bu değişimler 17 senede gerçekleştirildi. Ama henüz AKP gerçek hedefine varamadı. Şeriat düzenine ulaşamadı.
Yani millet, ümmete dönüştürülemedi.
Dönüştürülecek gibi de görünmüyor.
Halk uyanmaya, bilinçlenmeye, başını kaldırmaya başladı çünkü.
Yani AKP zorda. Tarzan zorda.
Yeni önlemler almak, yeni çözümler üretmek gerekiyor.
İktidarı, makamı, mevkii, lüks yaşamı terk etmemek için, yükselen sesleri, sertleşen karşı koymaları biraz törpülemek, gözdağı vermek gerekiyor…
ABD ve İngiltere yıllar önce bir hedef belirlemişti: 2020 yılında Türkiye’de bir şeriat devletinin kurulması… Bu hedefe ulaşabilmek için sadece 1 yıl kaldı.
Bir konuşmasında Fesli Kadir de bu gerçeği doğrulamış, bu alanda kendisine bir görev verildiğini açıklamıştı.
Zaman giderek daralıyor. Şeriat düzenine geçişi hızlandırmak için yeni önlemler almak gerekiyor. Yeni planlar, tertipler oluşturmak gerekiyor.
Bu nedenle şimdilik, üç kentimizde “Kayyum uygulaması”na geçildi.
Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediye başkanları görevden alınarak yerlerine valiler “kayyum” olarak atandı.
Oysa bu başkanlar savcıdan “İyi Hal belgesi” almış ve YSK’nın 7 yüksek yargıcı onların seçime girmelerinde bir sakınca görmemişti.
Şimdi herkes birbirine şaşkınlık içerisinde soruyor: “Böyle bir uygulama nasıl yapılır? Seçilmişlerin yerine atanmışlar nasıl oturtulur?”
Kimse şaşırmasın. Kimse telaşlanmasın. Çünkü bu kararlar daha önceden alındı. Ama yeni uygulamaya konuldu.
Üstelik bir zamanlar Recep Tayyip Erdoğan da seçme ve seçilme hakkından söz ediyor, milli iradenin önemini vurguluyordu:
“Milli irade bizim her şeyimizdir, sonuna kadar savunacağız. Vesayet heveslilerinin kazanı kaynatarak birilerine kullanışlı ortam hazırlamasına asla müsaade etmeyeceğiz.”
AKP iktidarı böylece bir “Hukuk katliamı” yaparak, önce kendi yasasını kendisi çiğnedi. Ortada ne milli irade kaldı ne demokrasi.
Neymiş efendim, bu başkanlar teröre bulaşmışlar, teröristlerle işbirliği yapıyorlarmış…
Tamam. O zaman bu adamların seçimlere girmesine YSK ve savcı neden izin verdi? Eğer seçildikten sonra bu suçları işledilerse, bu iddiayı kanıtlayan bir belge var mı elinizde?
Belge yoksa, kayyum atamak için yargı kararını neden beklemediniz?
Hepsinden önemlisi HDP eğer bir suç örgütüyse onu neden kapatma yoluna gitmiyorsunuz?
Ama amaç başka…
Amaç, zamanla çeşitli bahaneler yaratarak, çeşitli tertipler düzenleyerek “Kayyum Yönetimini, Kayyum Cumhuriyetini” tüm Türkiye sathına yaymaktır…
Asıl hedef budur.
Yani, asıl hedef, bugün hayal gibi görünen ve gerçekleşmesi imkânsız denilen bu kayyum uygulamalarını Türkiye’nin büyük kentlerine de götürmek ve “Kayyum Cumhuriyeti”ni kurmaktır…
Onun için AKP kaybedeceğini bile bile bu üç kentte adayların seçime girmesine izin verdi. Sonra da onları görevden alarak yerlerine kendi adamlarını yerleştirdi…
Bu ilk adımdır, başlangıçtır. Ve Türkiye’yi çok daha kötü günler beklemektedir. Bunun belirtileri ortaya çıkmaya başladı bile.
Nitekim Recep Tayyip Erdoğan son konuşmasında İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanını hedef alarak şu sözleri söyledi:
“İstanbul’u sel bastı, beyefendi tatilde. Daha dün bir bugün iki. “Biz şehirlerimizi bu beceriksizlerin eline bırakacak değiliz.”
Niyet ortada. Yeri ve zamanı geldiğinde öteki üç kentimizde olduğu gibi İstanbul’a da kayyum atamak düşüncesi… Sonra İzmir, Ankara…
Bu gidişi durdurmanın bir tek çözümü vardır: Parti, grup gözetmeksizin birleşip bütünleşmek, demokratik haklarımızı sonuna dek kullanmak…
AMA BURADA ÇOK ÖNEMLİ BİR NOKTAYA DİKKAT ÇEKECEĞİM: Faşizmle mücadele lafla olmaz. “ CHP genel Başkanı sert konuştu. İmamoğlu esti yağdı…” falan filan dönemi geçti artık. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Sen istediğin kadar sert demeçler ver, o yine bildiğini okuyor.
Kılıçdaroğlu karşı çıksa da bu dönem bütün partilerin, bütün vatanseverlerin birleşip, bütünleşerek meydanlara inme, anayasal haklarını sonuna kadar kullanma dönemidir.
İş işten geçtikten sonra dize vurmanın, ağlamanın, sızlamanın bir faydası yoktur…
Bir yanıt yazın