Bu Dünyaya Çok Diktatör Geldi Ve Gitti…

Bu dünyadan çok diktatör geçti. Adlarını saymaya kalksam makalemde yer kalmaz. En ünlülerini sıralayayım ben şimdi. Peki, kimdi onlar? - ali 5 2

Bu dünyadan çok diktatör geçti. Adlarını saymaya kalksam makalemde yer kalmaz. En ünlülerini sıralayayım ben şimdi. Peki, kimdi onlar?

Adları neydi?

En başta Alman Hitler ve İtalyan Mussolini…

Hitler intihar ederek hayatına son verdi. Mussolini Alman üniformasıyla kaçarken yakalandı. Ayaklarından asılarak cezalandırıldı.

Hitler 6 milyon Yahudi’nin canına kıyarak, onları fırınlarda yaktı Soykırım yaptı.

Roma İmparatorluğunu yeniden kuracağını söyleyen Mussolini ise haksız, hukuksuz uygulamaları ile 400 bin insanın ölümüne neden oldu.

Ve İspanyol Franco… Tamı tamamına 36 yıl iktidarda kaldı. İspanyayı iç savaşa sürükledi. Yüz binlerce İspanyol vatandaşı birbirine düşürdü. Birbirine kırdırdı. Kan döktü.

Acı, ölüm ve mutsuzluk üzerine kurduğu iktidarını iç savaşlarla, kardeşi kardeşe düşürerek sürdürdü.

Bu faşist diktatörlerin birbirlerine benzeyen yanları şaşılacak denli çok. Ortak noktaları yüzde 90’lara varıyor.

Tümü de parayı, zenginliği, şatafatı, yani süsü, gösterişi, görkemi çok sevdi. Kendileri mutluluk, ihtişam içerisinde yüzerken, halkını yoksulluğa mahkûm etti.

Halkları soyup soğana çevirdiler.

Onlar saltanatlarını genellikle kan ve gözyaşı üzerine kurdular.

Darbeyle ya da seçimle işbaşına geldikleri zaman önceleri sessiz ve sakindirler. Çevrelerine şirin görünmeye çalışırlar.

Zamanla her çeşit fırsatı lehlerine çevirerek, kıyım yaparak, tertipler planlar düzenleyerek iktidarlarını güçlendirirler. Ve su içer gibi yalan söylerler…

Örneğin Hitler, 27 Şubat 1933’te, Alman parlamentosunun kundaklanması olayı “Reichstag Yangını”nı bir fırsat bilmiş; yarattığı korku, tehdit ve şantaj ortamıyla rakiplerini sindirerek, iktidarını güçlendirmişti.

Bu yangın ve korku ortamını fırsat bilerek gücünü artırmış, tüm partilerin seçim çalışmalarını ve örgütlenmesini durdurmuştu…

Konuşmalarına, yazmalarına bile izin vermiyordu.

Almanya Komünist partisinin 181 milletvekilini tutuklatmıştı.

Bütün bu işleri halkının ve tüm dünyanın gözü önünde yapan Hitler, asla, bir diktatör olduğunu kabul etmedi.

 

Hep demokrat olduğunu ve bütün yaptıklarını halk ve insanlık adına gerçekleştirdiğini ileri sürdü. Bunları söylerken bir taraftan da anayasal hak ve özgürlükleri askıya alıyordu.

Diktatörlere en yakın desteği verenler, beyinleri uyuşturulmuş, hipnotize edilmiş yaratıklardı.

Bunların içerisinde liderlerini “Üstün insan”, özellikle Tanrı tarafından gönderilmiş kutsal kişi, peygamber olarak görenler bile vardı.

Onlar da bu yaratıklara kendini kutsal bir kişi gibi göstermek için durmadan yalan söylerlerdi. Güzel konuşmalar yaparlardı. Güzel hitap ederlerdi. Hitabet yanları gelişmişti.

Halkı sözleri ile etkilerken, vücut dillerini de kullanırlardı. Jestlerine, mimiklerine, el kol hareketlerine özel bir önem verirlerdi. Hatta bu niteliklerini geliştirmek için özel çalışmalar yaparlardı…

Uganda diktatörü İdi Amin Dada, kendisini “Karadaki hayvanların ve okyanuslardaki balıkların efendisi” olarak tanımlamıştı.

Sonra da zorda kalınca yurt dışına kaçmak zorunda kalmış, yıllarca sürgün hayatı yaşamış ve ülkesine dönmek için yerine geçen Uganda devlet başkanına yalvarmıştı.

İdi Amin zamanında 500 bin insan öldürülmüştü.

Diktatör güçlendikçe yargıyı, basını, devlet kurumlarını kendisine bağlar.

Yargı ve memurları giderek ona kul köle olurlar. İki dudağı arasından çıkacak buyrukları beklerler. Bu ortamın rahatlığına kapılan diktatör giderek daha sert yaptırımlara, uygulamalara girer. “Ben ne dersem, ben ne emredersem gerçekleşir, gerçekleşmelidir” kuralını beyinlere yerleştirir.

Güçlendikçe, kuvvet kazandıkça zorba, buyurgan, istediğini yaptıran bir lidere dönüşür.

Ne yargı kararı tanır ne yasa… Dildiğini yapar, yaptırır. Gelenekleri, görenekleri, eskiden beri sürüp gelen devlet uygulamalarını ayakları altına alır.

“Kanun benim” der. “İtirazı olan varsa çıksın karşıma” der

Onların asla eleştiriye, suçlamaya tahammülleri yoktur. Her şeyin en iyisini, en doğrusunu kendileri bilirler ve asla yanılmazlar.

Bu nedenle yaşamlarında bir tek özeleştiri yapmamışlardır. Yapmazlar… Çünkü onlar kusursuzdurlar… Bu yüzden yandaşları da onları ağzı açık, hayranlıkla dinler.

Diktatörlerin başlarını belaya sokan, sonlarını getiren düşünce biçimi ise kendilerinin ölünceye dek o makamda kalacaklarını düşünmeleri ve asla iktidarı kendi istekleri ve iradeleriyle terk etmemeleridir.

Bir gün lüks, ihtişamlı konutlarının penceresinden bakarlar ki, pembe bulutlar kara, kapkara bulutlara dönüşmüş, çevresini kasırgalar, Tsunamiler sarmış.

Gök gürlüyor. Yıldırımlar, şimşekler çakıyor.

Göz gözü görmüyor. Ortalık mahşer gününe dönmüş…

İşte o zaman diktatör ağlamaya başlar…

(alieralp37@gmail.com)

Bu dünyadan çok diktatör geçti. Adlarını saymaya kalksam makalemde yer kalmaz. En ünlülerini sıralayayım ben şimdi. Peki, kimdi onlar? - ali 5 2

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir