Başlığı okuduğunuzda aklınıza hemen Ernest Hemingway’in İspanya iç savaşını anlatan “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” kitabı gelmesin. İstanbul seçimleri gündemi çok fazla meşgul ettiğinden, seçim öncesi kredi derecelendirme kuruluş Moody’s’in Türkiye ekonomisi ile ilgili not düşürmesi basında gerektiği kadar yer almamıştır. İstanbul Belediye Başkanlık seçimlerinden önce artan siyasi belirsizliğin de etkisiyle 14 Haziran 2019’da uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin kredi notunu Ba3’ten B1’e düşürmüş, görünüm negatif olarak belirlenmiştir. Negatif görünümün, ülke notundaki negatif görünüme uyumu olarak, sermaye kontrolü ihtimalinin daha da artması riskini yansıtmaktadır.
Uluslararasında bir ülkenin yatırım yapılabilir ülke olarak kabul edilebilmesi için en az iki uluslararası reyting kuruluşundan yatırım yapılabilir notu alması gerekir. Bu kuruluşların ABD’de Securities and Exchange Commission (SEC) tarafından onaylanması ve kuruluşun Nationally Recognized Statistical Rating Organizations (NRSROs) kapsamında olması gerekir. Günümüzde SEC tarafından NRSROs olarak kabul edilen 9 kuruluş vardır: A. M. Best Company, Dominion Bond Rating Service Ltd., Egan- Jones Rating Company, Fitch Ratings, Japan Credit Rating Agency Ltd, Kroll Bond Ratnig Agency, Moody’s Investors Service, Morningstar Inc. ve Standart&Poors.
Kredi derecelendirmede verilen not, ülkenin mali ve ekonomik sorumluluklarını yerine getirme kapasitesini gösterir. Kredi notları, ülkedeki risk derecesini görmeye ve ülkeler arasında karşılaştırma yapmaya yarar. Merkez bankasının bağımsızlığı, ekonomik düzenlemelerin derecesi, ülkenin siyasi durumu, dış politikadaki hamleleri notları etkiler.
Uzun vadeli kredi derecelendirme en yüksek kaliteyi gösteren AAA’ dan başlayıp en düşük kalite (temerrüt) olan D’ye kadar iner. AA ve CCC kategorileri arasında nispi ayrımı daha ayrıntılı yapabilmek için artı (+) ve eksi (-) işaretleri kullanılır. Uzun vadeli AAA, AA, A, BBB ve kısa vadeli A1+, A1, A2, A3 kategorisinde derecelendirilen kurum ve menkul kıymetler, piyasa tarafından “yatırım yapılabilir” olarak değerlendirilir. Uzun vadeli BB, B, CCC ve kısa vadeli B, C kategorisindeki kurum ve menkul kıymetler piyasa tarafından “spekülatif” olarak algılanır.
AAA’dan D’ye kadar farklı aralıklarla giden notların kırılma noktaları BBB- ve Baa3’tür. Bu notların altı yatırım yapılamaz not statüsündedir. Kredi derecelendirmede görünüm pozitif, negatif ya da durağan olarak nitelendirilir. Mevcut kredi notunun gelecek 1-2 yıldaki hareketine yönelik bir tahmindir. Dünyada 3 büyük kredi derecelendirme kuruluşu vardır: Moody’s, Fitch ve Standard & Poors (S&P). Bu kuruluşların notları aşağıda gösterilmiştir.
Derecelendirme; bir kuruluşun veya bir ülkenin finansal yükümlülüklerini zamanında yerine getirip getiremeyeceğini tahmin etmek üzere kullanılan geçmiş ve bugünkü verilerine dayanarak yapılan bir sınıflandırma sistemidir. Elde edilen sonuçlar, kolay anlaşılması için sembollerle açıklanmıştır. Devletin borcunu zamanında ve düzenli geri ödeme kapasitesini ölçmeye yarayan ve buna bağlı olarak para ve sermaye piyasalarındaki rolünü objektif olarak değerlendirir.
Seçim öncesinde dolar ve Euro karşısında TL’nin devamlı değer kaybetmesi, ekonominin genel dengesi üzerinde olumsuz etki yaratmıştır. Dışa açık ekonomilerde döviz kurları, ekonomik faaliyetleri etkileyen önemli göstergelerden biridir. Döviz kurundaki dalgalanmalar ekonomide dengeleri bozduğu gibi siyasi istikrarsızlıklara da yol açabilir.
Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, son gelişmeler üzerine Türkiye’nin kredi notunu 14 Haziran 2019 tarihinde BA3’ten B1’e indirmiş, görünümünü “negatif” olarak belirlemiş, ekonomi ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: “Not indirimi ödemeler dengesi krizinin artmaya devam etmesini yansıtıyor. Türkiye uzun süreli ekonomik ve finansal oynaklık dönemine karşı kırılgan olmaya devam ediyor. Türkiye’nin döviz rezervlerinde düşüş TCMB’nın uzun süredir devam ettiği kurda serbest dalgalanmaya izin verme politikasına ters görünüyor ve bankanın bağımsızlığına gölge düşürüyor.”
Hazine ve Maliye Bakanlığı Moody’s’in kararına sert tepki göstermiştir: “Bugün de dalgalı döviz kuru, sermaye akımlarının serbestliği ve girişimciliğin teşvik edilmesi ekonomi politikalarımızın merkezinde yer aldığı gibi bunun aksi Türkiye Cumhuriyeti için ne bugün ne de yarın asla söz konusu olmayacaktır.”
Risk dengesinin aşağı yönlü olduğunu ve yakın vadede daha fazla dengesizlik oluşturacak faktörler bulunduğunu belirten Moody’s, İstanbul’daki seçim tekrarının belirsizlik yarattığını, TL’de düşüş olabileceğini, döviz rezervlerinin azalabileceğini öngörmüştür. Türkiye’ye yaptırım uygulanmasının daha fazla piyasa tepkisine yol açabileceğine ve ABD ile yaşanan S-400 krizine de dikkat çekmiştir:
“ABD Kongresi’nin değerlendirmeye alacağı olası yaptırımlar da Türkiye ekonomisi ve finansal sistemi üzerinde baskı oluşturuyor. ABD ile yaptırım boyutunda bir kötüleşme de kredi notu üzerinde aşağı yönlü baskıya yol açar. Not artırımı söz konusu değildir. Fakat hükümet ekonomide yeniden dengelenmeyi sağlayacak geniş ve kapsamlı bir program uygularsa not stabilize olur. Not indirimi esas itibariyle ülkenin dış kırılganlığının önemli derecede artarak bankaları, yatırımcı güveni ve mudi davranışındaki ani değişikliklere karşı daha fazla riske maruz bırakması, hükümetin mudilerin yabancı para erişiminin sınırlandırmasını da içerebilecek, daha fazla uç önlem alması riskinin artması, faaliyet ortamının daha da bozularak bankaların ödeme gücü göstergelerinde zayıflamaya neden olmasını yansıtıyor.”
Moody’s’ten bir ay sonra diğer önemli kuruluş Fitch, 12 Temmuz 2019 tarihinde Türkiye’nin “BB” olan uzun dönem kredi notunu “BB-“ ye düşürmüş, görünümünü de negatif olarak onaylamıştır. İstanbul seçimlerinin tamamlanmasının ardından ekonomik uyum için uygun bir siyasi zemin oluştuğu; ancak Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın görevden alınmasının kurumun bağımsızlığına, ekonomik politika tutarlılığına ve güvenilirliğine zarar verdiğini açıklamıştır. Fitch Türkiye’ye 3 Mayıs 2019’da BB, S&P 17 Ağustos 2018’de B+ notu vermişti. )
