BU ÇAĞ VE ERDOĞAN

Erdoğan, Mısır’da Müslüman Kardeşler Hareketi’nin siyasi lideri Muhammed Mursi’nin Türkiye’deki  siyasi ardılıdır.
Türkiye’yi İslam ülkeleri içinde tüm müslümanların haklarını savunan dini bir çekirdek haline getirme siyasetini şekillendiriyor.

*
ABD, Erdoğan’ı İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı iddiasıyla iktidar etti.
Sonra bir siyasi partinin dini alanda vesâyet sağlamasının bir yararının olmayacağı,
İslami dava faaliyetleriyle siyasi parti faaliyetlerinin birbirinden ayrılması gereğine inandı.
Önce “Dünya İmamı” Fethullah Gülen’in tasfiyesini emretti.

*
Erdoğan, Gülen’in tasfiye edilmeye karşı  15 Temmuz 2016’da darbeye yeltenmesini bir punduna getirdi.
İstihbarat, Emniyet ve bir kısım askeri güc ile gönüllü paramiliter güçlerinin desteğiyle darbeyi  kırdı.
ABD’nin talebini yerine getirdi, Gülen’i ve cemaatini  tasfiye etti.
Ama  F.Gülen’in işgalinde olan devletin tüm kadrolarına kendi kadrolarını yerleştirdi.
Türkiye’yi kendine kişileştirdi…

*
Erdoğan ABD’den Fethullah Gülen’i teslim alsa kendisini ve irredantizmini meşrulaştıracaktır.
Şimdilerde  Yunanistan’dan Batı Trakya ve On iki Adaları, Kıbrıs’ı,
Suriye’den İdlib, Halep ve Haseke dahil Kuzeyi,
Musul dahil Kuzey Irak topraklarını talep ediyor.
Balkanlarda, Kafkasya’da, Güney Asya’da, Afrika’da  İslamcılık sürümünde bulunuyor.
Bu sürümü peşinde Doğu Akdeniz’de Hızır Reis’in, Oruç Reis’in, Seydi Ali Reis’in rüzgarını estiriyor.
Rusya’dan satın aldığı S-400 Hava Savunma Sistemi ile ABD ve NATO’ya başkaldırıyor.

*
Çünkü, devletlerin uluslararası güç dengelerinde açık kamplaşmadan yana tavır aldıkları bir zamandan geçiliyor.
ABD uluslararası düzenin kurucusu ve bu alanda sorumluluğunun daha fazla olduğuna işaretle,
Son zamanda dile getirilen BM’yi yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığına vurgu yapıyor.
BM değerlerine saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırmakla tehdit ediyor.

*
Ama başta Rusya, Çin, İran ve Türkiye olmak üzere kimi ülke,
ABD’nin kendi lehine gelişen düzenin korunması için oluşan gücünü başka devletlerle paylaşmak istemeyişinden rahatsızdır.
Çatışma konularında taraflar arasında kalıcı çözümlerin sağlanabilmesi için BM statüsünün değiştirilmesi çabası veriliyor…

*
Doğrusu, ABD’nin askeri ve ekonomik gücünü tüm dünyada hâkim güç olmak, küresel ilişkileri domine etmek, tek yanlı kendi çıkarlarına kullanmak üzere,
Başka ülkelere baskı yaparak Washington’ın politikalarını savunmaya zorlaması ve rejim değişiklikleri için uğraşması o kadar kolay olmuyor.
Çünkü büyük güçler arasında savaş ile siyasetin: asker ile sivilin: barış ile çatışmanın: cephe ile emniyetli bölgenin:
Dost ile düşman kavramlarının arasındaki hatlar belirsizleşmiştir…

*
O yüzden ABD’nin uluslararası güvenlik ve dünyada tahmini 7,5 milyar insanın refahı ile ilgilenmeye devam ettiği mesajını verebilmesi için,
Salgın hastalıklar, insan hakları, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı, organize suç, dini özgürlük ve insanlığa karşı diğer suçlar gibi konularda;
Bu suçların faillerini mağlup etmek için diğer hükümetler ve uluslararası kurumlarla birlikte önderlik etmesi, çalışması ve cezai işlemler uygulamasının ötesinde;
Daha iyi bir iş yapması gerekiyor.

*
1953’te Dwight D. Eisenhower ABD  Enformasyon Ajansını (USIA) kurdu.
Ajans yabancı halkları anlamak, yabancı çıkarları ulusal çıkarlar çerçevesinde etkilemek misyonu yürüttü.
Dış kültürlerde güvenilir politikalar geliştirmek  için Başkan ve hükümetin politika yapıcılarına tavsiyelerde bulundu.
ABD’nin dünyada tanınırlığında büyük bir rol oynadı
Amerikalıları, ABD’nin daha iyi bir dünya için çalıştığına inandırdı.
Bu misyon 1999’da Sovyetler Birliğinin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinden 10 yıl sonra ABD Dışişleri Bakanlığı’na verildi ve USIA kapatıldı.
Çalıştığı sürede ABD dışındaki yabancılara sayısız kültürel ve akademik değişim programlarında bir mıknatıs görevi yaptı.

*
Ne ki, ABD’nin 1945’ten bu yana ve II. Dünya Savaşı’nın sonundan beri ,
Ekonomik ve sosyal istikrarı bozulan ülkelerde, Marshall Planı ve diğer uluslararası girişimlerle yaptıklarının  unutulması hızlı ve kolay oldu.
Bu dönemde bazı hatalar yapıldı ancak gösterilen çabalar, ABD’ye sosyoekonomik konularda  tüm ulusları etkileyen uluslararası liderlik sağladı.
Avrupa ve diğer bir çok bölgeye tehdit oluşturan uluslararası komünist hareket yenilgiye uğradı…

*
Dünya, uluslararası liderlik için ABD’ye bakmaya devam ediyor.
Çünkü ABD’yi diğer ülkeler için model yapan değerlerden sadece bir kaçı;
Özgür ve bağımsız ülkeleri korumak, başkalarına demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusunda yardım etmek  gibi yıllarca süren çalışmalar göz önüne alındığında,
ABD’ye karşı muazzam bir iyi niyet rezervi bulunuyor…

*
Çünkü ABD sermayesi her biri bir önceki aşamaya nazaran eşsiz diyalektik bir gelişme göstermiştir.
Her bir aşamanın farklılığı, niteliksel gelişimi belirleyen bilgi ve teknoloji olan,
Piyasa kapitalizmi, emperyalizm ve çok uluslu sermaye süreclerinden geçilmiştir…

*
Bu süreçte ABD ileri sürdüğü askeri sanayisiyle diğer sektörlerini ivmeler, rezerv doları güçlendirirken,
Ülkelerin güçlü doları satın almasıyla  finansal sistemini ve ekonomisini etkili kılmıştır.
Nihayet ABD emperyalizmine ait tekellerin ve mali sermayenin egemenlik kurmak için bolca  sermaye ihracı yaptığı,
Bundan faydalanan ülkelerin dünyayı çok uluslu tröstler arasında paylaştığı,
Yerkürenin en büyük kapitalist güçler arasında bölüşümünün tamamlandığı bugüne gelindiğinde;

*
Uluslararası ilişkiler tek taraflılık veya iki taraflılığın ötesine geçmiştir.
Ülkeler pragmatizm ile belirli konularda kendilerine müttefik gördükleri ve işlemsel koalisyon kurdukları bir durumu oluşturmuş,
Geleneksel aktörler küçükler kendileri için daha büyük bir rol oynamaya çalıştıkları için güçlerini önemli ölçüde kaybetmiştir.
Neticede ABD, kendinden güçsüz ülkelere yaptığı  savaş harcamalarının masraflarını dahi kaldıramaz hale gelmiştir…

*
Bilhassa Başkan B.Obama yönetiminin dış siyaseti, ABD’nin dünya liderliğini sorgulanır hale getirirken,
Statüko karşıtı devletler cesaretlenmiş,
Uluslararası sistemde normları belirleyen ve diğer aktörleri peşinden sürükleyecek bir süper güç eksikliği tartışılmaya başlanmıştır…

*
İşte bu noktada ABD Başkanı Trump yeni bir çağın alt yapısını oluşturuyor.
Bu Enformasyonel  Emperyalizmdir.
Bu sayede hem  gelişmiş ve istikrarlı ülkelerin hem de emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin,
Yeniden ABD ekonomisine yatırım yapmalarının sağlanması öngörülüyor…

*
Bu yüzden Pentagon ve CIA ABD Ulusal Savunmasına  geri dönüyor.
Uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliniyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediliyor.
Bu türev başlıklarda  Ticaret Savaşları yürütülüyor…
Bunların hepsi  ABD’nin uluslararası güvenlik ve dünyada tahmini 7,5 milyar insanın refahı ile ilgilenmeye devam ettiği mesajını verebilmek içindir.

*
Ama uluslararası ilişkiler her zaman  tek taraflılık ya da  iki taraflılığın ötesine geçmenin dinamiğindedir.
Nitekim ülkeler belirli konularda kendilerine müttefik gördükleri ve işlemsel koalisyon kurdukları bir durumu hızla geliştiriyorlar.

*
İşte iki statüko karşıtı Çin ve Rusya arasında işbirliği artıyor.
ABD bu gelişmeyi kontrol edemediği takdirde  büyük bir stratejik sorunla karşılaşacaktır.
Başkan Trump, bu iki rakibin  birbirine yakın hizalanmasını engellemek için stratejik düzenlemeler taahhüt ediyor.

*
Erdoğan “Dünya 5’ten büyüktür ” sloganıyla Sünni İslam ülkelerini küresel statikoya karşı kışkırtıyor.
Bir türlü siyasetini meşrulaştıramıyor.
Yaşanan süreçten vazife çıkarıyor ve Sünni İslam ülkelerini kendisine  müttefik görüyor.
Müslüman Kardeşlere bir ülke, bir vatan, bir ümmet oluşturmanın teojeopolitiğine hizmet ediyor.

*
Ama o çok güvendiği İslam ümmetinden  hiçbir ülke,
Erdoğan’ın yeniden oluşum sürecindeki  yeni Osmanlıcılığına,
45 yıldır Kuzey Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tanınırlığına prim vermiyor.
Türkiye Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuk nezdinde işgalci sayılıyor,
Üstelik  Suriye’nin Kuzey-Batısını ve Irak’ın küçük bir bölümünü işgalde tutarken,
Enformasyonel Emperyalizm çağına son derecede güçsüz giriyor.

*
Erdoğan ile birlikte Türkiye,  ekonomiden siyasete uluslararası ilişkilerden uluslararası hukuka bir çok durum karşısında,
Zorbalık gösterilerinden ileri gidemiyor.
Türk insanının çağdaşlaşma amacı sekteye uğruyor.

25.7.2019


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir