Günümüzde her şeyi yozlaştırdılar.
Başkalaştırdılar.
Bayağılaştırdılar.
Atatürkçülüğü, devrimciliği de ayağı düşürdüler.
Basitleştirdiler.
Adam “Atatürkçüyüm” diyor. Atatürkçülüğü tarihten silmek isteyen, Atatürkçülüğe savaş açanların peşinden gidiyor.
Gitmek de denmez buna, koşuyor…
Peşinden koşmanın yanında onlara söz de söyletmiyor.
Hakkında eleştiri yapılmasına asla izin vermiyor. Sıkıysa, iktidarın bir uygulamasını, yanlış bir kararını eleştir, ne hainliğin kalıyor, ne millet düşmanlığın…
Oysa günümüzde, bazı belediyelere kayyum olarak atananların ilk işi Atatürk posterlerini duvarlardan indirmek oldu.
Şimdi gel de bu adamların peşinden gidenlerin Atatürkçülüğüne inan.
Bir yıl gibi kısa bir zaman diliminde binlerce şirket kapandı, iflaslar her geçen gün çoğalıyor, işsizlik başını aldı gitti…
Yoksulluk, açlık sınırları durmadan genişliyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi milyonlarca Suriyeli bu halkın başına bela edildi. Yiyorlar, içiyorlar, sahillerde nargile çekiyorlar; bir taraftan da halkımıza saldırıyorlar.
Onlara milyarlar harcanıyor. Halkımız yoksulluk bataklığında perişan bir yaşam sürüyor. Debeleniyor.
Ülkede orman bırakmadılar. Dere, göl, ırmak, kurt – kuş, börtü böcek bırakmadılar. İnsanlık bırakmadılar.
Her taraf, her şey, toplumun büyük bir kesimi yozlaştı.
Çürüme, değer kaybı tüm toplumu sarmaya başladı. Ahlaksızlık, vicdansızlık tavan yaptı…
Geleneklerimiz, göreneklerimiz, saygı, sevgi, dayanışma, paylaşma yok edildi.
Vatan için yaralanmış, kolu bacağı sakatlanmış bir gaziyi, demir çubuklarla 15-20 kişiyle birlikte dövüyorlar artık…
Adam “Ben gaziyim, ben rahatsızım, özürlüyüm, ayağımı uzatıp biraz dinleneyim” diyor. Duyan kim, anlayan kim, gören kim…
Onlar yine bildiklerini okuyorlar. “Bize ne lan gazi olduysan… Gazi, oldun da bizim için mi gazi oldun? Sen ayağını uzatıp da burada böyle oturamazsın” diye basıyorlar sopayı. Vuruyorlar, vuruyorlar…
İnsanlarımız perişan… Doğa da perişan… Sahipsiz…
Türkiye yanıyor. Hem de cayır cayır yanıyor. Alev alev yanıyor.
Ama sivil toplum kuruluşları, partiler, dernekler, sendikalar seyrediyorlar. Sadece seyrediyorlar. Yandaş Atatürkçüler de seyrediyorlar…
Bir grup duyarlı, vatansever halk dışında direnen yok.
Eğitim yozlaşmış. Yobazlaşmış. Atatürk’ten uzaklaşmış.
Yargı tarafsızlığını yitirmiş. Adli yıl açılışları artık sarayda yapılıyor. Yakında yargıçların, savcıların, avukatların cübbelerine düğme delikleri de açılırsa sakın şaşırmayın…
Çünkü bir süre sonra makam, mevki önünde cübbe ilikleme dönemi de başlayabilir.
İşte 41 ilin baro başkanı hukukun, adaletin bu kötü gidişi ve bağımlı hale gelmesine tepki olarak Beştepe’de yapılacak olan Adalet Yılının Açılış törenine katılmama kararı aldı.
Bunların içinde İstanbul, Ankara, İzmir gibi barolar da var.
Ama Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü hiç dilinden düşürmeyen, daha önceki açılış törenlerinde bazı tatsızlıklar da yaşayan bir genel Başkan sarayda yapılacak açılışa, “Konuşma Hakkı” veriliyor diye gideceğini söylüyor.
Tüm yandaşlar, koltuk değnekleri hemen bu kararı savunmaya, başkanı desteklemeye geçtiler. Bazıları da bu girişime karşı çıkanları FETÖCÜ olmakla suçladı.
Bununla da yetinmediler, iktidarla düşük ücret konusunda anlaştığı için TÜRK – İŞ Genel başkanını eleştirenleri PKK’lı ilan ettiler…
Yani kim ki iktidarı, iktidar yandaşı bir kuruluşu ya da kişiyi eleştiriyorsa, karşı çıkıyorsa, hemen ya PKK’lı ya da FETÖCÜ damgasını yiyor.
Bu suçlamaya göre neredeyse ülkemizde vatansever insan kalmadı. Herkes ya FETÖCÜ oldu ya da PKK’lı…
Bu kuruluşlar, kişiler Atatürk ve devim düşmanları ile birlik olup Atatürk’ü, Atatürkçülüğü ve devrimciliği de ayağa düşürdüler…
Onlara bir kez daha hatırlatalım:
“Devrimcilik, Atatürkçülük ciddi iştir, çocuk oyuncağı değildir.
Bir yanıt yazın