Çetinkaya’nın görevden alınmasının zayıf olan iç piyasa güveninin kaybolma riskini artırdığı ve artan dolarizasyonun da bunun kanıtı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, kamu kesimi finansmanının yönetimi ve yapısal reformlar konusunda beklentiler üzerinde belirsizliği artırdığına dikkat çekilmiştir. Fitch, notu düşürme nedenlerinden biri olarak Ankara ve Washington arasında krize yol açan S-400 füzeleri konusunu da gündeme getirmiştir. ABD yaptırımları riski taşıdığını ve bunun da ülke ekonomisini etkileyebileceğini belirtmiştir. )
Üç kuruluşun Türkiye’ye ilişkin kredi derecelendirmeleri şöyledir: Fitch, BB- negatif 12 Temmuz 2019; Moody’s B1 negatif; 14 Haziran 2019; Moody’s Ba3 negatif, 17 Ağustos 2018; S&P B+ stable 17 Ağutos 2018; Fitch BB negatif 13 Temmuz 2018; Moody’s Ba2 under review,1 Haziran 2018; S&P BB- stable 1 Mayıs 2018; Moody’s Ba2 stable 7 Mart 2018; Moody’s Ba1 negatif 17 Mart 2017; S&P BB negatif 27 Ocak 2017; Fitch BB+ stable 27 Ocak 2017; S&P BB stable 4 Kasım 2016; Moody’s Ba1 stable 23 Eylül 2016; Fitch BBB- negatif 19 Ağustos 2016; DBRS BB (yüksek) negatif 21Temmuz 2016; S&P BB negatif 20 Temmuz 2016; Moody’s Baa3 negative watch 18 Temmuz 2016; S&P BB+ stable 6 Mayıs 2016; Moody’s Baa3 negatif 11 Nisan 2014; S&P BB+ negatif 7 Şubat 2014, DBRS BBB (low) stable 23 Mayıs 2013; Moody’s Baa3 stable May 16 Mayıs 2013; S&P BB+ stable 27 Mart 2013; Fitch BBB- stable 5 Kasım 2012; Moody’s Ba1 pozitif 20 Haziran 2012; S&P BB stable 1 Mayıs 2012; Fitch BB+ stable 23 Kasım 2011; Fitch BB+ 24 Kasım 2010; Moody’s Ba2 pozitif 5 Ekim 2010; S&P BB pozitif 19 Şubat 2010; Moody’s Ba2 stable 8 Ocak 2010; Fitch BB+stable 3 Aralık 2009; Fitch BB- pozitif watch 27 Ekim 2009; Moody’s Ba3 pozitif 18 Eylül 2009; S&P BB- stable 17 Ekim 2009; S&P BB- negatif 13 Kasım 2008; S&P BB- stable 31 Temmuz 2008; S&P BB- negatif 3 Nisan 2008; Fitch BB- stable 9 Mayıs 2007; S&P BB- stable 27 Haziran 2006; S&P BB- pozitif 23 Ocak 2006; Moody’s Ba3 stable 14 Aralık 2005; Fitch BB- pozitif 6 Aralık 2005; Moody’s B1 pozitif 11 Şubat 2005; Fitch BB- stable 13 Ocak 2005; Fitch B+ pozitif 25 Ağustos 2004; S&P BB- stable 17 Ağustos 2004; S&P B+ pozitif 8 Mart 2004; Fitch B+ stable 9 Şubat 2004; Moody’s B1 stable 21 Ekim 2003; S&P B+ stable 16 Ekim 2003; Fitch B pozitif 25 Eylül 2003; Fitch B-pozitif 6 Ağustos 2003; S&P B stable 28 Haziran 2003; Fitch B- negatif 25 Mart 2003; S&P B- stable 7 Kasım 2002; Moody’s B1 negatif 10 Temmuz 2002; S&P B- negatif 9 Temmuz 2002; S&P B- stable 26 Haziran 2002; Fitch B stable 5 Şubat 2002; S&P B- pozitif 29 Ocak 2002; Moody’s B1 stable 15 Ocak 2002; S&P B- stable 30 Kasım 2001; Fitch B negatif 2 Ağustos 2001; S&P B- negatif 11 Temmuz 2001; S&P B- stable 27 Nisan 2001; S&P B- negatif watch 17 Nisan 2001; Moody’s B1 negatif 6 Nisan 2001;Fitch B+ negative watch 2 Nisan 2001; S&P B negatif watch 23 Şubat 2001; Fitch BB- negative watch 22 Şubat 2001; Moody’s B1 stable 21 Şubat 2001; S&P B+ negatif watch 21Şubat 2001; S&P