Vatan hainliği sadece savaşta, askerlikte, vatan savunmasında olmaz. Doğada da olur. Ekonomide de olur. Toplum yaşamında da olur.
Kaz dağlarını gördünüz mü?
Kaz dağları kan ağlıyor.
Ağaç katliamı yapılmış. Siyanürle altın aramak için tamı tamamına 195 bin ağaç kesilmiş.
Kaz dağları kelaynaklara dönmüş…
Ağaç katliamını protesto edenler bir pankart açmışlar:
“DOĞAYI KATLEDENLER VATAN HAİNİDİR…”
Üç kuruşluk menfaat, çıkar için bu yapılır mı? Bu kadar ağaç katledilir mi?
Bir Kanadalı şirkete siyanürle altın arama izni verirken hiç mİ eliniz titremedi? Hiç mi içiniz burkulmadı mı?
Yüreğiniz yanmadı mı?
Tüm yurtta ağaçlar kesiliyor. Kurtlar kuşlar katlediliyor. Kelebekler katlediliyor.
Göz göre göre toplum yaşantısını ayaklar altına alıyorsunuz.
Çoluğumuzun, çocuğumuzun geleceğini karartıyorsunuz…
Sadece Kaz dağlarında değil, yurdun her yanında bu işlemi yürütüyorsunuz…
Kastamonu Hanönü ilçesinde bakır madeni aranıyor…
Fatsa’da maden sahası için binlerce ağaç kesilmiş, kesilmeye de devam ediliyor.
İnsanlık mıdır bu?
Müslümanlık mıdır bu?
Ne diyor Hz. Muhammet?
“Kıyamet kopsa bile, o zaman elinizde bir fidan bulunuyorsa ve onu dikmek için de bir engel yoksa derhal o fidanı dikin.”
Halkımız, “ÇANAKKALE GEÇİLMEZ” dedi ve 250 binden fazla şehit verdi.
Çanakkale’nin her karış toprağında şehit kanı var…
Sizin hiç saygınız yok mu bu vatanın şehitlerine? Sevginiz yok mu?
Ve şu anda yaşayan canlılara, topluma?
Çanakkale’nin tek içme ve kullanma suyu olan Atikhisar barajı Havzası bundan sonra, her yağmur yağışında toprağa biriken zehirle, siyanürle dolacak.
Çoluk çocuk, yaşlı genç bu zehirli suyu içecek…
İnsanların yaşam pınarını kurutuyorsunuz, hava almalarını engelliyorsunuz…
Yüreğinizde azıcık da olsa merhamet duygusu kalmadı mı?
O altın arama ruhsatlarına imza atarken hiç mi eliniz titremedi?
Atatürk, 1929 yılının ağustos ayında, Yalova’da bir köşk yapılmasını istedi.
Köşkün yapımı eylül ayında tamamlandı.
Ancak Atatürk 1930 yılının haziran ayında Yalova’daki köşke gittiğinde, çalışanlar köşkün yanındaki çınar ağacının dalının köşkün çatısına vurduğunu, çatı ve duvara zarar verdiğini söyleyip, çınarın köşke uzanan dalını kesmek istediklerini söylediler.
ATAMIZ, “Dal kesilmeyecek, köşk yürüyecek” dedi.
Çınar ağacının dalının kesilmesi yerine binanın tramvay rayları üzerinde birkaç metre ileriye yürütülmesi talimatını verdi.
Bu nedenle o köşkün adı “YÜRÜYEN KÖŞK” oldu.
Yürüyen Köşk’ün o çınar ağacı bugün 390 yaşında ve çok sağlıklı.
Her yıl onu binlerce kişi ziyaret ediyor…
Şimdi anladınız mı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü neden bu kadar çok sevdiğimizi?
Şimdi anladınız mı onu yobazlara, gericilere neden yedirmeyeceğimizi?
Bir yanıt yazın