Kanada merkezli Alamos Gold şirketinin Çanakkale’nin merkeze bağlı Kirazlı köyü yakınlarındaki altın ve gümüş madeni projesinde çalışmalar devam ederken, ağaç kesimleri ve kazılar hızlı bir şekilde sürmektedir. Buna tepki olarak 26 Temmuz’da başlatılan “Su ve Vicdan” nöbeti ise büyüyerek devam etmektedir. Alamos Gold; ABD, Kanada, Meksika ve Türkiye’de faaliyette bulunan bir maden şirketidir. Türkiye’de Kirazlı, Ağı Dağı ve Çamyurt’ta maden arama ve çıkarma faaliyetinde bulunmaktadır. )
Kaynak:
Üç bölge de Çanakkale il sınırları içerisindedir. Faaliyetlerini sahibi olduğu Doğu Biga Madencilik üzerinden gerçekleştirmektedir. Düşük maliyetli üretim şirketin politikasıdır. Kirazlı’da üretim “yer üstü” yapılacaktır. Kanada’nın Ontario bölgesindeki Island Gold Mine madeninde ise “yeraltı” (underground) tipi madencilik tercih edilmiştir. (https://miningdataonline.com/##) Teknik ifadesiyle “uzunlamasına uzun delikli geri çekilme madencilik” yöntemi kullanılacaktır. (Modifiye Avoca Madenciliği) ) (The Company has a leading growth profile with exploration and development projects in Mexico, Turkey, Canada and the United States and is committed to the highest standards of sustainable development. John McCluskey Good mines and good people are the foundation of our growth.”
Doğu Biga Madencilik; Kaz dağlarında yaptıkları altın arama faaliyetlerinde siyanür ya da türevi bir maddenin kullanılmadığını, Kirazlı Projesi’nin, Atikhisar Barajı’na olumsuz bir etkisinin olmayacağını, proje alanının Çanakkale’ye 30, Atikhisar Barajı’na 14, Kaz Dağları Milli Parkı’na ise 40 kilometre uzaklıkta olduğunu, tesislerinin, Atikhisar Barajı Su Havzası’nın da dışında bulunduğunu açıklamıştır. Çıkarılan kayaçların içindeki altının ayrıştırılması, uluslararası kriterlere göre, katı prosedür içerisinde ve özel olarak hazırlanmış korunaklı, sızdırmazlığı sağlanmış yerlerde gerçekleştirilecektir.
Alamos Gold Türkiye: Kirazlı Alamos Gold Kanada: Ontorio Island
Kaynak:
Kirazlı, şirketin Çanakkale merkez ile Çan ilçesi arasında kalan bölgede yer alan projesidir. Şirket 2020 yılında üretime geçmeyi ve beş yılda 514 bin ons altın ve 3,5 milyon ons gümüş üretmeyi planlamaktadır. Açık ocak işletmeciliği ile cevher üretilecektir.
Alamos Gold’un CEO’su John McCluskey, 22 Mayıs’ta Londra’da düzenlenen sempozyumdaki sunumunda, “Projenin iç verimlilik oranı yüzde 44. İşe başladığımızda 1 doların 3 Türk lirası, şu anda ise 6 lira olduğunu düşünürsek bu karlı bir proje. Bu gerçekten istisnai bir proje. Alttaki fotoğrafta Devlet Su İşleri’yle birlikte geliştirdiğimiz büyük bir göleti görüyorsunuz. Bu, Türk hükümetinin ilk kez kamu-özel ortaklığında yapımı üstlenilen bir gölet” demiştir. McCluskey’in geçtiğimiz yıl ülkesindeki bir televizyon kanalına verdiği demeç CHP’li Gürsel Tekin tarafından paylaşılmıştır. McCluskey’in “Yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Türkler taş taşımakta çok iyiler” dediği ortaya çıkmıştır.
Kaynak: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kaz-daglarinda-maden-arayan-sirketin-ceosunda-turkiye-aciklamasi-243889h.htm
Kirazlı Projesi’nin ÇED’in olumlu kararına karşı açılan dava sürerken, Çanakkale Valiliği tarafından şirkete izni verilince şirket, proje alanında çalışmalarına başlamıştır. Bunun üzerine tepkiler gelince şirketin Kaz dağlarındaki faaliyetleri Kanada da protesto edilmiş, Türkiye’ye dayanışma mesajı verilmiştir. Kanada’nın Quebec eyaletindeki Montreal şehrinde bir araya gelenler, “Kanada Kaz Dağlarıyla Dayanışma Grubu” adıyla bir sivil toplum girişimi oluşturmuşlardır.
