Bu itibarla Rusya’nın komşu ülkelerle ilişkileri yeni bir ivme kazanıyor.
*
Bugün Orta Doğu’da üç blok ortaya çıkmıştır.
Birincisi; Müslüman Kardeşler ve İslamcı grupları siyasi lider Erdoğan’ın etrafında Türkiye ve Katar siyasi sistemlerine yerleştirmeyi amaçlayan blok,
İkincisi; Ortadoğu ve Basra Körfezi’ndeki İran etkisini genişletmeyi amaçlayan İran liderliğindeki blok.
Üçüncüsü: Suudiler, Emiratiler ve Mısırlıların yönettiği ve Müslüman Kardeşler ile İran’ın etkisini azaltmayı hedefleyen blok.
*
Bu karmaşık ağ bölgede çok başlı bir rekabeti yoğunlaştırıyor.
Son zamanda Müslüman Kardeşler hareketi de bu rekabet ağının önemli bir çekirdeğini oluşturuyor.
*
Başkan Trump yönetimi, Müslüman Kardeşler ve İran karşıtı Suudi liderliğindeki bloğu giderek daha militan bir konuma getiriyor.
Buna karşı Müslüman Kardeşler’in; Orta Doğu’da ABD’nin çıkarlarına karşı Şiiler ve Sünnileri bir araya getirme eğilimine yönelmesi giderek güç kazanıyor.
*
İşte, Türkiye’de Erdoğan, ABD’nin Orta Doğu’da düşüşe geçtiğine inanıyor.
Dünyanın artık çok kutuplu olduğu ve Türkiye’nin kendi başına bir ağırlık merkezi olmayı hak ettiğini düşünüyor.
Batı’nın demokratik değerler ve insan haklarını benimsemesi konusunda ikiyüzlü olduğunu varsayıyor.
Türkiye’nin geleneksel Batı odaklı dış politikasının miadını yitirdiği sonucuna varmıştır.
Bu görüşle Türkiye, ABD ve Avrupa’ya karşı işlemsel bir yaklaşım benimsiyor.
Batı’ya yönelik kızgınlık, komplocu düşünce ve ulusal tehdit duygusunu geliştirmeye dayanan bir sürüm işletiliyor.
İran, Çin ve özellikle Rusya ile bağlar geliştiriliyor.
*
Oysa ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerde ana stresler iyi biliniyor.
Amerikalılar sınırlı tavizlerin Türkiye’yi yatıştıracağını düşünerek geleneksel hükümet temaslarıyla bu sorunları çözmeye çalıştılar.
Ama Türkiye’nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemini satın alması bu yaklaşımın çözümsüz kaldığı gösterdi.
Şimdi bütün dünya ABD ve Türkiye arasındaki sorunların ” iki taraflı meseleler”den değil, Türkiye’nin “iç politik dönüşüm” ünden kaynaklandığını biliyor.
Moskova ile daha yakın bağların geliştirilmesi bu çizginin merkezini oluşturuyor.
*
Halbuki Türkiye bu yüzyılın büyük bir bölümünde olduğu gibi Moskova ile derin stratejik bağlar kurmadan,
Ya da Batı güvenlik mimarisine Rusya’yı davet etmeden Rusya ile olumlu değiş tokuşlar yapabilecekti.
Ancak bugün Erdoğan’ın mevcut hedefleri büyük bir askeri müdahale ve kitlesel yerinden edilmeler sonucu elde edilebilir!
Artık Türkiye, Rusya ve İran ile birlikte kurmakta olduğu bölgesel ittifak ile güvenilir bir NATO ile stratejik ortaklık yapamayacaktır…
*
Rusya, askeri çatışmaların bir çözümü olmadığına, barışı sağlamanın tek yolunun diplomatik yollardan geçtiğine inanıyor…
Aslında ABD’nin desteği ile Uluslararası İlişkiler Teorisyeni Joseph Nye’nin,
“Bir devletin, diğer bir devlet üzerinde güç veya zor kullanmadan, bu devlete istediğini yaptırabilme yeterliği” olarak kullandığı;
“Yumuşak Güç” terimine yeni bir diplomatik güç prototipi geliştiriyor.
*
Moskova, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden önce sahip olduğu etki seviyesini geri kazanamamıştır.
Putin, bunu yumuşak güçle değiştirmek için elinden geleni yapıyor.
Rusya’nın politika, spor, kültür, ekonomi ve bilim alanındaki küresel imajını destekleyecek kamu diplomasisi projelerinin sayısını çarpıcı bir şekilde artıyor.
Ve Rusya ABD’nin Orta Doğu’daki duruşunun azalmasıyla bölgesel bir barış komisyoncusu konumuna yükseliyor.
*
Nitekim Putin, Rusya’yı; Suriye’de klasik ve güçlü bir güç aracı olarak kullanarak,
Aynı zamanda hâlâ Afganistan’da Amerikalıları öldüren Taliban’la “barış”ı konuşurken bölgesel bir konuma yükselmiş bulunuyor.
*
Şubat 2018’de, Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Ghani, ABD’nin desteği ile düzenlenen Afgan Barış Konseyi II.Kabil Süreci Konferansı’nda;
Taliban’a bazı imtiyazlarla birlikte meşru bir siyasi parti olmayı ve düşmanlığa son vermeyi teklif etti…
“Bir barış anlaşmasına yol açmak için ön şartsız bu teklifi yapıyoruz” dedi…
*
ABD Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad ile Taliban yetkilileri arasında, Katar’da süren barış görüşmelerinde;
Yabancı güçlerin Afganistan’dan çekilmesi: Afganistan topraklarında başka grupların tehdit oluşturmaması:
Afgan makamlarıyla Taliban arasında doğrudan görüşmenin yapılması: Ateşkesin sağlanması konuları görüşüldü.
*
Ama ABD ile Taliban arasında yapılan müzakereler başarısız oldu.
Ardından bir süre önce Rusya’daki Afgan Diasporasının örgütlediği Taliban heyeti ile bir Rus heyeti Moskova’da bir araya geldiler.
Birlikte ABD koalisyon güçlerinin Afganistan’dan çekilmesini istediler.
*
Rusya yumuşak gücünü gösterdi…
Toplantılar sürerken, Taliban ABD’nin bölgesel liderliğindeki düşüşünü gösterircesine Amerikan hedeflerine saldırdı.
ABD’nin değil Rusya’nın Afganistan’da gelecek inşa edeceğine dair bir göndermede bulunuldu.
*
Aslında bir çok şey gelişmektedir.
Ne olduğunu anlamak için sırayla iki odakta yürütülen sürece dikkatle bakmak gerekiyor.
*
İlki; Aralık 2015’te BM Güvenlik Konseyi 2254 sayılı ” Suriye’de ateşkesin sağlanması ve ülkede siyasi çözüme ulaşılması” kararıyla başlayan süreçtir.
Bu, Başkan D.Trump ve Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in ihtilafın çözümünde anlaşmaları:
Tarafların Astana ve Soçi Zirveleri ve BM koordinasyonu altında yapılacak Barış görüşmelerinde görüşlerini ortaya koymaları için teşvik edilmeleri:
Mesaisine başlanılması sürecidir.
*
Bugün Irak ve Suriye’de İslam Devleti yıkılmış,
Suriye’de ABD öncülüğündeki koalisyon ve onun kontrolündeki silahlı muhalif grupların bulunduğu bölgeler ise,
IŞİD’den kurtarıldıklarına dair açıklamaların ardından ‘kara deliklere’ dönüşmüştür.
*
Diğeri, ABD’nin dünya liderliğinin tartışıldığı, Çin’in dünyanın liderliğini ele geçirmekte olduğunun konuşulduğu,
Durumu belirlemek üzere Hindistan’ın statükoyu korumak için ABD’ye mi yoksa bir değişim için Çin’e mi katılacağının yanıtının arandığı sürectir.
*
Talibanlar ve El Kaideciler; Afganistan’ın güneydoğusu, Pakistan’ın kuzeydoğusunda Peştun’da devasa bir istikrarsız bölgede yaşıyor.
Pakistan, bunların Afgan sınırında yapılanmasına müsaade etmesinin ötesinde istihbarat ve lojistik vererek bölgede etkin olmalarını sağlıyor,
Topraklarında yapılanmalarına göz yumuyor.
*
Ama Başkan D.Trump, ABD’de uzun süredir devam eden siyasi ekolojiyi sarsmıştır ve iki yıldan beri ABD ile Pakistan arasında gerilim yaşanıyor.
ABD’nin Pakistan’a yapılan maddi desteği kesilmiştir ve Pakistan denetim altında tutuluyor.
Çünkü Başkan Trump, Taliban’ın binlerce Amerikalı, koalisyon ve Afgan askeri ve masum Afgan vatandaşlarını öldüren gruplar olduğunu,
Pakistan politikasının Afganistan’daki başarıyı engelleyen en önemli faktör olduğunu düşünüyor.
Pakistan’daki teröristlere ve isyancılara verilen desteğin sona erdirilmesi halinde bölgedeki terörist tehdidinin ve şiddetin azalacağını,
Sonuçta Afgan Sorununun çözülmesiyle Afganlıların rahatlayacağını ve ABD askerlerinin ülkelerine döneceğini öngörüyor.
Ülkesinin statüsünü korumak için Hindistan’ı memnun ediyor.
Çin ekonomisinin en önemli unsurlarından biri olan “İpek Yolunun” önünü Ortadoğu ve Ukrayna’da kesmek yerine tam merkezinde duruma el koyuyor.
*
Afganistan Cumhurbaşkanı Ghani, “Barış görüşmeleri için bir ateşkesle siyasi bir çerçeve oluşturulacağını ve Taliban’ın resmi bir siyasi büroya sahip meşru bir siyasi grup olarak tanınacağını” söylerken;
İşte Katar’da Afgan makamlarıyla Taliban arasında doğrudan görüşmeler tıkanınca,
Taliban heyeti ile bir Rus heyeti Moskova’da bir araya gelmiş, ABD koalisyon güçlerinin Afganistan’dan çekilmesini istemişlerdir.
*
Rusya yumuşak gücünü gösterirken,
Taliban, ABD liderliğinde koalisyon ve Afganistan silahlı kuvvetlerine ağır zayiatlar vererek ülkenin yarısını kontrol ederken,
Neden Başkan Trump’ın Afganistan’dan çekilmek kararında ısrarcı olduğu,
Neden Rusya’nın bölge lideri olarak yükselmekte olduğu anlaşılıyor…
*
Aslında ABD Başkanı Trump ve Rusya Devlet Başkanı Putin ülkeleri arasındaki rekabeti yumuşak güç savaşına indirgemişlerdir.
Çoğu parametre Moskova’nın bu rekabette ivme kazandığını gösterirken,
Washington, Rusya’nın bölgedeki diplomatik başarılarını keyifle takip ediyor!
Ve ABD’nin Trump liderliğinde başlattığı Enformasyonel Emperyalizm başarıyla sürüyor.
Bu sayede hem gelişmiş ve istikrarlı ülkeler hem de emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletler,
Hepsi bir şekilde yeniden ABD ekonomisine yatırım yapıyor…
31.7.2019
Yazıları posta kutunda oku