“Bütün toplumların tarihi sınıf savaşımları tarihidir.” der Marks. Sonra devam eder:
“Özgür insan ile köle, patrisyen ile pleb, bey ile serf, lonca ustası ile kalfa, tek sözcükle, ezen ile ezilen birbirleriyle sürekli karşı-karşıya gelmişlerdir…
Kimi zaman üstü örtülü, kimi zaman açık bir savaş, her keresinde ya toplumun tümüyle devrimci bir yeniden kuruluşuyla ya da çatışan sınıfların birlikte mahvolmalarıyla sonuçlanan bir savaş sürdürmüşlerdir…”
Şu bir gerçek ki, geniş halk yığınları tarih boyunca, hep bir avuç varlıklı, özgür insanın, derebeyinin, burjuvanın emrinde çalıştı, ezildi, sömürüldü, limon gibi sıkıldı.
Ama insanlık en hızlı, en modern, en bilimsel gelişimini kapitalist düzende gerçekleştirdi.
Kapitalizmin efendisi burjuva, dini, devlet ve “dünya işleri”nden ayırarak, boş inançları, bağnaz düşünceleri bir kenara bırakıp, Ortaçağ’ı sonlandırdıktan sonra bilime, teknolojiye yöneldi.
Aklı ön plana çıkardı. Bir taraftan yeni buluşlar yapıp uygarlığı geliştirdi, bir taraftan da cebini ve kesesini doldurdu.
Tek düşüncesi daha çok para kazanmak, daha çok mal, mülk sahibi olmaktı.
Sanayi için ormanlar kesilip, doğa katliamı yapılırken ya da bir parça tarla ya da arsa kazanabilmek için cayır cayır ağaçlar, fidanlar yakılırken kılı bile kıpırdamadı.
Ne o güzelim manzarayı ne de o manzarayla bütünleşen canlıları düşündü.
Onun sahip olmak istediği tek toplumsal değer para ve zenginlikti…
“Kâr“ hedefine kilitlendi.
İnsanların, doğanın, hayvanların yaşam hakkı ona vız geldi, tırıs gitti.
İşçileri, emekçileri mülksüzleştirdi.
Çalışanların emekleriyle, artı değerleriyle zenginliğine zenginlik kattı.
Her geçen gün biraz daha büyüdü. Büyüdükçe güçlendi. Güçlendikçe daha çok sömürdü, sömürdükçe daha çok semirdi.
Kapitalizm, bu büyüme ile birlikte emperyalizme dönüştü.
Bu kez tüm dünyayı, tüm insanları, tüm doğayı soyulup soğana çevrilecek bir meta, bir mal yerine koyarak, hedef tahtasına yatırdı.
Burnunu devletlerin iç işlerine soktu. Onları yönetmeye başladı.
Kredilerle, sanayi ürünleri ile siyasal baskı ve ayak oyunları ile az gelişmiş ülkeleri emperyalist sisteme bağımlı hale getirdi. Doğal varlıklarını yağmaladı.
Halkları, ırkları, ulusları, dinleri birbirine düşman etti. Savaşlar çıkardı. Onları birbirine kırdırdı. Böldü, yönetti. Yönetti böldü.
Durmadan silah üretti. Silah sattı. Servetini kan ve gözyaşı üzerine kurdu. Kanla beslendi. Kanla güçlendi.
Ama insan kanı da yetmedi ona. Şimdi de kurtların, kuşların, börtü böceğin, fidanların kanı ile beslenmeye çalışıyor…
O, kendi ülkesinde tek ağacın kesilmesine dahi izin vermezken, kesenleri en ağır cezalarla cezalandırırken, gidip başka bir ülkede orman katliamına girişti.
Sözünü ettiğim bu ülke (bildiğiniz gibi) Kanada.
Şimdi o, yerli işbirlikçilerle birlikte Türkiye’de altın çıkarmak uğruna insanlarımızın nefes almasını engellemeye, ciğerlerini kurutmaya çalışıyor. Zehir saçıyor her yana…
Ormanda yaşayan milyonlarca hayvanın, canlının soyunu tüketiyor.
O her şeye düşman. Sana, bana, ormana, hayvana… Kendi dışındakilere hayat hakkı tanımıyor.
Kaz dağlarında altın çıkaran şirketin yöneticisi, CEO’su John McCluskey, bakın, utanmadan, sıkılmadan neler söylüyor:
“Mütevazi bir yatırım yaptık. – Üretime 2020 yılında başlayacağız ve 15 sene sürecek. TL’nin değer kaybetmesi maliyetleri düşürdü. Yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Türkler taş taşımakta çok iyiler.”
Kanadalı şirket, bu mütevazi (!) yatırımla 3 milyon ons altın bulmuş; değeri 4 milyar dolar. Yani Türk parasıyla 22 milyar, 640 milyon. Yatırım ise sadece 100 milyon dolar.
Bu yağma karşısında sesiniz neden çıkmıyor milliyetçi MHP’liler? Nerelerdesiniz? Neden, “Kaz dağları araştırmasının gündeme alınmasına mecliste “HAYIR” dediniz?
Yurtsever AKP’liler, bu doğa yağması karşısında neden dut yemiş bülbüllere döndünüz. Yoksa siz de milletvekiliniz gibi “Bugün kağıdı kullanıyorsak, ahşap masada yemeğimizi yiyorsak, bu kesilen ağaçlar sayesinde” diye mi teselli buluyorsunuz. Salt ahşap masada yemek, yemek için bu kadar ağaç kesilir mi? İnsanlığa sığar mı bu davranış?
Ya siz, AKP yandaşı Vatan Partililer, ortağınız AKP, emperyalizme karşı, Kanada’ya karşı, nasıl sert bir mücadele veriyor, görüyor musunuz? Onun bu sert mücadelesinden memnun musunuz? Onunla gurur duyuyor musunuz?
Bir yanıt yazın