Grubun aldığı karar sonucunda 16 Ağustos 17.45’te Montreal’de “Square Cabot” alanından başlayan bir protesto yürüyüşü düzenlenmiştir. İngilizce ve Fransızca yapılan basın açıklamasında, dünya madencilik faaliyetlerinin yüzde 75’ini yürüten Kanadalı maden şirketlerinin, bu faaliyetleri yürüttükleri ülkelerde her türlü yasal boşluktan yararlanarak karlarına kar kattıkları vurgulanmıştır.
Şirket, Kaz dağlarında altın üretmek için 195 bin ağacı kesmiştir. Bu miktar, ÇED tarafından onaylanan çevresel etki değerlendirme raporunda belirtilen miktarın dört katıdır. Altın çıkarımı için ise 20 bin ton siyanür kullanılacaktır. Alamos Gold’un bölgeye verdiği zarara tepki olarak Kaz dağlarında başlatılan “Su ve Vicdan Nöbeti”, 26 Temmuz’dan bu yana devam etmektedir. Eylemciler, bölgedeki maden faaliyetlerinin durması talebiyle Kirazlı’da günlerdir nöbet tutmaktadırlar.
Komünist eğilimli haber sitesi SoL, ekolojik eylemciler, çevre grupları ve Türk göçmenlerin Kaz dağlarındaki altın madeni çıkarılmasına karşı gösteri yaptıklarını açıklamıştır. 18 Ağustos 2019 tarihinde yerel saatle 18.20’de yaptığı açıklamada, Türkiye’de altın severlerin iddialarını ve onlarla ilgili gerçekleri haberleştirmiştir. SoL’a göre Alamos Gold’un Türkiye’deki altın çıkarma girişimleri, Türkiye’nin “altın severleri” tarafından savunulmaya devam edilmektedir. Bu altın sevenler kimlerdir?
SoL’a göre iktidardaki milletvekilleri, bakanlar, bakanlıklar, hükümet yanlısı köşe yazarları, hükümet yanlısı çevre dernekleri, sosyal medya trolleridir. Altın severler Kaz dağlarını, sınırları insanlar tarafından çizilen milli park olarak tanımlamaktadır. Aslında Kaz dağları beş dağlık alandan oluşmaktadır ve dolayısıyla milli parkla sınırlı değildir. Kaz dağlarıyla ilgili tepkiler, ekosistem ve etkileşim alanlarıyla ilgilidir.
SoL, Montreal’de yaşayan Türk göçmenler ile Kanada ve Yunan Komünist Partileri (CPC, KKE), Halkın Kurtuluşu Partisi, TKP, Montreal Yunanistan İşçi Derneği ve Quebec Barış Hareketi ile çevre gruplarının protestoya katıldığını açıklamıştır. Protestocular, Kanadalı şirketler tarafından gerçekleştirilen dünya çapındaki madencilik operasyonlarının, topluma ait doğal kaynakları ve çevrenin yağmaladığını belirtmişlerdir. İşletmenin faaliyete geçmesiyle ortaya çıkacak çevre felaketini önlemek için ekolojik aktivistler ve çevreci gruplar Türkiye’deki protestoculara Kaz Dağları Kardeşliği kapsamında destek vermiştir.
Kaynak:
SoL, Türkiye’nin tanınmış piyanistlerinden Fazıl Say’ın, protestoları desteklemek amacıyla maden sahasında sahne alacağını açıklamış, Türk haber sitesi T24 ise konser alanının çeşitli şehirlerden gelen binlerce insanla dolu olduğunu haberleştirmiştir. ) Konser’de Fazıl Say’ın eşi Ece Dağıstan Say çektiği fotoğrafları Nazım Hikmet’in “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerinden alıntı yaparak instagram sayfasında paylaşmıştır. Say, “Bugün Türk halkıyla gurur duydum” demiştir.
Biga yarımadasının sınırları insan yapımı değil, doğaldır. Verilen madencilik lisansları, Kaz dağları milli parkının ötesini de kapsamaktadır. “Kesildiği kadar ağaç da ekiliyor” açıklaması doğru değildir. Açıklamada sadece gelişmiş ağaçlar dikkate alınmaktadır. Oysa düzensiz olarak orman içinde gelişen ağaçlar sayılmamaktadır. Bu sebeple açıklanan rakamlar gerçeği yansıtmamaktadır.
