Rusya’nın teslimatına başladığı S-400 füze savunma sistemleri anlaşmasını,
“Tarihimizin en önemli anlaşması” olarak ilan etti.
*
Bir süre önce yaptığı “15 Temmuz Türkiye’nin ikinci bir kurtuluş savaşıdır.
1920’de bize Sevr’i gösterdiler. 1923’te Lozan’ı bize razı ettiler.
Birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı ” açıklamasında sabit olduğunu gösterdi
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunu sağlayan Lozan Barış Antlaşmasını yine yok saydı.
*
“Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemi tedariki tamamen kendi toprakları içinde ve bölgesinde barışı koruma amaçlıdır.
Biz S-400’leri alarak savaşa hazırlanmıyoruz.
Barışı ve kendi milli güvenliğimizi garanti altına almaya çalışıyoruz” dedi.
*
Erdoğan, Mısır’da Müslüman Kardeşler Hareketi’nin siyasi lideri Muhammed Mursi’nin Türkiye’deki siyasi ardılıdır.
“Çağdaş sosyopolitik etmenlerle beslenen İslam tarihinin ışığında müminler, kendi sorunlarını ancak devrimci İslami diriliş,
Yani şeriatın tesisi aracılığıyla oluşacak ve onunla başarı şansı bulacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir ” felsefesini güdüyor.
*
Türkiye’yi İslam ülkeleri içinde tüm müslümanların haklarını savunan dini bir çekirdek haline getirme siyasetini şekillendiriyor.
Aslında Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne ” Karşı Devrim” girişimi,
ABD’nin Arap Baharı öncesinde Osmanlı’nın ardından Türkiye’nin İslam toplumlarına Vatikan benzeri ekonomik güç olması projesinden başlıyor…
*
Erdoğan ve F.Gülen’in liderliğinde yüce İslam dinini dünyevîleştiren,
Yani İslam’ın şartı olan “Ahiret’e inancı” boşlayarak gerçek İslam’a meydan okuyan cemaat ve siyaset gürûhu,
Önce Osmanlıcılığın “sınırlar içinde yaşayan herkes ırk, din, dil ayrımı olmaksızın eşittir” ve İslamcılığın “toplumu bir arada tutan temel faktör din’dir” sentezinde,
Türkiye Cumhuriyet devleti ve rejiminin idari, ekonomik ve güvenlik bürokrasisini paralel bir yapıda yapılandırdılar.
*
Erdoğan İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı iddiasıyla iktidar edilmişti.
Ama tıpkı Mursi gibi küresel zenginliğin başlıca hammaddesi ve ürünü olan bilginin üretilmesinde çok yetersiz oldukları farkedildi.
Üstelik ülkelerinde değiştirilen sosyolojilerde dini arayışlarını öne çıkaran partileşmeye inanan,
Kendi çizdikleri yolun dışında hareket etmeyen,
Bilhassa Batı’lının canına,malına kastetmeye iman eden milyonlarca insan tipini yetiştirdikleri,
Vizyonlarının Ortadoğu bölgesini bir arada tutacak hoşgörü, özgürlük ve demokratik istikrarı sağlamaya yetmeyeceği,
Dolayısıyla kapsamlı bir barışa engel oldukları da anlaşıldı.
*
Batı ayıktı!
“Bir siyasi partinin dini alanda vesâyet sağlamasının bir yararının olmayacağı,
İslami dava faaliyetleriyle siyasi parti faaliyetlerinin birbirinden ayrılması”na karar verdi.
Mısır’da Müslüman Kardeşler’in siyasi lideri Muhammed Mursi ve şeratçı hükümeti askerî darbe ile yıkıldı…
*
Ardından Türkiye’de paralel devlet yapısında, önce “Dünya İmamı” Fethullah Gülen’in tasfiyesini emrettiler.
Erdoğan, Gülen’in tasfiye edilmeye karşı 15 Temmuz 2016’da darbeye yeltenmesini bir punduna getirdi.
İstihbarat, Emniyet ve bir kısım askeri güc ile gönüllü paramiliter güçlerinin desteğiyle darbeyi kırdı.
ABD’nin talebini yerine getirdi, Gülen’i ve cemaatini tasfiye etti.
Ama ABD’ye rağmen F.Gülen’in işgalinde olan devletin tüm kadrolarına kendi kadrolarını yerleştirdi.
*
Benzeri görülmemiş biçimde güç kazandı.
Siyasi ve dini otoritesini büyük ölçüde pekiştirdi.
Kendisini dünya lideri yapmak için diğer ülkelerdeki Müslümanları kazanmaya yöneldi.
*
En önemli atılımı 15 Temmuz öncesinde başlayan fakat 15 Temmuz sonrasında hızla TSK’daki müdahaleleriyle yaptı.
1-Savunma politikasının üretimi, yürütülmesi ve orduya dair planlamalar ile ilgili olarak Milli Savunma Bakanı yetkili kılındı.
Savunma politikası siyasallaştırıldı.
2-Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırıldı.
Askeri suç siyasallaştı.
3-TSK’ya özgün bir müfredatla subay, astsubay yetiştiren askeri okullar kapatıldı.
Yüksek okul düzeyindeki askeri okullar müfredatları siyasileştirilmek üzere Milli Savunma Bakanlığına bağlandı.
4-Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı’na: Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Milli Savunma Bakanlığına: Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlandı.
TSK’nın komuta heyeti siyasallaştırıldı.
5- Yüksek Askeri Şura sivilleştirildi.
6- Askeralma Kanunu ile 15 Temmuz’da dünyaya ilan edilen paramiliter güçler meşrulaştırıldı.
Böylece İran Devrim Muhafızları Ordusuna eşdeğer Türkiye İslam Cumhuriyeti Muhafızları Ordusu kuruldu…
*
Ama TSK’yı oluşturan Politik: Ekonomik: İnsan gücü nitelikleri: Moral değerler ve kültür: Harekete geçme potansiyelini kullanma: Ulusal gücü oluşturan örf, âdet ve töreler:
Yurt sevgisi: çalışkanlık, bilgi, cesaret ve kendine güvenden oluşan manevî güçte büyük zaaflar oluştu.
Bu değerlere sahip olamayan bir silahlı kuvvetin asla başarılı olamayacağı çok açıkken,
TSK, bugünün geleneksel olmayan kuvvet ve yöntemlerin kullanıldığı yeni savaş stratejisinde;
Komutasını, silah arkadaşlığını, sevk ve idaresini, taktik ve stratejilerini,
Kısacası vatanın savunma gücünü, “Tek Adam” Erdoğan’ın iki dudağı arasına bıraktı.
Hulusi Akar, “Sultan papağanı” oldu!
*
TSK; Batı Burjuva Demokrasisi ya da ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört bileşeni,
“Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen” çerçevesinin koruyucusu ve caydırıcı gücü NATO’dan farklılaştı.
Tamamiyle Erdoğan’ın siyasi iktidarının hizmetine girdi.
*
Şimdi Erdoğan, cumhurbaşkanlığı makamında daha önce hiç olmadığı kadar merkezi bir sisteme başkanlık ediyor.
Tek başına demokrasinin esası olan kuvvetler ayrılığı prensibini de kişileştirmiştir.
Bu yapı Erdoğan’ın karar vericiliğinin sürekli kurumsallığını temsil ediyor…
*
Erdoğan bu temsiliyetini, Arap dünyasının en etkili ve büyük İslami hareketi olmakla birlikte en geniş siyasi muhalif örgüt olan Müslüman Kardeşler’in,
İntelijansiyası tarafından kendine iletilen ve pervasızca uyguladığı;
“İslam Dünyası batı etkisinden dolayı sosyal hükmünü kaybetmiştir. Şeriat kanunları, geçmişte olduğu gibi Kur’an ve Sünnet üzere olmalı ve toplumun her kesimini devlet işlerinden günlük problemlere değin her şeyi kapsamalıdır” ideolojisinden sağlıyor.
Bu politikaları uygulama ısrarını “Ya Olacağız, Ya Öleceğiz” sloganı ile karşılıyor.
*
Yeni Askeralma Kanunu “Erdoğan özel ordu mu kuracak” sorularını beraberinde getirmiştir.
Yasa,”Barışta, olağanüstü hal ve seferberlik hallerinde veya savaşta, askerliğini henüz yapmadan,
Cumhurbaşkanınca gerekli görülen sahalarda özel olarak görevlendirilen gönüllüler,
Cumhurbaşkanınca belirlenen şartlara uydukları takdirde askerlik hizmetinden muaf tutulur” diyor.
*
Nitekim Erdoğan’ın Türk Halkı üzerindeki kontrolünü, uluslararası arenadaki hedefini SADAT A.Ş. bünyesindeki milisler sağlıyor.
SADAT iç ve dış güvenlik sektöründe askeri eğitim hizmetleri sunuyor, silah satıyor ve uluslararası ordu danışmanlığı veriyor..
Kurucusu ve başkanı İslamcı faaliyetleri sonucu ordudan atılan eski Tuğgeneral Adnan Tanriverdi’dir.
15 Temmuz’dan sonra Erdoğan tarafından ordu danışmanlığına atanmıştır!.
*
Şirket amacını, “ Müslüman dünyanın statüsüne uygun yüksekliklere ulaşması, büyük güçler arasındaki kaderini gerçekleştirmesine yardımcı olmakla” tanımlıyor.
Nitekim SADAT’ın kamplarında İŞİD savaşçılarını eğittiği, HAMAS’ı doğrudan desteklediği,
Orta Doğu ve Avrupa arasında mültecilerin geçişiyle Avrupa toplumlarını şekillendirmekte olduğu biliniyor.
SADAT’ın sınır kontrolü ile birlikte bu yeteneği Türkiye’nin AB’ye yönelik tehdidini önemli kılıyor.
Erdoğan AB’yi istediği gibi davranmaya zorlamak için eğitimli mültecileri kullanma gücündedir..
*
Erdoğan’ın gücü daha da ileri gidiyor.
Bu noktada en tehlikeli şey;
ABD’ de tartışılmakta olan Suudi Arabistan ve Mısır’da yasaklı olan Müslüman Kardeşler’in terör listesine alınması halinde;
İran’ın Devrim Muhafızları Ordusu’nun bir terörist grup olarak belirlenmesinin ardından,
S-400 füze savunma sistemleri ile çok güçlenen Müslüman Kardeşlerin siyasi lideri Erdoğan’ın,
Türkiye’yi Orta Doğu’da ABD’nin çıkarlarına karşı Şiiler ve Sünnileri, Arap Sünnilerine karşı bir araya getirme eğilimine yönelmesidir.
*
Bu gelişmelere kırmızı ışık yakılması gerekiyor.
Müslüman Kardeşler ideolojisi ABD ve Avrupa’da devlet yönetimleri içine sızmış olmasına rağmen,
Türkiye’nin kurumsal, bürokratik bir devletten son derecede kişileştirilmiş bir ülkeye dönüşmüş olması,
Her daim bir kırmızı ışık yakılmasının teminatıdır…
16.7.2019
Yazıları posta kutunda oku