Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan zafer sonrası Lozan Anlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından Beau-Rivage Palace’ta imzalanmıştır. Yıllar önce Paris’te görev yaptığım dönemde oteli ziyaret ettim. Cumhuriyet döneminde doğan ve bu Cumhuriyet’in imkanlarından yararlanan biri olarak çok duygulanmıştım. 24 Temmuz 1923-24 Temmuz 2019. Aradan tam 96 yıl geçti. Lozan Anlaşması, 1683 Viyana bozgunundan sonra Türklerin sınırları belli bağımsız bir vatana sahip olmasını sağlamıştır. Unutmayalım, unutturmayalım.
Atatürk, 26 Temmuz 1927’de Lozan’ın “milli bayram” olarak kutlanmasını istemiş ve Lozan’a verdiği önemi şöyle dile getirmiştir: “Lozan Antlaşması, Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk milleti için siyasal bir zafer oluşturan bu antlaşmanın Osmanlı tarihinde eşi yoktur. Lozan Antlaşması imza gününün milli bayram olarak kabul edilmesi uygundur.” 24 Temmuz 1923’ten itibaren Lozan, “Sulh Bayramı”, “Lozan Günü” olarak kutlanmaya başlanmıştır. 24 Temmuz 1923 tarihli Tercümanı Ahval Gazetesi Lozan’ı “Bugün Sulh Bayramıdır” manşetiyle, Tevhid-i Efkar Gazetesi ise “Bugün Sulh Bayramı: Hakiki Halas (Kurtuluş) ve İstiklal Bayramıdır” manşetiyle kutlamıştır. Fakat daha sonra bu kutlamalar ve “24 Temmuz” kutlama mesajları unutulmuştur.
Lozan Konferansı’na TBMM Hükümeti adına katılan heyet; Misak-ı Milliyi gerçekleştirmeyi, Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki Batı Trakya, Ege adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı sorunlarını çözmeyi amaçlamış, Ermenistan ve kapitülasyonlar konusunda anlaşma sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır. Temel konularda taraflar anlaşamayınca 4 Şubat 1923 tarihinde görüşmeler kesilmiş, 23 Nisan 1923’te yeniden başlamıştır.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Anlaşması imzalanmış, Türkiye 23 Ağustos 1923’de anlaşmayı onaylamıştır. Yunanistan 25 Ağustos 1923, İtalya 12 Mart 1924, Japonya 15 Mayıs 1924, İngiltere ise 16 Temmuz 1924 tarihinde onaylamayı gerçekleştirmişlerdir. Gecikmenin sebebi, hükümet krizleri sebebiyle İşçi Partisi’nin 29 Şubat 1924’te iktidara gelmesiyle parlamentoya sunulmuş olmasıdır. (Daniel-Joseph Macarthur-Seal, Intelligence and Lloyd George’s Secret Diplomacy in The Near East, 1920–1922, The Historical Journal, Volume 56, Issue 3 September 2013, s.707-728)
Anlaşma, tarafların onaylarını Paris’e gönderdikten sonra 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir. ABD Lozan’ı onaylamamıştır. Bunun iki sebebi vardır. Türkiye topraklarında bir Ermeni devletinin kurulmayarak Wilson prensiplerine ters düşülmesi, ikincisi ise kapitülasyonların kaldırılmasıyla gayri Müslimlere sağlanan imtiyazların son bulmasıdır. ABD Lozan’ı onaylarsa, Ermenilerin Türkiye’den toprak taleplerini reddetmiş olacağı için ABD’deki kuvvetli Ermeni diasporasını karşısına almış olacaktı. Aslında onaylamamasının bir hukuki sonucu bulunmamaktadır. ABD ile son günlerde gerginleşen ilişkiler sebebiyle konu gündeme gelir mi, bilemem.
Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi olduğu için Cumhurbaşkanı Erdoğan her 24 Temmuz’da bir bildiri yayınlamaktadır.
