ERDOĞAN SARAYBOSNA’DA

Erdoğan, Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Zirvesi’ne katılmak üzere 8-9 Temmuz’da Bosna Hersek, Saraybosna’dadır.
Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci, Balkanlar’da barış, istikrar ve refaha atfettiği önem çerçevesinde,
Bölge ülkelerinin tamamını kapsayan tek bölgesel işbirliği platformudur.
Ekonomi, ticaret, ulaştırma, altyapı ve yatırım alanları başta olmak üzere Balkanlar’da işbirliğinin geliştirilmesine yönelik adımlar atıyor.

*
4 Aralık 1995’te Dayton Barış Anlaşması, Bosna’da yaklaşık dört yıl süren savaşı ve akan kanı sona erdirdi.
Eleştirilere rağmen anlaşma Balkanlar’a barış getirme hedefinde başarılı oldu.
Şimdi yaklaşık 25 yıl sonra barış en sorumlu ülke olan ABD tarafından tehdit ediliyor!

*
Hayır! ABD Balkanlar’da bir askeri harekata hazırlanmıyor, tam tersi kendisini Balkanlar’dan tamamen çıkarmak istiyor.
Bu durumda bölgede milliyetçi hizipleri uzak tutan herhangi bir merkezi iktidar olmadığı için,
ABD’nin kurduğu yönetişim yapısının bozulacağından hareketle bir çok çöküş senaryosu konuşuluyor.
Fırsat bu fırsattır, rakip güçler güç toparlıyor…

*
ABD politikasının  Balkanlar’da radikal değişiminin, Kosova sınırlarının çok ötesinde sonuçlar doğuracağı öngörülüyor.
ABD’nin etnik sınırlar boyunca sınırların gözden geçirilmesi seçeneğini onaylayarak Dayton Anlaşması ile son bulan çatışmaların yeniden başlaması olasıdır.
Çünkü anlaşmada açık bir çatışma riskine rağmen sorunlu bölgede  sınır revizyonu zayıf bir şekilde ele alınmıştı.
Şimdi bu risk NATO ve AB üye ülkelerini de içeriyor ve zaten krizde olan  Batı dünyası endişeleniyor…

*
Rusya sessizce her taraftaki milliyetçilere askeri, finansal ve siyasi destek vererek gerilimleri körüklüyor.
Türkiye, yalnızca Bosnalı Müslümanların değil, bir bütün olarak Balkan Müslümanlarının da en doğal ve en büyük müttefiki olarak kendini resmediyor.
Çin Karadağ ve Bosna’ya, Kemer ve Yol Girişiminin bir parçası olarak muazzam krediler sağlıyor…

*
Avrupa’nın güneydoğu sınırında dağlık ve seyrek nufuslu bu coğrafyada, yüzyıllar boyunca Katolik, Ortodoks ve Müslüman dünyalar birbirleriyle savaştılar.
Soğuk Savaş’la bu dönem  sona erdi.
Konsolide bir Komünist Yugoslavya devleti kapitalist Batı ile sosyalist Doğu arasında tarafsız bir tampon oluşturdu.
Bu devletin çöküşü 1990’lardaki  savaşlara yol açtı.
Savaşların başlamasını durdurmak için çok az şey yapmış olsalar da Avrupa güçleri ve ABD fikir birliğiyle çatışmaları sona erdirdi.
Şimdi Balkanlar’da yeniden Şahinler uçuşuyor!

*
NATO’nun Bosna ve Kosova’da askeri katılımı, Avrupa’nın en kanlı savaşını sona erdiren bir anlaşmanın başlatılması anlamındaydı.
Böylece Hırvat ve Bosna ordularının, Dayton Anlaşması ile meşrulaştırılan Sırp ayrılıkçı Sırp Cumhuriyeti devletine baskı kurması engellendi.
ABD  hâlâ Kosova’da muazzam askeri üssüyle, Hırvatları ve Arnavutları ve son zamanda Karadağ ve Makedonya’yı NATO’ya davet ederek,
Balkanlar’ın en önemli oyuncusu olmaya devam ediyor…

*
Ne ki, ABD’nin değişen politikasına bağlı olarak bölgesel liderler için politik hesaplar önemli ölçüde değişmiştir.
Bunlar 1990’larda bölgeyi birkaç savaşa sürükleyen aynı milliyetçi ideolojilerin eski takipçileridir.
Bu gruplar bölgeyi bir kez daha çatışmaya yönlendirebilecek potansiyeldedir.
Geçmiş Balkanlar’ın bir kez daha canlanması olası hâle mi geliyor?

*
Başkan Trump’ın “Önce Amerika” gündemi doğrultusunda,  ABD Balkan bataklığı olarak gördüğü şeyden kendini kurtarmaya çalışıyor.
Kuşkusuz ABD, Kosova’nın etnik bir bölümünü onaylamanın bölge genelinde sayısız ihtilafı yeniden parlatacağını biliyor.
Ama sorunun  sadece ABD’nin sorunu olduğunu düşünmüyor.
Gerçekten de herhangi bir büyük oyuncu  Balkanlar’da gelişen, işbu  yavaş ilerleyen krizi durdurmaya meyilli görünmüyor!

*
ABD’nin sonsuza dek Balkanlarla uğraşmak zorunda kalmayacağı kesindir.
Ancak şimdi geri çekilme anının önemli sonuçlara yol açacağını seçmek halinde;
Bölünmüş ve krizde olan bir Avrupa Birliği’nin ABD’nın Balkanlar da bıraktığı boşluğu doldurması beklenebilir mi?

*
İşte Balkanlar’daki etnik grupların bağımsızlık hayalleri yeniden canlanmıştır.
Bölgesel liderler özellikle ABD eski Başkanı G.W.Bush’un,
“Bağımsızlık bildirgeleri, iç yasaları ihlal edebilir. Ancak bu uluslararası hukukun ihlal edildiği anlamına gelmez” beyanını dayanak yapan,
17 Şubat 2008’de Kosova Meclisi’nde okunan bağımsızlık bildirgesi ardından,
Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Kosova Cumhuriyeti’nin tanınması durumuyla iyice  cesaretlenmişlerdir.
Giderek “Kosova bir referandum olmadan nasıl ayrılmayı başardı ya da 22 üyenin nasıl AB siyasetinin temelini oluşturan Avrupa yasalarını ihlal eden ayrılığı yasallaştırdığına” ilişkin sorular soruluyor…

*
Milliyetçi şiddetin 1990’larda çok fazla insanın hayatına mâlolduğu bu bölgede, yeniden alevlenen bağımsızlık düşünceleri potansiyel ciddi tehlikelere işaret sayılıyor…
Sırbistan Cumhuriyeti  Kosova ile ilgili olarak uluslararası topluluğu çifte standartlar oluşturmakla suçluyor.
Rusya Federasyonu da, “Kosova’da Arnavutlara tanınan haklar, neden Kırım’daki Rus, Ukraynalı ve Kırım Tatarlarına tanınmıyor” argümanıyla Kosova’yı tanımıyor.
Bu noktada Rusya, “Batı uygulamalarının sonuçlarını öngöremeyecek şekilde siyasi öngörü ve ölçme duyusunu kaybetti ve biz geri adım atamayacak eşiğe geldik” tezindedir.
Uluslararası hukukta oluşan çifte standarta işaretle, uluslararası hukukun ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statüye kavuşturulmasını istiyor…

*
ABD ve AB ise Kosova’nın bağımsızlığının  tamamen farklı olduğunu savunmaktadır..
Buna göre Kosova, diğer vakalardan farklı olarak tarihsel, yasal ve gerçek niteliklere sahiptir.
Bu nitelikleriyle Kosova  benzersiz bir durumu ifade etmekte ve diğer durumlar karşısında eşsiz olmaktadır.

*
Kosova, eski Yugoslavya’nın  bir parçasıydı.
Varlığı boyunca bir anayasa da dahil olmak üzere diğer federal birimler ile aynı devlet özelliklerine sahipti.
Anayasa’nın koruduğu iyi tanımlanmış sınırları vardı ve federal birliklerin, mesela Kosova parlamentosunun onayı olmadan değiştirilemiyordu.
Eski Yugoslavya’nın dağılması; Sırbistan’ın Kosova’nın federal statüsünü 1989’da polis zoru ve askeri gücü yoluyla yasadışı olarak kaldırmasıyla başladı.
Kosova uluslararası toplum tarafından kolaylaştırılan bağımsızlığını elde etmek için Sırbistan ile uzun süren müzakerelerde bulundu.
Kosova’nın siyasi statüsünü belirlemek için Viyana’da yapılan müzakereler, BM liderliğindeki uluslararası bir sürecin doğrudan sonucuydu.

*
Bir zaman önce S.Miloseviç’in bakanı olan bugünün Sırbistan Cumhurbaşkanı  Aleksandar Vuciç,
Ülkesinde yeniden dirilmekte olan ulusalcı ateşi  destekliyor…
Çünkü ABD ve AB ülkeleri Sırbistan’ın güneyinde, Sırbistan Arnavutlarının merkezi olan Preşova Vadisi’nin en büyük yerleşimi olan Preşova’yı,
Müslüman nüfusa sahip Sandzak bölgesini ve çok sayıda azınlığa sahip olan özerk Voyvodina eyaletini  potansiyel sıcak noktalar olarak Sırbistan’ın gözüne sokuyor.
Bosnalı Sırplarda da “Bosna’da olası bir barışçı bölünme hakkında rasyonel olarak konuşmaya başlama zamanı geldi” düşüncesi gelişiyor…
Etnik çizgiyle bölünmüş kuzey Kosova kenti olan Mitrovica’nın Sırp tarafından işletilen bölümünde Sırp bayrakları artık her yerde dalgalanıyor…
Hırvat hükümeti’de Bosna’yı istikrarsızlaştırmaya çalışıyor.

