SON GÜN VARIR

Onca müzakereden sonra Washington ve Ankara,  Türkiye- Suriye sınırı boyunca önerilen “güvenli bölge” konusunda anlaşmadan uzaktırlar.
Hafta sonu Erdoğan, yine kuzeydoğu Suriye’yi istila etme niyetini açıkladı:
“Afrin, Jarablus ve El Bab’a girdik. Şimdi Fırat’ın doğusuna gireceğiz ” dedi.

*
ABD, Erdoğan’ın olası müdahalesini yüksek riskli buluyor.
Bu tür bir hareketin, Suriye’deki ABD koalisyonu ve müttefiki Kürt milislerinin şartlarını zorlaştıracağının uyarısını yapıyor.

*
Ankara’da son görüşmede, Türkiye ABD’den iki talepte bulundu.
1- Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesini,
2- Fırat Nehri’nden Suriye- Türkiye- Irak sınırına kadar uzanan 32 kilometre derinlikte bir bölge üzerinde tam kontrol istedi.
Ama;

*
1- Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesi, Batı’da Erdoğan ideolojisinin meşruiyeti anlamına geleceği için ABD bu teklife hiç bir zaman olumlu bakmadı.
2- ABD askeri gücünü bölgeden çekmenin öncesinde, 14 Nisan 2018’de Beşar Esad’ın kimyasal silah potansiyelinin altyapısını vurma bahanesiyle,
Rusya ve İran’ın teminatındaki Suriye’nin kuzey topraklarına Birleşik Krallık ve Fransa’yı yerleştirmiş,
Oluşturduğu bu koridorda, bölge Kürtlerinin himayesinde Suriye’nin zengin hidrokarbon kaynaklarını Doğu Akdeniz’deki kaynaklarla entegre olacağını öngörmüştür.
O yüzden Erdoğan’ın tam kontrol istediği 32 kilometre derinlikte bölgenin Türkiye’ye verilmesi mümkün değildir!

*
ABD koalisyonu destekli Kürt liderliğinde Suriye Demokratik Güçleri (SDF);
2014 sonbaharında İslam Devleti’nin (İŞİD) Kobane kuşatmasını kırmış,
Ekim 2017’de İŞİD’ten Rakka’yı  ardından kuzeydoğu Suriye’yi tümüyle ele geçirmiş,
Nihayet Doğu Suriye’de Baghouz kentini aldıktan sonra 23 Mart’ta zafer kazandığını ilan etmiştir.
Şimdi SDF, İŞİD’le yapılan mücadeleden başlayarak ABD koalisyonunun bölgedeki en sadık ve güvenilir gücüdür.

*
Kürtler, Kuzey Suriye’deki güçlerini gittikçe daha fazla sağlamlaştırırken,
1- ABD ve İsrail’in, Irak Kürdistanı ile Rojava  arasında olası bir barış anlaşması ya da işbirliği mekanizmasına aracılık etme adayıdır.
2- Kürt savaşçıların öncelikli hedefi cihatçıların kalıntılarına karşı savaşmaktır ama Türkiye  ve İran’ın  “direniş ekseni”ni caydırma  görevi de yapacaklardır.
3- Bunun için ABD ve İsrail  geniş bir Kürt bölgesinde  Iron Dome, David’in Sling, Arrow, THAAD ve Patriot füze sistemlerini konuşlandıracaktır.
4- Böylece Kürtler, İsrail’i İran ve Türkiye’ye karşı korurken, bölgedeki Arap müttefiklerini ve ABD askeri üslerini de koruyacaktır.

*
Şimdi bu sıfatlarıyla Kürtler, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in arabuluculuk yaptığı  görüşmelerde,
Milli İstihbarat Teşkilatı’na sundukları bir öneri paketiyle,
ABD’nin elini rahatlatarak yeni bir manevra alanı açmışlardır.
Buna göre;

*
1- Türkiye’ye 5 kilometre derinlikte güvenli bölge alanı verilebilir.
2- Bu alanda bulunan Kürt Savunma Birlikleri (YPG) çekilir.
3- Bu alana Yerel Askeri Meclis’in oluşturacağı güçler yerleşir.
4- Bu alandaki bütün ağır silahlar ve menzili Türkiye’ye ulaşan silahlar çekilir
5- Türkiye saldırmayacağını taahhüt eder.
6- Bu sürece uluslararası gözlemciler nezaret eder. Türkiye bu gözlemciler arasında bulunamaz.
7- Türkiye’nin vekil gücü Özgür Suriye Ordusu da bölgeye giremez.
8- Bu güvenlik bölgesine Türkiye’deki mülteciler yerleşir.

*
ABD’nin önerisi de Kürtlerin önerisini andırıyor…
ABD Türkiye’ye; Suriye-Türkiye sınırının güneyinde, Kürt savaşçılarının çekileceği,
Yaklaşık  15 kilometre derinlikte ve 150 kilometre uzunluğunda olacak bir şeridi güvence altına almak için ortak bir ABD-Türk askeri operasyonu öneriyor.
Buna göre;

*
1- Bu bölgede ABD ve Türk birlikleri Kürt tahkimatlarını imha edecek,
2- Fırat Nehri ile Irak arasında uzanan kuzeydoğu sınırının üçte ikisinde yer alan bölgeyi devriye gezeceklerdir.

