“Batı Medeniyetine Cihadizm” in siyasi lideridir.
Bu inanç ona Müslüman Kardeşleri dünya çapında meşruiyeti için;
Türkiye’nin bölgesel bir oyuncu değil, büyük bir güç olarak ele alınması gerektiğine dair narsist bir yükleme yapıyor.
*
Bu havayı tutturabilmek için önceleri liberal veya demokratik olmadan,
Batı dünyasının liberal demokratik geleneğinin bir parçası olabileceğinin izlenimini verdi.
Bugün bütün dünya aldatıldığını biliyor!
*
Ama o artık Doğu Akdeniz’i “Bizim Deniz” olarak görüyor.
Balkanlardaki gelişmelerde söz sahibi olmak istiyor.
Orta Asya ve Orta Doğu’daki etkisini genişletme ihtiyacını hissediyor.
Kuzey Afrika’daki gelişmelere katımcı oluyor.
*
Batı ağının bir parçası olmak yerine serbest bir sürücü gibi davranıyor.
Soğuk Savaş’ın ardından çok kutuplu bir uluslararası sistemi inşa edenlerden biri olmanın hesaplıyor.
Bu hayalin peşinde Türkiye’nin Lozan Anlaşması ya da NATO ittifakının belirlediği statüsünden çok daha fazlasını istiyor.
Sonuçta Türkiye’nin bütün değerli müttefikleri Erdoğan’ın askeri provokasyonları, güvenilmezliği ve tahmin edilemezliği ile uğraşıyor.
*
Erdoğan, mesela Kürtler bahanesiyle Kuzey Suriye’de Müslüman Kardeşler ideolojisine dayalı bir Sünni Arap koridoru oluşturmaya hizmet ediyor.
Ama bu hizmetin karşılığında Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyon alanlarında,
Türkiye için büyük tehditler içeriyor.
*
Çünkü Esad rejimi uzun vadede etkili olabilmek ve on yıllarca sürecek muhalefet olasılığını ortadan kaldırmak istiyor.
Bu yüzden Humus, Doğu Halep, Doğu Ghouta, Deraa, Rastan’da demografik yeniden yapılandırma politikası uyguluyor.
Bu yerleşimlerdeki yüz binlerce isyancı İdlib’e sığınmıştır.
Çünkü sadık nüfus, savaş sonrası bu düşmanlarla birlikte yaşamak istemiyor.
Sünni Arapların güçlü demografik büyümelerini varoluşsal bir tehdit olarak görülüyor.
*
Suriye’de Sünni Araplar arasında Müslüman Kardeşler örgütü, Müslüman birikiminin uzun süreli reddedilişine bir tepki olarak gelişti.
Müslüman Kardeşler İslam Devleti kurmak amacındadır.
Önceleri Suriye parlamento ve hükümetinde temsil edildiler.
Sonra BAAS rejimi ile güç kaybettiler.
Radikal kanata güç verdiler…
*
1970’li yıllarda İsam El-Attar dönemindeki liderlik krizi, cihat yanlısı şiddeti ön plana çıkardı.
1973’te lâik anayasa girişimine ayaklandılar, bu noktadan sonra Kardeşler’in radikal kanadı iyice güçlendi.
1980’de Müslüman Kardeşler örgütü Suriye’de Hafız Esad’a başarısız bir suikast girişiminde bulundu.
2 Şubat 1982 gecesinde de Kardeşler militanları Hama’da hükümet binaları, karakollar, kışla ve cephanelikleri bastı.
İş makinaları, kamyonlarla yolları kestiler.
Cami hoparlörlerinden düzene cihad ilan ettiler.
*
Bu olayın sonucunda Müslüman Kardeşler’in Suriye’de hareket olanağı kalmadı.
Taleplerini uluslararası platformda dile getirmeye başladılar.
Bir süre sonra Arap Baharı isyanları ile bu dönem sona erdi.
Şimdi Müslüman Kardeşler, muhalif hareketlerle birlikte Suriye’de Esad rejimine son verme amacını sürdürüyor.
Beşar Esad ile görüşmeyi reddediyor,
Erdoğan’ın siyasi himmetinde partileşmeyi planlıyor ve muhalif bütün unsurlara kapılarının açık olduğunu vurguluyorlar.
*
ABD yönetimi, uluslararası islamcı hareket Müslüman Kardeşler’in “Yabancı Terör Örgütü” ilan etmeyi yedekte tutuyor.
Ama Kardeşler’in gerici ideolojisine etkili bir şekilde karşı durmak için;
Müslüman Kardeşlerin terör örgütü olarak tanınması yerine,
Kardeşler’in güçlü olduğu ülkeler ve toplumlarda fikir alışverişinde bulunmayı,
Aynı zamanda terörist gruplarla da askeri olarak karşı karşıya gelme stratejisi üzerinde yoğunlaşmayı ön plana almış bulunuyor.
*
Bu yüzden ABD, Türkiye’nin terörist gördüğü Kürt kuvvetleriyle mücadelesini önlemek üzere bir siyasi plan üzerinde Türkiye ile anlaşma yapmaya çalışır görünse de,
Wasington Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler orijinli taleplerinin dengelemeyi hedefliyor.
Ayrıca Rusya’nın Suriye’nin geleceğine dair tek başına söz hakkı tanımamak ,
İran ve vekil güçlerini Suriye’yi terk etmeye zorlamak için Suriye’dedir.
*
Son zamanda Esad rejimi , Rusya desteğinde İdlib’teki isyancı varlığını ortadan kaldırmak,
Aynı zamanda Müslüman Kardeşlerci Sünni Arap nüfusu mümkün olduğunca seyreltmek için ,
İdlib’e taarruz ediyor ve yüzbinlerce sivil sınırdaki kamplara kaçışıyor.
*
İdlib ilinin yaklaşık üçte ikisi son haftalarda ağır hava saldırılarına maruz kaldı.
Bu bombardımanın çoğu Halep-Lazkiye karayolunun güneyinde meydana geliyor, ancak Idlib şehri de düzenli olarak vuruluyor.
Hedefler hem askeri hem de sivilleri kapsıyor.
*
Asıl amaç sivilleri Türkiye sınırından kaçmaya teşvik etmek, böylece güneyde isyancı savaşçıları izole etmektir.
Bombardıman ardışık bir seri oluşturarak yineleniyor.
İlk saldırıda yakınlarda yaşayan sivillere bir uyarı olarak askeri hedeflere odaklanılıyor.
İkincisinde, belirli bir alan kör vuruşlara uğratılıyor, bu o alandaki herhangi birinin hedef olabileceği anlamına geliyor.
Üçüncüsünde artık bölgede kalan herkes asi sayılıyor…
*
Türkiye henüz alanı terk etmemiştir.
Bu tür çabalar isyancıların rejim saldırılarını püskürmesine yardımcı olacak mıdır?
Ya da Rusya Türkiye’ye vaat ettiği S-400 füze savunma sistemlerini teslim ettikten sonra Ankara’dan desteğini geri çekecek midir?
En önemlisi eğer çatışma uzun sürerse, İdlib’teki yüz binlerce sivil ve militana ne olacaktır?
*
Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler tutkusu, Türkiye’yi büyük tehditlerle karşı karşıya bırakıyor.
5.7.2019
Bir yanıt yazın