Fakat bu yıl bir mesaj yayınlamamış, ya da bu yazı kaleme alınana kadar yayınlanmamıştır. 24 Temmuz 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı Anlaşma’nın imzalanmasının 95’nci yıldönümü için şu açıklamada bulunmuştur: “Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgelerinden olan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının 95. yıldönümünü kutluyoruz. Lozan Barış Antlaşması’nın 95. yıldönümü vesilesiyle, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere bugünlere ulaşmamızda emeği olan tüm devlet adamlarımızı saygıyla yâd ediyorum.”
Cumhurbaşkanı’nın 2017 yılında yayınladığı mesaj şöyledir: “Aziz milletimizin her türlü yokluğa, yoksulluğa ve imkânsızlıklara rağmen yazdığı istiklal destanı, Lozan Antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanında tescil edilmiştir. Türk Milleti, Lozan Anlaşması ile bu topraklardaki bin yıllık varlığını hedef alan Sevr’i yırtıp atmış, bağımsızlığından asla taviz vermeyeceğini tüm dünyaya kabul ettirmiştir.”
2016 yılındaki mesajında ise Lozan Anlaşması için çok önemli bir tespitte bulunmuştur: “Bugün, Cumhuriyetimizin kurucu belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının 93. yıldönümüdür…Bu anlaşma, yeni kurulan devletimizin tapusu niteliğindedir…Lozan Barış Antlaşması’nın 93. yıldönümünde, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, anlaşmanın mimarı olan tüm devlet adamlarımızı rahmetle anıyorum.”
Bu olumlu mesajların aksine Cumhurbaşkanı 29 Eylül 2016 tarihinde muhtarlarla yaptığı konuşmada “Tarihte bize ne yaptılar. 1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’te Lozan’a bizi razı ettiler. Birileri de Lozan’ı ‘zafer’ diye yutturmaya çalıştı. Her şey ortada” diyerek bir tartışma başlatmış, Lozan Anlaşması’nın “zafer” diye sunulmasına karşı çıkmıştır. Bu kapsamda vefat eden Kadir Mısırlıoğlu’nun kitabının adı dikkat çekicidir :“Lozan, Zafer mi, Hezimet mi?” (Sebil Yayınevi, 2009) Cumhurbaşkanın son 3 yıldaki Lozan mesajları 29 Eylül 2016 tarihindeki açıklamasını ortadan kaldırmış gibidir. Taha Akyol’un tespiti doğrudur: “Bugün Lozan’ı kötülemek ancak bilgisizlik ve önyargıyla mümkündür.”
Türkiye’de bazıları Lozan Barış Anlaşmasını küçümserken Birinci Dünya Savaşı sırasındaki İngiltere Başbakanı olan ve Osmanlı’yı yok eden Sevr (Sevres) Anlaşması’nın en büyük destekçisi olan Lloyd George, İngiliz Daily Telegraph gazetesinde 28 Ağustos 1923 tarihinde yer alan demecinde, “Türkiye’nin Lozan başarısı, medeniyetin yenilgisidir” demiştir. 6 Haziran 1924 tarihinde de Avam Kamarası’nda Sevr’i savunarak Lozan’ı İngiltere’nin yenilgisi olarak nitelemiştir. (Lloyd George and the Turkish Question, file:///C:/Users/w10/Downloads/UBC_1978_A8%20H57.pdf)
Türk kamuoyunda pek bilinmeyen bir gerçek vardır. Türklere düşman olan Lloyd George’un Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmeye ikna etmek için gizli bir ajan aracılığıyla 25 milyon dolar rüşvet vermeye hazır olduğu, Kew Ulusal Arşivlerinde yayımlanan yabancı ofis istihbarat dosyalarında ortaya çıkmıştır. Bu miktar günümüzde 200 milyon sterline eşittir. (Lloyd George was prepared to pay $25 million in bribes through a secret agent to persuade Turkey to pull out of the First World War, Lloyd George tried to bribe Turks out of Great War, 1 April 2005,
Üç yıl önce bir vakıf üniversitesinin Hukuk Fakültesi son sınıfındaki iki bayan öğrencim bana Lozan Anlaşması’nın gizli maddeleri olduğunu, Anlaşma’nın 2023 yılında son bulacağını, bunun doğru olup olmadığını sormuşlardır. Bu konu 16 Mart 2016 tarihinde, Fatih Altaylı’nın sunduğu, Celal Şengör, İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı’nın konuk olduğu Teke Tek programında “Lozan Antlaşması 100 yıllıktır” iddiasının doğru olmadığı açıklanmıştır. (https://www.youtube.com/watch?v=EcQUv-JxYvY) 21 Haziran 2014 tarihinde yayınlanan ve 1 saat devam eden programda ise Kadir Mısıroğlu neden Lozan’a karşı olduğunu açıklamış, bazılarını da buna inandırmıştır. (https://www.youtube.com/watch?v=SfkG61b66EQ) İnananlar açısından çok yazık!
