Rusya ve İran’ın, Suriye’deki varlıkları bizzat rejimin rızasına dayandığı için uluslararası hukuk açısından meşrudur.
ABD ve müttefikleri ise Suriye’nin İŞİD ile mücadelesinde “aciz devlet” olması sebebiyle İŞİD mevzilerine yönelik operasyonlarının meşru olduğu savunusundadır.
*
Türkiye’nin askeri gücü ile Ağustos 2016’da kuzey Suriye’ye girmesi üzerinden üç yıl geçmiştir.
Ancak Ankara’nın kontrolü altındaki alan ile ilgili gelecek planı hâlen yanıtsız olduğu gibi Suriye’de bulunması yoğun şekilde tartışılıyor.
*
En son 20 Haziran’da Devlet Başkanı B.Esad, Şam’da Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi A.Lavrentyev ve Dışişleri Bakan Yardımcısı S.Verşinin ile görüştü.
“İdlib’te düzenlediğimiz harekatın Türkiye’nin bu kentten çıkmasını sağlayacağını düşünüyoruz” dedi.
Dışişleri Bakanı Velid Muallim’de, ” Suriye, BM tüm kararlarında egemen bir devlet olarak kabul ediliyor.
Toprak bütünlüğümüzü ve bağımsızlığımızı destekleyen ABD, Türkiye ve uluslararası toplum da bunu kabul ediyor ve buna uymalıdırlar.
Çağımızda işgal kabul edilemez olduğu için Türkiye’nin İdlib’den çıkmasını umuyoruz ve bunun için çalışıyoruz.
İdlib’deki harekat militanlara karşı düzenleniyor, Türkiye’yle cepheleşme istemiyoruz. Topraklarımızı özgürleştirmek istiyoruz” açıklamasında bulundu.
*
Kasım 2017’de Vietnam/ Danang’da Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Toplantısı’nda ABD Başkanı D. Trump, Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile görüştü.
Suriye’deki çatışmalara artık askeri çözüm bulunmadığı, sıranın siyasi çözümde olduğu konusunda mutabık kaldılar.
Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne olan bağlılık teyid edildi.
Suriye ihtilafıyla ilgili tüm tarafları Cenevre siyasi sürecinde etkin rol oynamaya davet ettiler.
*
BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı Kararı ile Suriye rejimi ve muhalif güçler arasında yapılan görüşmeleri yönetmek,
Ateşkesleri yürürlüğe koymak ve izlemek, çatışmasızlık bölgeleri oluşturmak,
Nihayet tarafları Suriye İç Savaşına siyasal bir çözüm sağlamaya Cenevre Görüşmelerine taşımak üzere,
Türkiye, Rusya ve İran ile “Astana Üçlüsü” mekanizması oluşturuldu.
*
Astana Anlaşmasına göre Türkiye’nin İdlib çatışmasızlık bölgesindeki rolü;
Suriye yönetimiyle işbirliği yolu çizerek çatışmaların bitmesine çaba göstermek,
İdlib’teki yönetimi silahlı terör gruplarından alarak sivil idareye devretmek, radikal unsurları elimine etmek, kentteki çatışmasızlığı denetlemek,
Güvenliği yerel polis güçlerine bırakmaktı.
*
Çapraz amaçlarla yıllarca Esad rejimi ile savaşan Türkiye, Suriye ile barışmanın ortak bir zeminini bulmuş görünüyordu!
Bu görevi, Suriye toprak bütünlüğü ve bölgedeki nufusunun artacak olmasıyla sağlayabileceğini ileri sürüyordu.
Kimse Türkiye’nin Suriye’nin bu bölgesinde Kürtlerin yerine çok sayıda Sünni Arap taşıyacağını ve yeni bir demografik yapı oluşturma gayretinde olacağını kestiremiyordu…
*
Geçen üç yılda TSK ve Türk devlet kurumları, kuzey Halep kırsalında Afrin, Azaz, el-Bab, Cerablus ve İdlib’e yerleşti.
Bugün Türkiye bu alanları kendi seçtiği ve kontrolü altında olan yerel kurumlar vasıtasıyla yönetiyor.
Önemli altyapı onarım ve inşa projeleri üzerinde çalışıyor.
Türkiye’nin bu alanlardaki yatırım gerçeği, Suriye’nin parçası olmaya çalıştığını gösteriyor.
Özel şirketlerin farklı bir mekanizma izleyerek uygulamak istedikleri projelere ek olarak,
Türkiye resmen ilan ettiği işletmeler aracılığıyla bölgedeki varlığını ekonomik olarak kanıtlamayı hedefliyor.
*
Böylece Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla girilen Suriye topraklarında,
Ve İdlib, Menbiç ve Fırat doğusunda işgal etmeyi planladığı alanlarda yavaş yavaş “II. Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti ” benzeri bir yapı kuruyor,
Bu yapıya bir statü kazandırmanın çabası veriliyor…
*
Bugünler de Erdoğan, yerel seçimlerdeki yenilgisi ardından seçmeni yeniden arkasına alacak bir konu arıyor.
27 Haziran’da üst düzey bir PKK’lının öldürülmesi ve PKK’nın misilleme olarak 21 Temmuz’da Kuzey Irak’ta bir Türk diplomatı öldürmesinin ardından,
Kürt sorunu yeniden alevlenmiştir.
Diğer yandan Suriyeli sığınmacılar nedeniyle Türk halkının hoşnutsuzluğu giderek artıyor.
Nitekim Erdoğan Suriye’ye bir operasyonu, Türkiye’deki Suriyelileri geri gönderecek alan açmak şeklinde gerekçelendiriyor..
*
5-7 Agustos toplantıları ardından ABD, “Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek için ilk önlemlerin alınması,
Suriye’de Kürtlerin kontrol ettiği bölgede güvenlik koridoru kurulmasında” anlaşmaya varıldığını açıkladı.
ABD’nin öncelikle Türkiye’nin terörle mücadele amacıyla Suriye’nin kuzeyini işgal etmekle tehdit ettiği bir sırada krizin yayılmasını önlemeyi hedeflediği söylendi.
*
Anlaşmanın detayları kamuya açıklanmadı.
Ne Türkiye’nin “Fırat Nehri’nden Suriye- Türkiye- Irak sınırına kadar uzanan 32 kilometre derinlikte bir bölge üzerinde tam kontrol talebinin,
Ne Kürtlerin 5 kilometre derinlikte güvenli bölge alanı verilebilir talebinin,
Ne de ABD’nin; 15 kilometre derinlikte ve 150 kilometre uzunluğunda bir şeritte cepler oluşturarak Türkiye’yi güvence altına almak önerisinin akibeti bilinmiyor.
*
Ama İdlib’te kurduğu 12 gözlem noktası ve Soçi anlaşmasıyla da El Nusra örgütü liderliğinde, Heyet Tehrir El Şam (HTŞ) gruplarına kalkan olan Türkiye;
Fırat’ın doğusunu güvenli bölge adı altında işgal etmek için İdlib üzerinden bir oyun kuruyor.
Ağustos 2016’dan beri Suriye’de ABD ile Rusya arasında yaşanan çelişkileri kullanarak Suriye topraklarında büyük bir alanı işgal eden Türkiye,
Mevcut çelişkileri bir süre daha kullanmaya çalışıyor.
*
5 Ağustos’ta Ankara’daki “güvenli bölge” toplantısından iki gün önce,
3 Ağustos’ta Türkiye, Rusya ve İran, 13. Suriye Garantörler Toplantısı kapsamında Kazakistan’da bir araya gelirken, Suriye rejimi, İdlib’te ateşkes ilan etmişti.
Ancak Suriye’ de “güvenli bölge” görüşmelerinin başladığı 5 Ağustos’ta ilan edilen şartlı ateşkesin bozulduğunu duyurdu ve bölgede çatışmalar başladı.
*
Suriye Ordusu ve Rus güçleri , İdlib’in güneyinde Han Şeyhun ilçesine güneydoğu ve güneybatı hatlarından ilerlediler ve birçok yerleşim yerini ele geçirdiler.
Rus güçleri ile Han Şeyhun arasındaki mesafe 3 kilometreye kadar düştü.
Doğuda da 8 kilometre kadar kasabaya yaklaşan Suriye Ordusu ve Rus güçleri ile çeteler arasında çatışmalar devam ediyor.
Han Şeyhun’un düşmesi durumunda 17 Eylül 2018 tarihli Soçi anlaşması kapsamında açılması beklenen M4 otobanının önemli bir kısmı Suriye’nin eline geçmiş olacaktır..
*
Türkiye ise baştan beri Suriye sahasında ABD ile Rusya arasında yaşanan çelişkilerden faydalanarak oyun kurmaktadır.
Şimdi de Suriye ve Rus güçlerinin Han Şeyhun’a ilerlemesine göz yumuyor, böylece;
1- 7 Eylül’de Ankara’da yapılması planlanan Rusya, İran ve Türkiye üçlü zirvesi öncesinde Rusya’ya taahhütlerine bağlı olduğu mesajı vermeye çalışıyor.
2- Han Şeyhun’a yönelik Suriye-Rusya operasyonuna sessiz kalarak İdlib’teki en büyük destekçisi ABD’ye, “Fırat’ın doğusunda istediğimi kabul etmezseniz, İdlib’i Rusya ve Suriye’ye bırakırım” şantajı yapıyor…
*
Erdoğan, Ağustos başında “Afrin’e, Cerablus’a, El-Bab’a girdik. Şimdi de Fırat’ın doğusuna gireceğiz. Biz bunu Rusya ile ABD ile paylaştık” demişti.
Ama bu noktada Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü M. Zaharova ezber bozuyor.
Dün Erdoğan’ın Suriye topraklarında Fırat’ın doğusuna harekat düzenleneceği yönündeki açıklaması hakkında konuşurken,
“Terörle mücadele faaliyetleri için Şam’ın onayı alınmalı.
Burada egemen bir ülke söz konusu olduğu için bu, ilk ve mutlak şarttır.
Bu, Rusya’nın hiçbir şekilde değişmeyen ilkesel duruşu olup, Türkiye tarafından düzenlenen harekatlar için de geçerlidir.
Halihazırda çözülen ve henüz çözüm bulunmayan sorular var.
Ancak bu, egemen bir ülke olarak Suriye’nin topraklarını kontrol etmesi gerektiği ve topraklarında yaşananlara ilişkin kararlar alma hakkına sahip olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz..
Rusya Suriye’nin bölgelerinin hiçbir gerekçeyle koparılamayacağını ve bunun kabul edilemez olduğunu düşünüyor” dedi. .
*
Bu noktada Erdoğan haricinde bütün dünya Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in,
1- Türkiye’nin kuzey Suriye’den kaynaklanan güvenlik kaygılarının, Kürtlerle sorununu diyalogla çözen Suriye devletinin tüm topraklarında egemenliğini yeniden kurmasıyla giderilebileceği,
2- Bu yüzden Suriye’nin Kürtlerle diyalog içerisinde olmasını teşvik ettiğini,,
3- Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak üzere Adana Mutabakatı’yla hukukî bir zemin oluşturmak üzere,
4- Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak ABD ile güvenli bölge pazarlığını engellemeyi,
5- Türkiye’nin Adana Mutabakatı hukukî mekanizması aracılığıyla Suriye ile siyasi ilişki kurmasını hedeflediğini,
6- Aksi halde Fırat’ın doğusunda olası bir karışıklıkta Suriye’nin yerel idareler yasasını PYD’nin talepleri doğrultusunda güncelleyeceğini,
7- YPG’nin Suriye ordusuna katılacağını ve savaşın yeniden başlayabileceğini öngördüğünü biliyor.
16.8.2019
Bir yanıt yazın