B+ stable 5 Aralık 2000; Fitch BB- stable 21Eylül 2000; Fitch BB- stable 21Eylül 2000; Moody’s B1 positive watch 24 Haziran 2000; Fitch BB- n/a 27 Nisan 2000; S&P B+ pozitif 25 Nisan 2000; Fitch B+ pozitif watch 10 Nisan 2000; S&P B pozitif 10 Aralık 1999; Moody’s B1 pozitif 30 Kasım 1999; S&P B stable 21 Ocak 1999; S&P B pozitif 11 Ağustos 1998; Moody’s B1 stable 13 Mart 1997; Moody’s Ba3 negative watch 9 Ocak1997; Fitch B+ n/a 20 Aralık 1996; S&P B stable 13 Aralık 1996; Fitch BB-negative watch 29 Temmuz 1996; S&P B+ negative watch 17 Temmuz 1996; S&P B+ stable 18 Ekim 1995; Fitch BB- n/a 26 Eylül 1995; S&P B+ pozitif 24 Haziran 1995; S&P B+ stable 16 Ağustos 1994; Fitch Bn/a10 Ağustos 1994; Moody’s Ba3 stable 2 Haziran1994; S&P B+ negatif watch 29 Nisan 1994; S&P BB negative watch 22 Mart 1994; S&P BBB-negatif 14 Ocak 1994; Moody’s Ba1 stable 13 Ocak 1994. )
Enflasyonun Türkiye gibi yüksek olduğu ülkelerde döviz piyasalarındaki aşırı oynaklığın arkasında yatan dinamikleri sadece ekonomik verilerle açıklamak doğru değildir. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilişkileri dondurma kararı kuru olumsuz yönde etkilemiştir. Günümüzün küresel dünyasında siyasi ve jeopolitik risklerin artması, sadece parasal önlemlerle sorunların çözümünü zorlaştırır. S-400 krizi sonucunda ABD’nin Türkiye’ye yaptırım kararı alması, Doğu Akadeniz’de Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı yaptırım kararlarını pazartesi günü (yarın) onaylama ihtimali, Merkez Bankası’nın özerkliğinin sorgulanması döviz kurunu etkiler. (Turkish lira sinks after Erdogan fires central bank governor, https://www.youtube.com/watch?v=K5mUzmQdo0M)
Ekonomide dolarizasyonu azaltmaya yönelik önlemler alınması doğrudur ama yeterli değildir. Terör, referandum, Suriye krizi, hukukun üstünlüğünden sapma, Batı dünyası ve Avrupa Birliği ile olan anlaşmazlıklar ve de ABD Merkez Bankası’nın izlediği politikalara uyum sağlamadan dolardaki artışı önlemek mümkün değildir.
Moody’s ve Fitch’in öngörüleri gerçekleşirse, ekonomik istikrar tehlikeye girer, enflasyon yükselir, döviz borcu olan şirketlerin bilanço yapıları bozulur, borsa düşer, dış açık artar, büyüme hızı yavaşlar, yüksek dış açık ortaya çıkar, gelir dağılımı bozulur. Türkiye’nin 2009 finansal krizinden sonraki derecelendirme sonuçlarını esas aldığımızda Mayıs 2013 en iyi yıl olmuş, Fitch ve Moody’s Türkiye’ye BBB- ve Baa (yatırım yapılabilir) notunu vermiştir.
Türkiye’de en zengin yüzde 1’in toplam gelirden aldığı pay 2000’de yüzde 38 civarında iken 2014’de yüzde 54 olmuştur. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre bu yılın başında bankalarda 1 milyon lira ve üzerinde mevduat bulundurulan hesap sayısı bir yılda 15 bin 798 artarak 2015 yılı sonunda 93 bin 8’e ulaşmıştır. Forbes dergisinin dünyanın en zenginlerinin yer aldığı World Billionaires 2015 listesine Türkiye’den 32 kişi girmiştir. Geçen yıl 44.2 milyar dolar olan Türk milyarderlerin toplam serveti 9.8 milyar dolarlık artışla 54 milyar dolara çıkmıştır.
Moody’s ve Fitch’in değerlendirmeleri, hükümetin öngördüğü 2023 hedefleri arasında bulunan milli gelirin 2 trilyon dolara, kişi başına düşen gelirin 25 bin, ihracatın 500 milyar, dış ticaret hacminin 1 trilyon dolara ulaşılmasının mümkün olmadığını göstermektedir. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’nin 2023 vizyonu kapsamında 2011 yılında TRT Ulusa Sesleniş Programı’nda, (iktidarın 9. yılı) “Önümüzdeki 12 yıl içinde, milli gelirimizi en az 3 kat artırarak, 2023 yılında 2 trilyon dolar seviyesine, kişi başına düşen milli gelirimizi de 25 bin dolar düzeyine ulaştırmayı hedefliyoruz” demişti.
Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bu hedefler zamanla unutulmuştur ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atlantik Konseyi İstanbul Zirvesi’nde yaptığı konuşmayla yeniden gündeme gelmiştir. Merkezi ABD’de bulunan düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi’nin sekizincisi, 27 Nisan 2017 tarihinde İstanbul’da düzenlenmiştir. Erdoğan, “Türkiye Cumhuriyeti’mizin 100. yıldönümü olan 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı planlıyoruz. Kişi başı geliri 25 bin dolara yükseltmeyi amaçlıyoruz” demiştir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk kalkınma planı olan On Birinci Kalkınma Planı (2019-2023), Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayının ardından 9 Temmuz 2019 tarihinde TBMM’ye sunulmuştur. 15 yıllık bir perspektifle hazırlanan, iktidarın 17. yılında TBMM Başkanlığı’na sevk edilen 11. Kalkınma Planı Tasarısı’nda 2023 yılı GSYH hedefi olarak 1 trilyon 80 milyar dolar, 2023 yılı kişi başına milli gelir ise 12,484 dolar olarak belirlenmiştir.
Aşağıda 46 Avrupa ülkesi ve ABD ile Japonya’nın satınalma gücü paritesine göre AB28=100 endeks bazında kişi başına düşen gelirde 2008-2018 yılları arasındaki gelişmeler verilmiştir. Türkiye’de kişi başına düşen gelir üye olmak istediğimiz Avrupa Birliği’nin 28 ülkesi 2008 yılında 100 baz puanda iken, Türkiye’nin puanı 48’dir. Türkiye 2018 yılında ancak 65 puana çıkabilmiştir. Bu durumda kişi başına düşen gelirin 2023 yılında 25 bin dolara çıkması mümkün değildir. Endeks, AB28=100’dür.
Kaynak:
Artan döviz fiyatları sebebiyle kur zararlarının reel sektörde yarattığı bilanço riski likidite riskine dönüşürse, bu durum bankaların aktiflerini olumsuz etkiler. Hazine’nin döviz dış borçları TL’nin değer kaybetmesiyle TL cinsinden artar, dış borçların faizleri yükselir. Faizler bütçeye gider olarak yazıldığından kur artışı bütçe harcamalarını arttırır. (S. Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, 13. Baskı, İstanbul, 2014, s.696) Kurlardaki artış, ihracat arz esnekliğine bağlı olarak ihracatı teşvik edebilir, ithalatı azaltabilir. Ara malları dışarıdan ithal eden bir ülke olan Türkiye’de ithal edilen malların TL cinsinden fiyatları yükselince bu, üretim maliyetlerini olumsuz etkileyerek “maliyet enflasyonuna” yol açar.
Enflasyonun sebebi iddia edildiği gibi faiz değildir. Faiz, enflasyondan tasarruf sahiplerini korur. Eğer tasarruf sahiplerini faiz aracı ile korumazsanız, tasarruflar arsa, altın, gayrimenkul gibi ölü yatırımlara kayar, üretim düşer, bunun sonucunda işsizlik artar. Türkiye, OECD üyesi ülkeler arasında en düşük toplam istihdam oranı olan iki ülkeden biridir. Kadın istihdam oranında ise sonuncudur.
Enflasyona bağlı olarak Türk lirasının dolar karşısında değer kaybetmesi; milli gelir TL cinsinden hesaplandığından milli gelir ile kişi başına düşen gelirin azalmasına yol açar. Bu da Türkiye’nin orta gelir tuzağından (middle income trap) çıkmasını engeller, döviz ile yurt dışına borçlu olanların ve yurt içindeki bankalardan döviz kredisi kullananların borçlarının TL karşılığını yükseltir. Kişi başına düşen milli gelir bakımından orta gelir grubundaki ülkelerin bu seviyeyi aşamayıp, yüksek gelirli ülkeler grubuna geçememesi, Orta Gelir Tuzağı’na düşmelerinden dolayıdır.
Türkiye 1955-2005 yıllarında düşük orta-gelir grubu ülkeleri arasında, 2005 yılından itibaren ise yüksek orta gelir grubu ülkeleri arasında yer almaktadır. Türkiye, orta gelir grubunda yer alan ülkeler arasında en uzun süre kalan üç ülkeden biridir. Orta gelir tuzağındaki ülke ekonomisinde tasarruflar ve dolayısıyla yatırımlar düşer, imalat sanayisinde gelişme yavaşlar, sanayide çeşitlenme durur, emek piyasasında koşullar kötüleşir, (Turkey Diagnostic By Roger Kelly and Ali Sokmen April 2019)
Enflasyonun Türkiye gibi yüksek olduğu ülkelerde döviz piyasalarındaki aşırı oynaklığın arkasında yatan dinamikleri sadece ekonomik verilerle açıklamak doğru değildir.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilişkileri dondurma kararı kuru olumsuz yönde etkilemiştir. Günümüzün küresel dünyasında siyasi ve jeopolitik risklerin artması, sadece parasal önlemlerle sorunların çözümünü zorlaştırır. S-400 krizi sonucunda ABD’nin Türkiye’ye yaptırım kararı alması, Doğu Akadeniz’de Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı yaptırım kararlarını pazartesi günü (yarın) onaylama ihtimali, Merkez Bankası’nın özerkliğinin sorgulanması döviz kurunu etkiler. (Turkish lira sinks after Erdogan fires central bank governor, https://www.youtube.com/watch?v=K5mUzmQdo0M)
Ekonomide dolarizasyonu azaltmaya yönelik önlemler alınması doğrudur ama yeterli değildir. Terör, referandum, Suriye krizi, hukukun üstünlüğünden sapma, Batı dünyası ve Avrupa Birliği ile olan anlaşmazlıklar ve de ABD Merkez Bankası’nın izlediği politikalara uyum sağlamadan dolardaki artışı önlemek mümkün değildir.
Moody’s Investors Service, önceki kararından yaklaşık bir hafta sonra 19 Haziran 2019 tarihinde 18 Türk bankasının kredi notunu düşürmüş, görünüm negatif kalmıştır. Yapılan açıklamada, “Not indirimi esas itibariyle ülkenin dış kırılganlığının önemli derecede artarak bankaları, yatırımcı güveni ve mudi davranışındaki ani değişikliklere karşı daha fazla riske maruz bırakması, hükümetin mudilerin yabancı para erişiminin sınırlandırmasını da içerebilecek, daha fazla uç önlem alması riskinin artması, faaliyet ortamının daha da bozularak bankaların ödeme gücü göstergelerinde zayıflamaya neden olmasını yansıtıyor” denilmiştir. Negatif görünümün, “ülke notundaki negatif görünüme uyumu olarak, sermaye kontrolü ihtimalinin daha da artması riskini yansıttığı” belirtilmiştir.
Bu gelişmeler görmezden gelinmemelidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kredi derecelendirme kuruluşlarına 31 Ağustos 2018 tarihinde “Bırakın o sahtekarları, o düzenbazları, onlar bizim için çok şey söylediler, biz işimize bakalım” diyerek çok sert tepki göstermiştir ama bu kuruluşlar tepkiye rağmen Türkiye’nin notunu kırmışlardır. Eğer aksi olsaydı, bu kuruluşlara güven kalmazdı. Çünkü kredi derecelendirmede verilen not, bir ülkenin mali ve ekonomik sorumluluklarını yerine getirme kapasitesi olduğundan yanlış verilen not, kuruluşun güvenirliliğini ortadan kaldırır ve güven bunalımına yol açar. Bu sebeple hiçbir kuruluş gerçeğe aykırı not veremez. Eğer verirse, bindiği dalı kesmiş olur.
Bir yanıt yazın