Ayrıca, dikilen ağaçlar tutmayabilir, gelişmesi yıllar alır. Dikimden söz edenler her 5 metrekareye ağaç dikmeyeceklerini biliyorlar. Diyorlar ki, “Madenler iç coğrafya için o kadar önemli değil.” MTA raporuna göre 2016 yılında 4,646 metrekare madencilik lisansı verilmiştir. Bu, Van gölünün 1,5 katıdır. (According to MTA report in 2016, mining licenses are granted for 4646 square meters. This is 1,5 times of the Van lake) Diyorlar ki, “Siyanür, altın kazma için kullanılmaz.” Oysa siyanür, altının çıkarılmasında kullanılır. Ayrıca, derinlere inen maden çıkarımı yeraltı su kaynaklarını etkiler. Şöyle diyorlar: “Siyanürün zararlı olmayan kimyasallara dönüştürülmesi mümkündür. Çevreye zararlı olan siyanürdür.”
Siyanürün sızıntı yapmayan havuzlara konulmasıyla kimyasal buharlaşma süreci sonunda dönüştürülemeyen bir miktar siyanür çevreye zarar verebilir. Deprem, sel veya fırtına gibi doğal afetler de süreç üzerinde beklenmeyen bir etki yaratabilir. Az miktarda siyanür bile zehirlenmeye yol açabilir.
Altın üretiminin yapılacağı Kaz dağlarında sadece bir bölgede 64 milyon ton cevherde altın aranacak ve siyanür işlemine tabi tutulacaktır. Siyanür zararlı tek kimyasal değildir. Çevreye başka düzinelerce zararlı kimyasal salınacaktır. Sülfat kullanıldığında ve doğal suyla birleştiğinde, çevreye zararlı bir asit oluşturur. Ayrıca tonlarca toz yakındaki ormanlara yayılacak, çok sayıda patlayıcı ve yakıt kullanılacaktır.
Altının dünya borsalarındaki geleneksel ağırlık birimi troy ons olup, bir ons; 31,10 gram saf altına karşılık gelmektedir. 1 kilogram ağırlığındaki altın külçesi 32,15 onstur. Şirket yetkilileri “Türkiye önemli bir altın ithalatçısı. Yurt içi altın üretimi ülke için büyük yarar sağlayacaktır” açıklaması yapmaktadır. Fakat MTA raporuna göre 2017 yılında 22,5 ton ve 2018’de ve 27,1 ton altın üretilmiştir. Bir ons altın ortalama 1,500 dolar civarındadır. 2018’de 1 milyar 300 milyon dolar değerinde altın üretilmiştir. Şirket Türkiye’nin askeri amaçlar için 19 milyar dolar harcama yaptığı iddiasındadır. (According to the MTA report, 22.5 tonnes and 27.1 tonnes of gold were produced in 2017 and 2018 respectively. The gold prices peaked this year. One ounce of gold is 1,500 USD, which means 1,300 billion gold was produced in 2018. This would give an idea about the economic input of gold production. Turkey spends 19 billion for military purposes)
28 Şubat 2019 tarihinde Maden Yasası değiştirilmiş, devletin değerli madenlerden alacağı pay yüzde 4,5 olarak belirlenmiştir. Bu durumda devletin 180 milyon dolar olarak hesaplanan gelirine karşılık, 3 milyar 820 milyon doları Alamos Gold alacaktır.
Protestoda, Latin Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Doğu Avrupa’ya uzanan coğrafyada tekellerin sermaye iktidarları ve yerli işbirlikçileri eliyle yol açtıkları yıkıma dikkat çekilmiştir. Ottawa’daki protestocular cuma sabahından pazar akşamına kadar Parlamento önünde eylem gerçekleştirmişlerdir. Önümüzdeki haftalarda, Toronto ve Vancouver’da da Türkiye’deki çevre direnişine destek ve Kanada kamuoyunu bilinçlendirme etkinlikleri yapılacaktır.
Kaz dağlarında yaşanan çevre katliamı UNESCO’nun da gündemine gelmiştir. Yeniçağ’da yer alan habere göre bir dönem UNESCO iyi niyet elçiliği yapan Zülfü Livaneli altın madeni çalışmaları kapsamında doğa katliamına maruz kalan Kazdağları için Unesco’ya bir mektup yazmıştır.1996-2007 döneminde Unesco İyi Niyet Elçisi ve Genel Müdür Danışmanlığı da yapan Livaneli, Twitter hesabından Unesco’ya şu çağrısında bulunmuştur: “Sizin hükümetler arası bir kuruluş olarak bu tür konularda yaptırım gücünüzün sınırlı olduğunu biliyorum. Ancak tarihi İda Dağımıza ve İda Dağı’nın yerli halkına yapılan bu imha hareketi karşısında, uluslararası kamuoyu farkındalığı oluşturmak için yardımınıza ihtiyacımız var.”
Unesco Genel Direktörü Audrey Azoulay’a hitaben yazdığı mektupta Livaneli, “İlk önce yeni görevinizden dolayı sizi tebrik etmek, ikinci olarak Türkiye’nin Kuzeybatı bölgesinde bulunan dünyanın doğal ve kültürel mirası olan Kaz Dağları’na (ünlü mitolojik adı İda Dağı) karşı işlenen suça dikkatinizi çekmek istiyorum. Üzülerek belirtmeliyim ki bir Kanada firması burada yakın zamanda yaklaşık 200 bin ağaç kesti. Firma bu güzel cenneti yok edecek siyanür kullanımı yöntemiyle altın çıkarmayı planlıyor. Milyonlarca insanın protestolarına rağmen, firma projesine devam etmektedir. Bu durum dünyamızın maddi ve manevi mirasına bir saldırıdır. Sizin hükümetler arası bir kuruluş olarak bu tür konularda yaptırım gücünüzün sınırlı olduğunu biliyorum. Ancak tarihi İda Dağımıza ve İda Dağı’nın yerli halkına yapılan bu imha hareketi karşısında, uluslararası kamuoyu farkındalığı oluşturmak için yardımınıza ihtiyacımız var. Lütfen bu mektubumu UNESCO ideallerinin hatırlatılması ve acil eylem için bir çağrı olarak kabul edin” demiştir.
Bu süreçte İzmir Barosu, Kaz Dağları’nda Alamos Gold tarafından sürdürülen altın madenciliği faaliyetleri hakkında 14 Ağustos’ta Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Kanada baroları ve hukuk örgütleri ile siyasi parti temsilciliklerine birer mektup göndererek, bölgedeki doğa katliamına karşı birlikte mücadele çağrısında bulunmuştur.
Kanada Başbakanlık Ofisi, İzmir Barosu’na 18 Ağustos’ta yolladığı cevap yazısında Ofis, Kaz dağları konusunda kendilerine yapılmış başvuruyu dikkatle incelediklerini belirterek, İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel’e teşekkürlerini iletmiştir. Mektubun, Kanada Uluslararası Ticareti Çeşitlendirme Bakanı James Gordon Carr’a iletildiği ve Bakan Carr’ın konuyu ayrıca değerlendireceği açıklanmıştır. Kanada Başbakanı Trudeau’nun İzmir Barosu’nun kaygılarını iletmesinden memnun olduğu belirtilerek, mektup için baroya teşekkür edilmiştir.
Prof. Dr. Ali Demirsoy’un benim de katıldığım görüşlerini (06.08.2019) şimdi özetle paylaşmak istiyorum: “Maden işletmeciliği, kural olarak yekpare olan kayaçların daha küçük parçalara ayrılmasını öngörür. Bu bazen toz diye nitelendireceğimiz boyutlara kadar düşürülür. Bunun bir fiziksel önemi vardır ki bunu hiçbir zaman gözden ırak tutmamalıyız. Dolgun (kompakt) bir kayaç dış yüzeyi kadar temas alanına sahiptir. Eğer siz bunu parçalara bölerseniz, yüzeyini karesi oranında büyültürsünüz.
Bazen diyorum ki, Türklerin dünyadaki tüm düşmanları toplansa, Türkiye’yi tahrip etmek için uzun yıllar uğraşarak plan yapsa, acaba bu kadar etkili bir plan yapabilir mi?
Bu kadar yüzeyi büyütülmüş, içerisinde işletilemeyecek kadar düşük, ama sağlık için hala zararlı tenörde kalmış iki değerli metalleri (arsenik, cıva, kadmiyum vd) taşıyan işletmeden sonra geriye kalan kırıntı yığını denen kırıntıları ve tozları, çoğunluk bir yerlere gömüyorsanız ya da açığa yığıyorsanız, bu şu demektir: Yağacak bir yağmurda, selde seylâpta, akıl almaz derecede büyütülmüş yüzeylerden arta kalmış madeni yıkayarak altına eşlik eden iki değerlekli toksik elementleri yaşadığımız ortamlara veriyorsunuz; daha doğrusu kaçırıyorsunuz.
Bu gün kaçmaz ise yarın, yarın kaçmaz ise öbür gün kaçacağı aşikârdır. Özellikle her gün tektonik olarak bir yerleri kırılan bir ana karanız varsa ve bu ana karanın önemli bir kısmında suyu geçirimsiz bir arazi yapısı varsa (Kazdağı tamamen böyledir), er ya da geç bu toksik denecek malzemenin son alıcı ortamlara taşınması kaçınılmazdır.
Galiba geçmişte ve bu gün işletilen, yakında işletmeye açılacak madenlerimizde durum budur. Tarihe mal olmuş böyle bir dağın (orada dünyanın ilk güzellik yarışması yapılmış, mitolojik tanrılar sevgililerini buraya getirerek sevişmişler; Türk kanı taşıyan insanların en önem verdikleri Sarıkız Efsanesi burada yaşanmış) biyoloji varlıklarının yok edilmesine, birçok yerleşim yerinin su kaynaklarını besleyen kaynaklarının sorumsuz kişiler ve yetkililerin göz yumması ile kirletilerek vatandaşlarımızın sağlığıyla oynanmasına hiçbir uygarlık duyarsız kalamaz.
Kaldı ki, birçok nedenle su sıkıntısına gebe olan Türkiye’nin böyle bir tatlı su kaynağının, neredeyse kaynağın başında kirletmesine izin verilmesinin mantıkla açıklanabilir bir tarafı olamaz. Bu sadece yöre halkına değil, gelecek kuşaklara karşı da işlenmiş bir suç olacaktır. Bunun için Avrupa Mahkemelerinin müdahale etmesi de gerekmez. Bizim bu amaçla kurulmuş olan bakanlıklarımız, dolaylı olarak Devlet Su İşleri, MTA, bu olaya müdahil olmalıdır diye düşünüyorum. Yüce Türk adaletinin de bu katliama sonsuz duyarsız kalacağını da düşünemiyorum.
Kaynağından itibaren damla damla verilen zehrin etkisi zamanla ortaya çıkacaktır ve çıktığında da hiç kimsenin etkili bir önlem alması beklenemez. Ancak, geçmiş kuşaklar lanetlenmeyle yetinilecektir.
Diyelim ki, farkına vardık ve önlem almaya giriştik, siz zannediyor musunuz ki, hoyratça dağlar şeklinde yığılan bu pasaların zehirlemesi önlenecektir. Bu pasalar binlerce yıl bu kültür bölgemizi zehirlemeye devam edecektir. Bu kültür dağının çevresinde konuşlanmış üniversitelerin mümtaz hocaları, yöneticileri bilim adamları, sayteyşın indeks kompleksinden ve uşaklığından kurtularak, bu sorunlara bilimsel tepkilerini göstermeye ve bu sorunu bilimsel olarak acilen çözmeye yönelmelidirler.
Yaptığım ön araştırmalara göre, bu dağın çevresinde yer alan üniversitelerde tek bir bilim adamı dahi bu sorunla ayrıntılı olarak ilgilenmemiş; hatta bilgi sahibi bile olmamış. Unutmamak gerekir ki bazı yerlerdeki insanların konuşması kadar sessiz kalması da suçtur.
Siyanür çok hızlı buharlaşabilen (süblime olabilen, sıvı hale geçmeden gaz haline geçebilen) bir bileşiktir ve en önemlisi havadaki su ile bir araya gelip de özellikle volkanik ya da tektonik kayaçların üzerine düşerse, onların içinde bulunan başta arsenik olmak üzere çift değerlikli toksik etki gösteren elementlerin yerine geçerek onları su ortamında çözünebilecek şekilde serbest bırakır.
Böylece başta akarsular olmak üzere sadece ağır metal kirlenmesi değil, toksik elementlerce de bir çeşit zehirlenmiş olur. Durum bu, eğer bundan böyle bilmiyorduk, kandırıldık derseniz, kimseyi inandıramazsınız… Ben yüce milletimi uyarıyorum.”