*
Böylece Bosna’da daha da büyük bir çatışma tehlikesi, pek çoğunun fark etmeyeceği şekilde Balkanlar’ın çok ötesine uzanıyor.
Bugün  Bosna geçmiş dönemin etnik karmaşasını yaşamıyor, etnik harita inanılmaz derecede homojendir.
Boşnaklar Müslüman kökenlerini Balkanlar’ın Osmanlı geçmişine kadar izliyor.
Hırvatlar Katoliktir ve yüzyıllarca Avusturya ve Venedik tarafından yönetilmiş ve her zaman Batı yönelimlidirler.
Sırplar Ortodoks ve tarihsel olarak Rusya ile yakın ilişkidedir.
Şimdi, bu üçü arasında bir medeniyetler çatışması değil ama potansiyel bir savaşın dumanı tütüyor.

*
Müslüman Kardeşler idolojisi ve İslamcı aşırılık giderek küresel bir fenomen haline gelirken,
Bosna’yı içeren herhangi bir silahlı çatışmanın  kesinlikle milliyetçiliğin ötesine geçeceği gerçeği; ön plana çok tehlikeli başka bir  problemi daha getiriyor.
Bosna, bir şekilde “Kosova tarzı” bölümündeki üç ülke arasında barışçıl bir şekilde bölünmüş olsa bile,
Bu durum Bosna’nın bir devlet ve ülke olarak sona ermesi anlamına geliyor.
Batılı müttefikleri tarafından terkedilmiş, işsizlik ve hayal kırıklığı ile mücadele eden bir Bosnalı devletin iyice İslam aşırıcılığına kapılmasından endişe ediliyor..

*
Nitekim Boşnaklar İslam ve Osmanlı mirası üzerinden giderek Müslüman dünyaya, özellikle de Türkiye’ye bağlanıyor
Erdoğan’ın eski Başbakanı A.Davutoğlu’nun;
“Savaşmadan Saraybosna’yı  Şam’a, Bingazi’yi Erzurum’a, Batum’a bağlayacağız.  Hiçbir ülkenin toprağında gözümüz olmadı, olmayacak.
Bunu dediğimizde, bize “yeni Osmanlıcı ” diyorlar. Bütün Avrupa’yı birleştirenler yeni Romacı olmuyor.
Ortadoğu coğrafyasını birleştirenler yeni Osmanlıcı oluyor.
Neden Türkiye eski topraklarında Balkanlarda, Ortadoğu’da ve Orta Asya’da yeniden liderlik kurmasın” ifadesi unutulmuyor.

*
Hakeza, bugün Müslüman Kardeşler’in siyasi lideri olan  Erdoğan’ında,
Saraybosna’da başlattığı 2018 seçim kampanyasında Sırbistan’ın Türk nüfuslu Novi Pazar ilçesinde;
“Tek arzum var o da şu; Novi Pazar bir olsun, iri olsun, diri olsun, kardeş olsun hep birlikte Novi Pazar olsun.
Çünkü ayrılıkta zafiyet var, birlikte kuvvet var.
İnşallah bu ayrılıkları bir kenara koyacağız, bir beraber olacağız ve Allah’ın izniyle ondan sonra da gücün, kuvvetin burada olduğunu bulacağız, göreceğiz.
Özellikle bu işte işin önünde olan kardeşlerimden bunu hassaten rica ediyorum.
İstiyorum ki, Novi Pazar’dan çok daha farklı sesler duyalım ve Novi Pazar’ın geleceği çok daha güçlü olsun”  benzeri sözleri unutulmuyor.

*
Bu noktada ABD, AB, Rusya ve Çin “Türkiye ile uyum bir şey, ancak neo-emperyalist ve güçlü bir İslamcı ve otoriter Türk lideri tamamen başka bir şeydir” düşüncesindedir.

*
Radikal İslam’a olan bağlılığıyla Bosna’nın Suriye’deki terör örgütlerine,
Belçika’dan sonra en fazla savaşçı gönderen ülke olduğuna  işaret ediliyor.
Daha da endişe verici olan şey, Bosna’nın  Bosna Savaşı sırasında Müslüman dünyasından gelen binlerce mücahide ev sahipliği yapmış olmasıdır…

*
Bugün Saraybosnalılar liderleri Erdoğan ile birliktedir.

Keşke  Erdoğan “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” ilkeli dış politika yerine kendini bilmez ve çağdışı bir kafayla emperyalist kesilmeseydi.
Bu durum Türkiye insanına da bir hukuk devleti olmak ile bir kabile devleti olmanın farkını gösteriyor…
 



9. 7.2019


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir