İran Basra Körfezi, Hürmüz Boğazı ve Umman Körfezi kıyılarında geniş bir yeraltı füze savunma tesisi ağı inşa ediyor.
Haklarını hedef alan kitlesel ve orantısız bir saldırıya karşı savaşmak için iradelerini güçlendiriyorlar.
Bir saldırı halinde BAE ve Suudi Arabistan gibi bölgesel rejimler ise petrol varlıklarının ve kritik altyapılarının hızla imha edilmesine karşı tedbirler alıyor.
Bütünüyle bir savaş tüm petrol ve gaz tesislerinin yanı sıra Hürmüz Boğazı’nın iki tarafındaki gemilerin yok edilmesi anlamına geliyor…
*
Bu yüzden ABD, Haziran 2018’de Kanada/ Charlevoix G7 Zirvesinde kararlaştırılan “G7 Hızlı Tepki Mekanizması’nı – The G7 Rapid Response Mechanizm” devreye almıştır.
Mekanizma, özellikle devlet aktörlerinden kaynaklanan yalnızca G7 uluslarına yönelik tehditlere değil,
Uluslararası barış, güvenlik ve kurallara dayalı uluslararası düzene yönelik tehditlere karşı da ortak hareket etmeyi öngörüyor.
*
ABD İran’a karşı ağır bir ekonomik savaş sürdürürken,
Şimdi ilave olarak bu mekanizmayı işleterek Basra Körfezi’nde İran karşıtı bir deniz koalisyonu oluşturuyor.
Uzak ülkelerden gelen birkaç savaş gemisi, güç dengesini değiştirmeyecektir.
Ancak İran bu varlığı savaşçı Amerikan deniz varlığının uzantısı olarak görecek,
Belki kafalar karışacak ve bölgede büyük bir çatışma ihtimali artacaktır…
*
Halihazırda Suriye’de, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) yönetiminde özel askeri şirketlerin 4 binden fazla personeli,
Washington’un himayesindeki silahlı grupları eğitiyor, petrol ve doğalgaz altyapı tesislerinin koruması ve güvenliğini sağlama hizmeti veriyor
Alman hükümeti, kuzey Suriye’de ABD’nin kurmayı planladığı bir güvenli bölgeye askeri destek sağlamaya hazırlanıyor.
*
Bu paralelde komşu ülkelerin onları şiddetlendirmesinde ya da azaltmasındaki rolünü pekiştirmiştir.
İsrail- Filistin Barış Anlaşması beklemededir, Doğu Akdeniz’de müthiş bir rekabet yaşanıyor,
Bu noktada Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye gibi İran’ın komşularından bazıları ABD’yi İran’la savaşa itiyor gibi görünüyor!
*
Suudi Arabistan, Beşar Esad rejimini devirmeye çalışanları desteklemeye devam ettiği için Suriye’deki Arap aşiret gruplarıyla olan bağları üzerinden baskı yaratıyor.
Suudi Körfezi İşleri Bakanı Thamer Al-Sabhan, Haziran sonunda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDF) kontrol ettiği Deir Ezzor’daki,
Arap kabilelerinin temsilcileriyle bir araya geldi.
Arap kabileleri, Suudi Arabistan’dan Suriye’de Kürtlerle birlikte yaşadıkları bölgede istikrar ve güvenliğin sürdürülmesine yardım istedi.
*
Deir Ezzor, Doğu Suriye’de en güçlü Arap kabilelerinin bulunduğu bölgededir.
Arap kabileleri Suriye toplumunun yüzde 20’sini temsil ediyor.
Ancak bölge şu anda bölünmüştür:
Fırat nehrinin doğusundaki bölge, Kürtlerin Koruma Birimleri tarafından kontrol edilirken,
Nehrin batısında kalan bölgenin büyük kısmı Suriye rejimi tarafından yönetiliyor.
*
Suudi Arabistan’ın bölgedeki rakipleri de Suriye kabileleriyle olan bağlarını kendi amaçları için kullanmaya çalışıyor.
İşte İran ve Türkiye; Suriye’de Suudi kabileleri ile akrabalık bağlarına sahip olmasalar da,
Suriye çatışmasının başlangıcından beri onlarla yeni bağlar oluşturmak için çalışıyorlar.
Amaçları, kabileleri Suriye’deki çıkarlarını arttırmak için kullanmaktır.
Türkiye Esad rejimini devirmeyi, kuzeyde Araplar üzerinden hidrokarbon kaynaklarına ulaşmayı,
İran ise Suriye’deki varlığını pekiştirmek istiyor.
Ancak Suriye kabilelerini bir araya getirme girişimleri, ülkeler arasında rekabetler yaratıyor ve savaşın yıktığı ülkenin bölünmesini derinleştiriyor
*
Suriye kabileleri birbirine yakın yaşayan yerel insan gruplarıdır.
Kabileler akrabalık bağları, gelenekleri, kabile liderleri ya da şeyhleri ile Suriye toplumunun diğer kesimlerinden farklıdır
Aqaydate, Busha’ban ve Baggara en seçkin kabilelerden bazılarıdır.
*
Kabileler, Beşar’ın babası Hafız Esad’ın yönetiminde 1970-2000 yılları arasında rejimin iktidarı korumasını sağlayan kırsal koalisyonun bir parçasıydı.
2003’te şiddetli bir kuraklığın yaşanması ardından B.Esad’ın tarımsal ürünler üzerindeki sübvansiyonların kaldırılması gibi neo-liberal politikaları,
Güç dinamiğini değiştirdi ve 2011’de kabileler rejime karşı ayaklandı.
*
2011 Ayaklanması, Suudi Arabistan’ın Suriye kabileleriyle olan bağlantılarını Esad rejimini yok etmek için kullanmasına,
Böylece etki alanı olarak düşündüğü Suriye’de artan İran etkisini ortadan kaldırmaya bir fırsat oluşturdu.
Suudi Arabistan , 2011 ayaklanmasından beri, Esad’a karşı silahlı muhalefete mali ve askeri destek sağlamak için kabile ağlarını kullanıyor..
*
İran ise Suriye’nin Arap kabilelerini aşmak için kendi taktiklerini deniyor…
Suriye kabile liderlerini Esad’a sadık kalmaya ikna etmek amacıyla görüşmeler için Tahran’a davet ediyor .
Suriye rejimi güçleriyle birlikte savaşmak için Tay ve Sheitat kabilelerinin milislerinin eğitimine büyük miktarda para ve uzmanlık harcıyor.
Ayrıca Şii misyonerler Suudi Arabistan’la güçlü bir akrabalık bağına sahip olan Sünni Akaydın kabilesinin gücünü dengelemek için,
Deir Ezzor’daki Baggara kabilesini Sünnilikten Şiiliğe dönüştürmeye çalışıyor.
*
Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki sürtüşme, Arap Baharı’ndan sonra gerçekleşti.
Türkiye, Katar’ı desteklemeye karar verdikten sonra yoğunlaştı.
Bugün Türkiye ve Katar Müslüman Kardeşler ideolojisinin etkisindedir.
Türkiye Katar’ın Suudi Arabistan ile BAE’nin ablukalarının üstesinden gelmesine yardımcı olmak için ekonomik ve askeri yardım sağlıyor.
2013’ten bu yana, bu iki bölgesel hegemonya arasındaki rekabet Suriye’ye taşınmış bulunuyor…
*
Türkiye, Arap kabilelerini Fırat’ın doğusundaki bölgede Suriye Demokratik Güçlerine karşı müdahalesini meşrulaştırmak için kullanıyor.
Suriye topraklarında kendi ordusunun yanında Arap savaşçılarının olmasını istiyor.
*
Ancak Suudi Arabistan Suriye’deki Fırat nehrinin doğusundaki alanı etki alanı olarak görüyor.
Bu bölgenin Türkiye’nin kontrolüne girmesini engellemek için mümkün olan her şeyi yapıyor.
Suudiler, Kürtler ile Arap kabileleri arasındaki gerilimi azaltmak için maddi yardım kullanıyor.
*.
Bölgesel güçlerin bu kabileler üzerinde güç sağlama girişimleri yalnızca Suriye’nin bölünmesini derinleştiriyor.
Birçok kabile birbiriyle savaşan rakip klanlara bölünmüştür.
*
İran bölgesinde bu karmaşa yaşanırken,
ABD, Rusya’dan S-400 füze savunma sistemleri aldığı için Türkiye’nin F-35 avcı uçaklarının üretim programına katılımını 2020 Mart’ına kadar tamamen sonlandırdığını açıkladı!
” Stratejik ortağımız ve NATO müttefikimiz ile çalışmaya devam edeceğiz. Ancak Türkiye’nin F-35 programına katılımını askıya alma sürecini başlatıyoruz” dedi.
Bu konuda diğer ülkeler büyük ölçüde yorum yapmadılar…