Anlaşma metninin gerek Türkçesinde ve gerekse orijinal Fransızca metninde böyle bir maddenin bulunmadığını açıklamama rağmen öğrencileri ikna edemedim. Öğrenciler ısrar edince, Anlaşma Metni’nin TBMM’de olduğunu, bunu inleyebileceklerini söyledim. Yine ikna olmayınca, kendilerine adresinden Türkçe ve Fransızca metinlerini okumalarını önerdim. Lozan Anlaşması’nın Fransızca aslının Paris’te, Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi’nde muhafaza edildiğini de belirttim. Öğrencilerime Paris’in Sevr (Sevres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi’nde (Musée National de la Céramique) Anlaşma’nın imzalandığını söyledim. 1745 yılından bu yana faaliyet gösteren binanın hem müze hem de fabrika olarak birleşik adı Cité de la Céramique’tir. Müze’nin önüne Ermenilerin sözde Ermeni soykırımı anıtı diktiklerini, böylece Sevr Anlaşması’ndaki büyük Ermenistan’a atıfta bulunduklarına dikkatlerini çektim.
Lozan Anlaşması’na taraf çok sayıda ülke olduğunu, onaylı birer örneğinin tüm imzacı ülkelere verildiğini, Lozan’ın, bir veya birkaç ülke için gizli maddelerinin olmasının mümkün olmadığını sınıfa kabul ettiremedim. Sevr Anlaşması’nın 62, 63 ve 64’ncü maddelerinin bağımsız bir Kürdistan kurulmasını öngördüğünü, bu maddelerin Kürtlere self determinasyon hakkı verdiğini söylememe rağmen öğrencileri inandıramadım. Demek ki öğrencilerin lisede beyinleri yıkanmış.
Öğrencileri ikna edemeyince Paris’e giderek orijinal metne bakmalarını önerdim. Çünkü Fransa, Lozan Anlaşması’na taraf ülkelerin onay belgelerini göndereceği ülke olarak belirlendiği için Türkiye’nin onay belgesi de Paris’in Courneuve adlı banliyösündeki arşiv merkezindedir. Arşivlerde, Mustafa Kemal’in Atatürk soyadını almadan önceki imzasıyla gönderdiği belgelere de bulunmaktadır.
Mezun olduktan sonra gidip gitmediklerini bilmiyorum. Bu durumu dönemin Milli Eğitim Bakanı’na ileterek doğru olmayan bilgileri öğreten öğretmenler hakkında soruşturma açılması gerektiğini ilettim ama bu konuda hiçbir gelişme olmadı.
Lozan’ın 2023 yılında son bulmasını dile getirenlerin; Sevr (Sevres) Anlaşması’nı istediklerini, çünkü Sevr’de Türkiye topraklarında Kürdistan ve Ermenistan devletlerinin kurulmasının yer aldığını, Cumhuriyetin değerlerine karşı olduklarını, bu sebeple bir algı operasyonu yaratmaya çalıştıklarını açıklamama rağmen kimse ikna olmadı. Tüm bunlar suya yazılan yazılar misali Baki’nin dediği gibi “Yüksek sesini bu aleme Davut gibi sal, Çünkü bu gök kubbede baki kalan ancak hoş bir seda” olarak kalmıştır.
Mahatma Gandi Sevr Anlaşması’nı adaletsizlik anıtı olarak adlandırmıştır: “Savaşta talihi yaver gitmedi diye kahraman ve cesur bir ırkın yok edilmeye çalışılması insanlığın bir zaferi olmayacak, fakat insanlık dışı davranışın bir örneği olarak tarihe geçecektir.” (Ravindra Kishore Sinha, Kurtuluş Savaşı, Devrimler, Mustafa Kemal ve Mahatma Gandi, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1972, s.102-181)
İngiltere Başbakanı David Lloyd George 29 Ekim 1919 tarihinde Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: “Dünyanın en zengin topraklarından biri olan geniş bir ülkeyi Türk’ün mahvedici nüfuzundan azad eyledik. Medeniyet yüzlerce yıl bu yolda başarısızlığa uğradıktan sonra İngiltere bunu gerçekleştirdi.” (Taha Akyol, Bilinmeyen Lozan, İstanbul, 2014, s. 23).
Fransa’da güçlü bir Ermeni diasporası vardır .Ermeniler Sevr Anlaşması’nın imzalandığı müzenin önüne 8 Mart 2001 tarihinde sözde Ermeni Soykırım Anıtı dikmişlerdir. Anıtın üzerinde “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda soykırıma uğratılan 1,5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır. Bu ifade Auschwitz- Birkenau toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla: 1,5 milyon Yahudi 1,5 milyon Ermeni olarak değiştirilmiştir. Sevr Anlaşması’nın imzalandığı salon aşağıda soldadır. ) Sağda fotoğraf salonun şimdiki durumunu göstermektedir. Sevr Antlaşması’nın tam metnini linkinden okumak mümkündür.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonlanmasının 100’ncü yılı nedeniyle Paris’teki Ordu Müzesi tarafından düzenlenen ve 27 Kasım 2018 tarihinde açılan sergide Lozan Anlaşması onay metni ve Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal’in dosyanın üstündeki mührü ilk defa sergilenmiştir. Sergide, Lozan Anlaşması’nın imzadan sonra Fransa’ya verilen orijinal kopyası ile Lozan Anlaşması’nın Büyük Millet Meclisi tarafından onandığına ilişkin Mustafa Kemal ve İsmet İnönü imzalı resmi belge de yer almıştır. Onama belgesinde o dönem Büyük Millet Meclisi Başkanı olan Mustafa Kemal‘in, Türkiye Latin harflerine geçmeden önce kullandığı imzası vardır. Belgenin altında Dışişleri Bakanı sıfatıyla İsmet Paşa’nın imzası bulunmaktadır.
Sevr (Sevres) Anlaşması’na ilişkin sergilenen 21 Nisan 1920 tarihli belgede, Protestan, Katolik ve Ortodoks Ermenileri, itilaf devletlerinin Türklerle vardıkları anlaşmaya uyacaklarını taahhüt etmektedirler. Belgenin yanına “Mustafa Kemal’in zaferleri sonucu bu anlaşma asla uygulanmamıştır” notu konulmuştur.