*
Türkiye bu parametreleri  reddediyor.
En azından 35 kilometre  derinlikte “güvenli bir bölge” konusunda ısrarlıdır, tek başına kontrol etme tercihini ifade ediyor.
Erdoğan, şu anda Türkiye’de yaşayan 3,6 milyondan fazla Suriyeli mültecinin güvenli bir şekilde geri dönüşünü sağlayacak alanları da kuracaktır.

*
Türkiye, ABD’nin antlaşmasını reddederse, Beyaz Saray  yönetimi  kongre kararı uyarınca, Kürt savaşçıları korumak için müdahale edemeyecektir.
YPG ise Suriye Demokratik Güçleri olarak ABD’nin eğittiği, donattığı, yönlendirdiği  60 bin’den fazla kuvvetli bir orduyu yönetiyor

*
Peki ama ABD stratejik ortağı Türkiye’ye neden böylesi bir hasislikle davranıyor?

*
Çünkü Erdoğan, Müslüman Kardeşler cemaatinin zımnî siyasi lideridir.
Bu cemaatin ideolojisinden sahneye konulan neo-Osmanlı politikasıyla Suudi Arabistan ve Mısır’ın arasından sıyrılıp Dünya İslamcılığının şampiyonluğuna oynuyor.
Temmuz 2016’da ABD emriyle tasfiye edileceğini anlayan Fethullah Gülen’in darbeye yeltenmesini, İstihbarat, Emniyet ve bir kısım Ordu mensubu desteğiyle kırdı.
F.Gülen’in işgal ettiği tüm kadroları  bu defa kendisi işgal etti.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm kurumlarını Müslüman Kardeşler ideolojisinde kişileştirdi.

*
Dünya lideri olmak ve Ata yurdu bu güzel Türkiye’yi  Müslüman Kardeşler ideolojisine vatan yaparak diğer ülkelerdeki Müslümanları kazanmaya çalışıyor…
Mussolini’nin faşist İtalya’sını hatırlatan sömürgeci bir dil kullanıyor.
Arap ve Avrupalı müttefiklerini Yunan Adaları, Kıbrıs ve  Toros Dağları’nın güneyinde Orta Doğu’da geniş bir alanı (Levant) fethetmekle tehdit ediyor.

*
Halbuki, ABD bu bölgeden çekilmeden önce birbirine zıt tarafları ortak çıkarlar çevresinde buluşturacak bir senaryo yürütüyor.
Bu senaryo İsrail – Filistin sorununa kalıcı çözüm getirecek Orta Doğu Barış Planı’nı esas alıyor.
Be temelde ABD, Orta Doğu’da  Erdoğan ve İran’ın nüfuzuna karşı İsrail’i, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Suriye Kürtleri bir cephede toplamıştır.

*
Ama  İsrail – Filistin sorununa kalıcı çözüm getirecek Orta Doğu Barış Planı’nı,
Başta Filistin Yönetimi, HAMAS, İslami Cihad grupları, Müslüman Kardeşler Örgütü ve Türkiye ile İran;
1 -Nihai hedef olarak açıkça İsrail’in bölgeden uzaklaştırılmasını yerine İslami bir devletin getirilmesini istedikleri,
2 -İsrail ile bir çatışma, bir uzlaşma hatta Kudüs ile ilgili değil ama Yahudilerin kendi devlet ve vatanları olarak gördükleri şeylerin varlığından rahatsız oldukları,
3- Kendilerine  kredi açılması böylece  meşruiyet  kazanmanın beklentisi için  Orta Doğu Barış Planını reddediyorlar!

*
Sorunun temel nedeni, hem Amerika’nın hem de Türkiye’nin  birbirlerini  Ortadoğu’yu temel olarak dengesizleştiren bir aktör olarak görmesidir.
Her iki taraf da konuşmaya ilgi göstermeye devam ederken,
İki tarafın da NATO üyesi olduğu göz önüne alındığında;
İki taraf da Suriye’de kendi güvenlik çıkarlarının karşı tarafın çıkarlarından daha önemli olduğuna karar verdiğinden, taviz vermekle ilgilenmiyor…

*
Erdoğan, Müslüman Kardeşler ideolojisinin dayandığı önyargılar  üzerinden hem dış politikasında hem ülkedeki icraatlarında reel politika üretemiyor.
Ama bu kimliği ile Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’e nizam vermeye yelteniyor!
Batı’da giderek yalnızlaşmıştır.
Bütün dünyada  çok büyük bir kesim tarafından durdurulmak  isteniyor.
Şimdi, tıpkı İran gibi  ekonomik, siyasi ve askeri anlamda  çok zayıflatılmaya adaydır…
Eh! Onu da sonu çekiyor…

6.8. 2019


Yazıları posta kutunda oku


“SON GÜN VARIR” için bir yanıt

  1. ATA NURETTİN BAŞA avatarı
    ATA NURETTİN BAŞA

    1) Fethullah Gülen denen leş kargası din tüccarının iadesi uluslararası teamüli hukuka göre bir zorunluluktur. İade edilmediği takdirde ABD’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan sorumluluğu bulunmaktadır.
    2) Güvenli bölge açısından değerlendirme yapıldığında ise ister barış gücü konumunda olsun isterse de ziyaretçi güç konumunda olsun ülke bütünlüğü ilkesine ve iç kamu düzenine uygun davranmak suretiyle cezai düzeni korumak zorunda olan bir ABD aynı zamanda Suriye’nin Uluslararası yükümlülüklerine de uymak zorundadır. Yani ABD dönüştürücü işgal işlevi üstlenemeyecektir. Dönüştürücü işgal ve ziyaretçi yasağı sebebi ile de Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaya çalışan Türkiye’nin eylemlerini ve aynı zamanda Suriye’nin PKK’yı önleme ortak kararını ( vereinbarung ) ve uluslararası yükümlülüğünü ihlal edecek şekilde hareket edemez. İşbu sebeple de en hafif deyimle ziyaretçi güç ya da diğer seçenek olarak ABD’nin işgalci güç olması halinde her iki halde de nasıl dönüştürücü güç olamıyorsa ve terörü önlemek suretiyle ile uluslararası yükümlülükleri korumak zorunda kalıyorsa bu durumda da Türkiye’nin Suriye ile yaptığı anlaşmalara uyarak Suriye’de terörü önlemek için Türkiye’nin operasyonlara izin vermelidir. Zira hem Adana Mutabakatı hem de ikili anlaşma birinci olarak, anlaşmanın ‘amaç ve kapsamı’ açıklanırken, “PKK ve çeşitli adlar altındaki uzantıları”na çok açık bir şekilde atıf yapılmakla birlikte, genel bir ifadeyle “Tarafların güvenliği ile istikrarını tehdit eden terör ve terör örgütlerine karşı ortak mücadele” gereğinin de vurgulanmasıdır.

    Anlaşmanın önem taşıyan bir başka hükmü, “Her bir taraf topraklarında terör eylemleri ve terör örgütleri ile terör örgüt mensuplarına karşı etkin güvenlik tedbirleri alacaktır” taahhüdünü içermesidir. Bu arada, tarafların neleri yapmayacakları belirtilmiş ve önemle “Hiçbir terör örgütünün kamp, eğitim merkezi ve diğer tesisleri kurmasına izin verilmemesi” hükmü eklenmiştir.
    Adana Mutabakatı da;
    “- Öcalan şu andan itibaren Suriye’de değildir ve kesinlikle Suriye’ye girmesine izin verilmeyecektir. PKK unsurlarının da Suriye‟ye girmesine müsaade edilmeyecektir.
    – PKK kampları şu andan itibaren faaliyette değildir ve kesinlikle faaliyete geçmelerine izin verilmeyecektir. Birçok PKK’lı tutuklanmış ve adalete sevk edilmişlerdir. Listeleri mevcuttur. Suriye bu listeleri Türk tarafına iletmiştir.
    – Suriye, topraklarından kaynaklanan ve Türkiye’nin güvenlik ve istikrarını bozmaya yönelik hiçbir faaliyete karşılıklılık ilkesi çerçevesinde izin vermeyecektir. Suriye, toprakları üzerinde, PKK’nın silah, lojistik malzeme ve parasal destek teminine ve propaganda yapmasına müsaade etmeyecektir.
    – Suriye PKK’nın terörist bir örgüt olduğunu kabul etmiştir. Ülkesinde, diğer terör örgütleri meyanında, PKK ve tüm yan kuruluşlarının bütün faaliyetlerini yasaklamıştır.
    – Suriye ülkesinde PKK’nın eğitim ve barınma amaçlı kamp ve diğer tesisler oluşturmasına ve ticari faaliyetlerine izin vermeyecektir. Suriye PKK mensuplarının üçüncü bir ülkeye geçişleri için ülkesini kullanmasına müsaade etmeyecektir.
    – Suriye, PKK terör örgütünün elebaşısının Suriye topraklarına girmemesi için bütün tedbirleri alacak, sınır kapılarını bu yolda talimatlandıracaktır…” diyerek uluslararası yükümlülükleri kabul etmiştir. Yani ABD bu noktada ister ziyaretçi güç ister işgalci güç olsun nasıl adlandırılırsa adlandırılsın terörü önlemediği sürece aciz ve isteksiz olan Suriye ile beraber ABD’ye karşı Türkiye Cumhuriyet’i Devlet’i GÜVENLİ BÖLGE hakkına sahiptir. Zira Suriye aciz ABD-İsrail ise doğrudan sorumluluğu olacak şekilde sorumludur. Bu sebeple de Türkiye’nin güvenli bölge kurma hakkı, devletin sorumluluğu açısından bir uluslararası hukuk kuramına göre ABD için de uluslararası bir yükümlülüktür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir