27 Ağustos’ta Rusya’ya günü birlik bir ziyaret gerçekleştirecek, bu kez Putin ile yüzyüze görüşecek.
Suriye’de rejimin ihlallerinin Türkiye’nin güvenliği için tehdit oluşturduğuna ilşkin argümanını tartışacak…
*
Rusya ve İran desteğinde Esad rejiminin, isyancıların ve radikal terörist grupların hakimiyetindeki son bölge olan İdlib Eyaletine karşı taarruzu sürüyor.
Suriye Arap Ordusu aylardır İdlib sınırına yayılıyor, hazırlayıcı hava saldırıları ve bombardımanlarda bulunuyor.
*
Henüz Devlet Başkanı B.Esad, haklı olarak “İdlib’te düzenlediğimiz harekatın Türkiye’nin bu kentten çıkmasını sağlayacağını düşünüyoruz” derken,
Dışişleri Bakanı Velid Muallim de ” Suriye, BM tüm kararlarında egemen bir devlet olarak kabul ediliyor.
Toprak bütünlüğümüzü ve bağımsızlığımızı destekleyen ABD, Türkiye ve uluslararası toplum da bunu kabul ediyor ve buna uymalıdırlar.
Çağımızda işgal kabul edilemez olduğu için Türkiye’nin İdlib’den çıkmasını umuyoruz ve bunun için çalışıyoruz.
İdlib’deki harekat militanlara karşı düzenleniyor, Türkiye’yle cepheleşme istemiyoruz. Topraklarımızı özgürleştirmek istiyoruz” diyor.
*
Nitekim Türkiye’den Han Şeyhun’un 20 km. kuzeyinde Morek’te, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kontrol ettiği Heyet Tahrir el Şam’ın (HTS) terör örgütüne gönderilen,
Tanklar, savaş araçları ve mühimmat taşıyan 29 kamyondan oluşan Türk konvoyu, Suriye ya da Rus Hava Kuvvetlerine ait uçaklar tarafından vurulmuştıur.
İşte Suriye Ordusu ve Rus güçleri şimdi İdlib’in güneyinde Han Şeyhun ilçesini ele geçirmiştir.
M4 otobanının önemli bir kısmı Suriye’nin eline geçtiği için İdlib eyaletindeki teröristlerin Suriye’nin diğer bölgelerinden ikmal yolu tıkanmıştır.
Ama Suriye Ordusu’nun rezervlerini getirmesinin, M4 otoyolu boyunca hızla kuzeye doğru ilerleyerek İdlib için derin bir savaş açmasının yolu açılmıştır.
En önemlisi Türkiye’nin Morek kasabasındaki üssü muhasara edilmiştir!
*
Baştan beri Türkiye’nin yönetiminde yerel isyancı güçlerin,
Suriye’de uzun vadeli stratejik çıkarlarını korumak isteyen Türkiye’nin,
Çeşitli uluslararası aktörlerin bu taarruzu caydırması beklenmiyordu.
Rusya ve İran, özellikle Türkiye ve diğer aktörlerden gelen uyarılara hep kayıtsız kaldılar…
*
Çünkü Türkiye, Rusya ve İran arasında İdlib ile ilgili ciddi görüş ayrılıkları bulunuyor.
Eski El Nusracı’ların başını çektiği Tahrir-i el Şam (HTS) kontrolünde olan İdlib, Astana süreci kapsamında “gerilimi azaltma bölgesi” ilan edilmişti.
Bu anlaşma kapsamında İdlib’de Türkiye’nin görev yaptığı 12, Rusya’nın 6, İran’ın 3 gözlem noktası bulunuyor.
*
Astana süreci boyunca Rusya Devlet Başkanı V.Putin ve İran Cumhurbaşkanı H.Rouhani,
Suriye’nin topraklarının tamamında kontrol sağlamasını meşru hak olduğuna dikkat çektiler.
*
V.Putin, İdlib taarruzunun Kasım 2018 başında yapılmasını öngörüyordu.
Bunun için Erdoğan’dan, 15 Ekim’e kadar Türkiye yanlısı isyancı vekil güç HTS’yi güneyden çekmesini,
İdlib merkezinde silahsızlandırılmış bir bölgenin kurulmasını istedi.
Böylece İdlib’in kurtarılmasında Rusya-İran-Suriye taarruzunun yolu önündeki olası direnişi kaldırmayı,
Ayrıca Halep ve Lazkiye’nin güneydoğusundaki Rus Hmeymim Hava Üssü’nü militanların drone saldırılarına karşı korumayı planlamıştı.
Türkiye bu planı hayata geçiremedi!
*
Rusya ve İran bu noktada;
1- Türkiye’nin kuzey Suriye kaynaklı güvenlik kaygılarının ancak Kürtlerle sorununu diyalogla çözmüş bir Suriye’nin egemenliğini tüm topraklarında kurmasıyla giderilebileceğini,
2- Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak üzere Adana Mutabakatı’yla hukukî bir zemin oluşturulmasını,
3- Bunun için Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak ABD ile güvenli bölge pazarlığını sonlandırmasını,
4- Adana Mutabakatı hukukî mekanizması aracılığıyla Suriye ile siyasi ilişki kurmayı hedeflemesini istiyor,
*
Aksi halde,
1- Fırat’ın doğusunda olası bir karışıklıkta, Suriye’nin yerel idareler yasasını Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) talepleri doğrultusunda güncelleyeceğini,
2- Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) Suriye ordusuna katılacağını,
3- Savaşın yeniden başlayabileceğine dikkat çekiyordu…
*
Putin, İdlib’deki sivil nüfusa dikkat çekip bunun da operasyonda hesaba katılması gerektiğini söylemişti…
Sivillerin İdlib’ten ayrılması için bölgede insani koridorların oluşturulmasını istedi.
Bu sırada Erdoğan ise hâlâ ABD’nin İdlib’te hayat kurtaran bir gecikmeye yol açmasını ve Ruslarla ilgili olası bir çöküşü umuyordu.
Bu sayede Türkiye, Suriye’nin kuzey sınırlarındaki askeri ayaklarını sağlamlaştırabilecek,
Ardından HTS’yi ABD çıkarlarına hizmet eden ve özerklik isteyen Suriye Kürtlerinin üzerinde bir tehdit olarak kullanabilecekti.
*
Ama geçen hafta Türkiye’den Han Şeyhun’un 20 km. kuzeyinde Morek’te, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın kontrol ettiği HTS terör örgütüne gönderilen,
Tanklar, piyade savaş araçları ve mühimmat taşıyan 29 kamyondan oluşan Türk konvoyu, Suriye ya da Rus Hava Kuvvetlerine ait uçaklar tarafından vuruldu.
Ardından Suriye Ordusu ve Rus güçleri, İdlib’in güneyinde Han Şeyhun ilçesini ele geçirdiler.
M4 otobanının önemli bir kısmı Suriye’nin eline geçtiği için İdlib eyaletindeki teröristlerin Suriye’nin diğer bölgelerinden ikmal yolu tıkandı.
Böylece Suriye Ordusu’nun rezervlerini getirmesinin, M4 otoyolu boyunca hızla kuzeye doğru ilerleyerek, İdlib için derin bir savaş açmasının yolu açıldı.
Türkiye’nin bu bölgede Morek kasabasındaki üssü muhasara edildi.
*
Şimdi rejimin ilk hedefi, Suriye’nin kuzeybatısında Türkiye sınırının 20 km. güneyindeki Cisr eş Şuğur ilçesini almak,
Böylece isyancılar tarafından düzenli olarak hedef alınan Hmeymim’deki Rus üssü için daha iyi koruma sağlamaktır.
*
Suriye Ordusu ilerlemeye devam ederse, İdlib’deki 3 milyon Suriyelinin çoğu, zaten 3,5 milyon mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’ye kaçabilir.
Birleşmiş Milletler 2 milyon Suriyeli mültecinin Türkiye’ye kaçabileceğini tahmin ediyor.
Bu 2011-2013 döneminde milyonlarca Suriyeli mültecinin Türkiye, Lübnan ve, Ürdün’e sığınmasından sonra başka bir insani krizi tetikleyecektir.
Yeni bir mülteci dalgasının, Erdoğan’a olduğu kadar kadar siyasi mirasına da zarar vereceği düşünülüyor.
*
Türkiye Morek üssündeki askerini muhasaradan nasıl çekip çıkaracaktır.?
Yeni bir mülteci selini önleme isteği Ankara’yı Suriye güçlerinin ilerleyişini tersine çevirmeye zorlayacak mıdır?
Suriye ordusunun ilerlemesi nasıl durdurulacaktır?
*
Bu noktada Özgür Suriye Ordusu’nun rejim ile savaşa sokulması, stratejik bir kayma gerektirecektir.
Çünkü Özgür Suriye Ordusu rejime karşı değil, Kürt kuvvetleri PYD/ YPG ile savaşmak için kurulmuştur.
Mayıs 2017’de kurulmasından bu yana bugün 35.000’den fazla savaşçısı bulunuyor, muhalifler tarafında en büyük ve donanımlı savaş gücüdür.
Genişlemesi ve eğitimini Türkiye’ye borçludur.
Ne olursa olsun Ankara’ya Suriye’de önemli bir kaldıraç sağlıyor ama Özgür Suriye Ordusu olarak doğrudan Suriye Ordusuna müdahalesi olası görülmüyor…
*
Çünkü Suriye ordusu İdlib Valiliği’nin yeniden yapılandırmaya yakındır
Bu durumda Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusuna yaptığı yatırım risk altında olacaktır
Bu, Esad rejiminin Türkiye’nin kontrol ettiği bölgelere odaklanmasına yardımcı olacak,
Yalnızca Ankara’nın Suriyeli mültecileri Suriye’ye getirme hedefini tehdit etmeyecek,
Aynı zamanda Türkiye’nin Suriye Kürt kuvvetleri tarafından kontrol edilen bölgelere yani Fırat’ın doğusuna doğru genişleme planlarını da etkileyecektir.
Çünkü Fırat’ın doğusunda, Suriye’nin yerel idareler yasası Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) talepleri doğrultusunda güncellenecektir.
*
Şimdi Türkiye Erdoğan’ın yönetiminde çelişkili ittifaklarının bedelini ödüyor!
Bu noktada Erdoğan lehine sadece iki olasılık bulunuyor.
*
1- Eğer Moskova, ABD-Türkiye’nin güvenli bölge anlaşmasının kuzeydoğu Suriye’deki sonuçlarından şüpheliyse,
Sonuç Suriye’de daha uzun vadeli ABD ve Türkiye’nin varlığına yol açacaksa,
Bu durum Rusya’nın Suriye’deki nüfuzunu ve onun desteklediği Esad rejimini olumsuz yönde etkileyecektir.
Belki bu nedenle; İdlib’deki Rus ve Suriye rejiminin saldırganlığı Türkiye ve ABD’ nin siyasi tavırlarını açmak için tasarlanmıştır!
2- En iyi olasılık ise Erdoğan’ın Milli Savunma, Dışişleri ve İçişleri bakanlarını görevden alması,
Ardından Adana Mutabakatı hukukî mekanizması aracılığıyla Suriye ile siyasi ilişki kurmayı hedeflemesidir.
*
Kuzey Suriye, birbirine bağlı tüm kötülüklerin kaynadığı bir cehennemi andırıyor.
Bugün Erdoğan cayır cayır yanıyor.
Cehennemin yarın kimi içine çekeceği bilinmiyor…
24.8.2019
Yazıları posta kutunda oku