Sosyal medyada yer alan iki ilginç paylaşım aşağıdadır.
“Bu dağların havasını soluyan, bir daha vazgeçmez. Hele ellerindeki bu yeşili almaya kalk ve gör ki; her kız, kızan, kadın ve de erkek bir efe olur. Ben bu inanç, sevgi ve kararlılığı rakım’ı 185 m. olup, soyunun 300 yıldır burada yaşamakta olduğunu, mezarlarında 450 yıllık taşların bulunduğunu, muhtarın ise, köyün yerleşim tarihinin 700 yıl olduğunu iddia ettiği, keçilerin bile çıkmakta zorlandığı karşıdaki orta tepenin üzerinde havuzu da olduğu söylenen tarihi bir kale görüntüsüne sahip Dereli köyü kahvesinde, bize bilgi veren, elini öptürmeyip tokalaşan ve vedalaşırken de bastonuna dayanarak kalkıp, bizi ayakta uğurlayan 85 yaşındaki Fethi Topal dedenin gözlerinde okudum.”
“Kazdağı efesi der ki: Dar’a düşen dağlara yaslanır. dereyi seviyorsan ucunda denizi görmen lazım sayın başkan. Sen arkana alacağına bu güzellikleri, satarak kar yapmayı düşünüyorsun. Bırak bu işleri haydi bre efeler toprağına yakışanı biz köylüler daha iyi biliriz. Merak etmeyin… dereli halkı göz yumar sandıysan eyvah ki ne eyvah.”
Bugün Alamos Gold’un merkezinde Türkiye’deki çevrecilere destek vermek için “Su ve Vicdan” nöbeti tutulacaktır. Grup, “Kanada kendi vatandaşlarından çevreyi korumak amacıyla karbon vergisi almakta fakat Türkiye’de ağaçları kesmekte” demektedirler.
Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen maalesef bu tepkilere karşı çıkan küçücük bir azınlık vardır: “Ağaçlar kesiliyor, Altın Siyanürle çıkarılırken sularımız kirleniyor. Bir balon uçuruyorlar ahanda 38 öğrenci zehirlendi bile! Yalanın her türlüsü var bu güruhta. Bilinçsiz bir kalabalık. Maden alanının çevresine doğru yürüyorlar. Alkış, şiir, sloganlarla şartlandırılmış ve kışkırtılmış cahillerle, Tema ve benzeri derneklerin provokasyonuyla bindirilmiş kıtalar halinde getirilen profesyonel provokatörler eylemleri izinsiz Mitinge ve şiddet eylemlerine dönüştürerek muratlarına nail oluyorlar… Altın madeninin üretim faaliyeti boyunca insan sağlığına ve çevreye zarar verdiği bir yalandır ve şehir efsanesidir… Maden ocağının faaliyeti sona erdiğinde tüm çalışma alanı, yörenin iklim ve toprağına uygun çoğunlukla meyve ağacı ormanıyla örtülür. Bu Devletin kefil olduğu bir şartnamedir.
Bugün Kazdağlarında içimizde Emperyalizmin Truva atları olarak kullanılan herkesin bildiği Gezi parkından da sabıkalı Vakıf ve Derneklerin kışkırtmalarıyla bir yürüyüş düzenlenmiştir. Devlet verdiği Ruhsata sahip çıkmak zorundadır. Gerekli Güvenlik önlemlerinin alınıp kışkırtıcı provokatörlerin yargı önünde hesap vererek bedel ödemeleri toplumsal barış için şarttır. Madenlerimiz yurdun neresinden çıkarılırsa çıkarılsın 82 milyon T.C. vatandaşının hakkıdır ve ortak malıdır.” Mehmet Sılay, “Kazdağları Bir Provokasyondur” 19.08.2019 )
Atalarımız ne güzel demiş: “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” “Madenlerimiz yurdun neresinden çıkarılırsa çıkarılsın 82 milyon T.C. vatandaşının hakkıdır ve ortak malıdır” tespitine bir cümle ile cevap vermek istiyorum: “28 Şubat 2019 tarihinde Maden Yasası değiştirilmiş, devletin değerli madenlerden alacağı pay yüzde 4.5 olarak belirlenmiştir. Devlet 180 milyon dolar olarak hesaplanan gelirine karşılık şirket 3 milyar 820 milyon doları ise şirket alacaktır.”
Vah benim cahil vatandaşım…!