Serginin küratörlerinden (sergi düzenleyicisi) Emmanuel Ranvoisy, Sevr Anlaşması’ndan “Beklenti ve temenni belgesinden öteye gidemedi. Buradaki anlaşmalar İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte geçersiz kaldı. Şu anda varlığını sürdüren ve geçerli olan tek anlaşma Lozan’dır” demiştir. Ranvoisy, Türk kamuoyunda gündeme getirilen “Lozan’ın 100’ncü yılında sona ereceğine dair gizli maddeler içerdiğine” yönelik görüşleri “safsata” olarak nitelendirmiş, “Belge orijinal olarak burada incelenebilir. Arşivlerde başka bir metin yok. Lozan, Mustafa Kemal’in galibiyetinin ürünüdür” açıklamasında bulunmuştur
Sergide Versailles, Saint-Germain, Neuilly, Trianon, Lozan (Lausonne) Anlaşmaları yer alırken Sevr (Sevres) anlaşması metni yerine Sevr Anlaşması’nı Ermenilerin onayladığına ilişkin bir belge yer almıştır. Osmanlı’nın imzalayıp, Büyük Millet Meclisi’nin yok saydığı Sevr sadece üç yıl yürürlükte kalabilmiştir. Sergide üç imparatorluğun (Almanya, Avusturya-Macaristan, Rusya) bayrakları ‘tabut’ içinde, Osmanlı bayrağı ise bir tabuttan sarkmış şekilde yer almıştır. Savaş sonrası kurulan yeni dünya düzeni anlatılırken, Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa’nın fotoğrafları da bulunmaktadır.
Lozan’da Türk zaferi düşmana onaylatılmış, eksikler olsa da yapılabilecek olanın azamisi o günkü şartlarda yapılmış ve Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. 23 Temmuz 1923 günlü Tevhid-i Efkar gazetesinde Ebuzziya Zade Velid, imparatorluk topraklarının kaybından üzüntüsünü belirtmiştir ama Lozan Anlaşması hakkında da şu doğru tespiti yapmıştır: “Delegelerimiz siyasi ve iktisadi istiklalimiz açısından mevcudiyetimizi ve milli inkişafımızı sağlayacak bütün esasları kurtarmaya muvaffak oldular.”
Lozan Barış Anlaşması’nı imzalayan İsmet İnönü, Lord (George) Curzon ile ilgili önemli bir anısını şöyle anlatmaktır: “Bir gece toplantısında bulundum. Beraberdik. İkimiz vardık, bir de Amerika Murahhası Mr. Chaild vardı. Lord Curzon bana dedi ki ‘hiçbir dediğimizi makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz.
Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var, bir de bu yanımdakinde. Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlardan mı?
Ben, evet dedim. Curzon sözlerine devam etti: Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.’
Lord Curzon’un bu sözleri kulağımda kalmıştır ve sözünün geçtiği her yerde hatırlamışımdır. Lozan Konferansı olalı 45 sene geçti. Bu sözleri hiçbir zaman unutmadım. Bu 45 sene içinde para almak için müracaat ettiğimiz her yerde bu ihtimalleri görmüşümdür.
Lord Curzon’un sözleri bittiği zaman, kendisine dedim ki: ‘Şimdi meseleleri halledelim, para istemek için gelirsem o zaman gösterirsiniz.’ Hakikat şudur ki, İkinci Cihan Harbi kapı önünde görününceye kadar mali bakımdan bize kolaylık gösterilmemiştir. Ve Türkiye kendisini kendi alın teri ile tamir ederek İkinci Cihan Harbi’ni idrak etmiştir.” ((http://www.ismetinonu.org.tr/lozan-antlasmasi.htm,
Lozan’da kapitülasyonların kaldırılmasını, Osmanlı borçlarının makul ölçüde ödenerek tasfiye edilmesini, Duyun-u Umumiye İdaresine son verilmesinin karara bağlanmasını, Musul petrollerinden pay alınmasını, ekonomik kalkınma için çok önemli bir zırh olan gümrüklere gecikmeli de olsa egemen olunmasını, kabotaj hakkının elde edilmesini önemli ekonomik kazanımlar olarak değerlendiriyorum.
Lozan Anlaşması ve ona ekli Ticaret Sözleşmesi ile beş yıllık bir gecikme ile Türkiye gümrüklerine hakim olabilmiştir. Böylece Osmanlı’dan farklı olarak genç Cumhuriyet sanayileşme sürecinde önemli adımlar atmış, Batılı ülkelerin açık pazarı olmaktan kurtarılmıştır. (S. Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, 13. Baskı, 2014, s. 254)
Erhan Bener’in Bürokratlar (Remzi Kitapevi, 2002) kitabının üçüncü cildindeki tespitler çok önemlidir. Bener’in 1960 yıllardaki OECD Nezdinde Türkiye Büyükelçiliğindeki anılarının bilinmesinde yarar vardır. O yıllarda Daimi Temsilci olan Cahit Kayra, OECD Türkiye’ye Yardım Konsorsiyomu’nun Türkiye’ye yapılacak yardım için ileri sürdüğü şartları, Osmanlı devletine kabul ettirilen Duyun- u Umumiye şartlarına benzetir. Fransız Devlet Yayınları Kurulu’ndan aldırdığı Sevr Anlaşması’ndaki ekonomik ve mali hükümlerle, OECD Konsorsiyomu’nun şartları arasında büyük benzerlik vardır. Konsorsiyomun hazırladığı metinlerdeki bazı ifadeler, Sevr Anlaşması’nda da yer almaktadır.
Bunun üzerine Cahit Kayra da şu tespitte bulunur: “Bizim okullarda Sevr Anlaşması’nı sadece imparatorluğun coğrafya bakımından parçalanmasını sağlayan bir anlaşma diye okuturlar. Oysa içindeki ekonomik, mali hükümler bu parçalanmadan çok daha önemlidir. Daha sonra, Lozan Anlaşması sırasında, toprak parçalanmasına önem vermeyen sömürgeci devletler, Sevr’in ekonomik ve mali hükümlerini uygulamakta çok direnmişlerdi. Bana kalsa, okullarımızda, Lozan’dan çok, Sevr Anlaşması’nı okutmak gerekir. O zaman gençlerimiz bugünü daha iyi anlayabilirler.”
Kayra’nın tespitlerine katılıyorum. Çünkü, Paris’te görev yaptığım 1985-1990 döneminde OECD Türkiye’ye Yardım Konsorsiyomu toplantılarını Devlet Planlama Teşkilatı adına Planlama Müşaviri olarak izliyordum. Buradaki gelişmeleri ve Türkiye’nin Lozan’daki ekonomik kazanımlarını Türkiye Ekonomisi kitabımda ayrıntılı olarak açıkladım. Lozan’daki en büyük ekonomik başarı kapitülasyonların kaldırılmasıdır. 22 Temmuz 1909 tarihinde Cumhuriyet’in ilanından 14 yıl önce Kalem dergisinde yayınlanan karikatürde Osmanlı askeri elinde silah ineğin bekçiliğini yapıyor, yabancılar gelip kovalarla süt sağarak götürüyor.
İsmet İnönü Lozan’da müttefiklerin kendisinden çok daha yaşlı ve tecrübeli diplomatların karşısına çıktığında henüz 38 yaşındaydı ve bir asker olmasına rağmen ekonomik baskılara boyun eğmemişti. Kendi ifadesiyle Lozan’da en önemli baskı, mali ve ekonomik yönde olmuştur. Yeni Türk devletinin yaşamasında ve kalkınmasında hiçbir yardım yapılmamıştır. Kabotaj hakkı bile iki yıl sonra kullanılmak üzere kayda bağlanmıştır.
Lozan Anlaşması konusunda son sözü büyük önder Mustafa Kemal Atatürk söylemiştir: “Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barış Anlaşması’nın içine aldığı esasları, diğer barış teklifleriyle daha çok karşılaştırmaya gerek olmadığı kanısındayım. Lozan Barış Anlaşması, Türk Ulus’una yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Anlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın yıkılışını anlatan bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri bulunmayan bir siyasal utku eseridir” (1927, Söylev, II, s. 76, 24 Temmuz 1933, Hakimiyet-i Milliye Gazetesi) Birleşik Krallık açısından değerlendirmeyi İngiliz Sir Andrew Ryan yapmıştır: “Lozan’da onursuz bir barış imzaladık. Lozan, Birleşik Krallığın şimdiye kadar imzalamış olduğu anlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu, en kötüsüdür.”
Lozan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi Türkiye Cumhuriyetinin tapu senedir. Bir kere delinirse bir daha yapıştırmak, Orta Doğu bataklığında mümkün değildir. Lozan Anlaşması Cumhuriyetimizin 100’ncü yılı olan 2023’te son bulacak diyenler, Lozan Anlaşmasını delmek isteyenlerdir.
Lozan Anlaşması’na husumet duyanlar acaba neyin peşindeler? İstiklal Savaşı için Yunan kazansaydı diyebilecek kadar ileri gidenlere acaba ne demeli? Bu kişinin Ortodoks çanları altında ibadet ederse kendini daha mutlu hissedeceği için bu açıklamayı yaptığı kanısına vardım. Öncelikle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara Taha Akyol’un Bilinmeyen Lozan kitabını okumalarını öneririm. Akyol’un ilk Meclis, İngiltere Avam Kamarası ve Lozan Konferansı tutanaklarına dayandırdığı kitabında tüm gerçekler açıklanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olan Lozan Anlaşması’nın 96’ncı yıl döneminde başta Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü olmak üzere tüm emeği geçenleri saygı ve sevgi ile anıyorum. Lozan Anlaşması Cumhuriyetimizin 100’ncü yılı olan 2023’te son bulacak diyenleri kınıyor, onları tarihi gerçekleri saptırmamaya davet ediyorum.
İngiltere’nin Yeni Başbakanı Türk Kökenli Boris Johnson Kimdir?
Avrupa Birliği’nden ayrılma blokunda yer alan Londra eski Belediye Başkanı Türk kökenli İngiltere’nin eski Dışişleri Bakanı Boris Johnson bugün İngiltere’nin yeni Başbakanı olmuştur. 2008-2016 yıllarında Londra belediye başkanlığı yapan Johnson, linç edilerek öldürülen Osmanlı İmparatorluğu’nun son Dahiliye Nazırı Ali Kemal’in torunu Stanley Johnson’ın oğludur. Muhafazakar Partili eski siyasetçi Stanley Johnson, oğlunun aksine oylamada AB yanlısı kampanyaya destek vermişti.
Ali Kemal, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşamış bir gazeteci ve politikacıdır. Damat Ferit Paşa Hükümeti’nde Maarif ve Dahiliye nazırlığı yapmış, milli mücadeleye karşı çıkmıştır. Ali Kemal, İsviçre’de Boris Johnson’un büyük ninesi Winifre Brun‘la tanışmış ve 1903 yılında evlenmiştir. İngiliz eşinden Selma ve Osman Ali isimli iki oğlu olmuştur. Winifre Brun genç yaşta hayatını kaybedince Osman Ali‘yi anneannesi Margaret Johnson büyütmüş, torununun adını Winfred Johnson olarak değiştirmiştir. Boris Johnson, Winfred Johnson‘un oğlu Stanley Johnson‘un çocuğu olup, Ali Kemal’in oğlu Osman Ali’nin (Winfred Johnson) torunudur.
Basında yer alan soyağacı (TRT World, Takvim) eksik olup tam doğru değildir. Milli Mücadele’de Ali Kemal karşı cephede yer almıştır Halk nezdinde ihanetin vücut bulduğu bir kişi olduğundan Sakallı Nurettin Paşa’nın ihmali sonucunda halk tarafından linç edilmiştir. Mustafa Kemal, Sakallı Nurettin Paşa’nın linç girişimine dolaylı destek vermesine tepki göstermiştir. Nazım Hikmet’in Ali Kemal hakkındaki görüşü şöyledir: “Kim bu Ali Kemal? Gazete muharriri. İngiliz’den para alır. Adamıydı Halifenin. Gözlüklü, şişman. Kan damlardı kaleminden, fakat murdar, fakat pis bir kan. Gün olur daha derin, daha geniş yara açar kalemin düşmanlığı mavzerin düşmanlığından.”
Ali Kemal ilk eşinden sonra Mektepler Nazırı Zeki Paşa’nın kızı Sabiha Hanım ile evlenmiş ve bu evliliğinden Zeki adında bir oğlu olmuştur. Ali Kemal ve ailesi sınır dışı edilince, Zeki İsviçre’de hukuk eğitimi görmüş, İnönü’nün özel izniyle Türkiye’ye dönmüş ve Dışişleri Bakanlığına girerek Büyükelçi olmuştur.
Büyükelçi Zeki Kuneralp, Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevinde bulunmuş, Türkiye’nin Bern, Londra ve Madrid büyükelçiliklerini yapmıştır. Boris Johnson’un akrabasıdır.1978 yılında Madrid’de Zeki Kuneralp’in eşi Necla Kuneralp, bacanağı diplomat Beşir Balcıoğlu ve eşi ile şoför Antonio Torres Ermeni terör örgütü ASALA’nın 3 üyesinin ateş açması sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir. Dışişleri Bakanlığı’nda Avrupa Birliği Genel Müdür Yardımcılığı yapan, bir dönem AB konularında birlikte görev yaptığımız Selim Kuneralp, Zeki Kuneralp’in oğlu ve Ali Kemal’in torunudur.
İngitere’de Boris Johnson’un önderlik ettiği 23 Haziran’daki oylamada, yüzde 72,2 oy verme oranı ile 30 milyon seçmenin yüzde 52’si AB üyeliğinden ayrılma yönünde oy kullanmıştır. Londra Bölgesi, İskoçya ve genç ve yüksek eğitimli seçmenler AB’de kalma yönünde oy vermişlerdir. İngiltere, Brexit’i 31 Ekim’e kadar esnek erteleme konusunda anlaştı” açıklamasında bulundu.
Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk, 11 Nisan 2019 tarihinde “AB üyesi 27 ülke ve İngiltere, Brexit’i 31 Ekim 2019 tarihine kadar esnek erteleme konusunda anlaştı” açıklamasında bulunmuştur. İngiltere Başbakanı Theresa May ise, erteleme kararının ardından yaptığı açıklamada, AB ile geçen yıl varmış oldukları ayrılık anlaşmasının bir an önce İngiltere parlamentosundan onay almasının ve mümkün olan en kısa sürede AB’den ayrılmanın yollarını arayacaklarını söylemiştir. Brexit Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde, “Eğer ayrılık anlaşması taraflarca 31 Ekim tarihten önce onaylanırsa, Brexit bir sonraki ayın ilk gününde gerçekleşir” ifadelerine yer verilmiştir.
Theresa May’in istifa etmesiyle Muhafazakar Parti liderliğine seçilen Boris Jonson, ateşli bir Brexit savunucusudur. Çünkü 20 Eylül 1988 tarihinde Başbakan Margaret Thatcher’in Bruges Avrupa Koleji’nde yaptığı konuşmadan (The Bruges Speech) etkilenmiştir. Bu konuşmadan bir cümle bugüne ışık tutar: “If we are to have a European Company Statute, it should contain the minimum regulations.” (Eğer bir Avrupa Şirket Statüsüne sahip olacaksak, bu asgari düzenlemeleri içermelidir)
Açıkça söylemek gerekirse İngiltere hiçbir zaman Brüksel’den yönetilmeyi kabul etmemiştir. Fakat buna rağmen kurucusu olduğu EFTA’dan çıkarak Avrupa Birliği’ne girmek için iki defa başvurmuştur. (S. Rıdvan Karluk, Avrupa Birliği, 11. Baskı, 2014, s. 86) İngiltere Başbakanı Theresa May, Buckingham Sarayı’na giderek bugün Kraliçe 2. Elizabeth’e istifasını sunmasının ardından Boris Johnson resmi olarak başbakanlık görevini devralmıştır. Kemal Tahir’in 1969 yılında yazdığı Kurt Kanunu romanında, Johnson’un dedesi Ali Kemal Bey’in mason olduğu ve oğlunun ileride önemli bir makama çıkacağının açıklanması çok şaşırtıcıdır: “Oğlunu ileride çok önemli bir yere çıkmış görürsen hiç şaşma.”
Yazıları posta kutunda oku