Arap devletleri ve Filistinlilerin temel bir itirazı bulunuyor.
Temel itiraz; planın ekonomik bir vizyon sunmasına rağmen İsrail- Filistin çatışmasının özünü oluşturan siyasi sorunları erteliyor olmasıdır.
*
Yine de ABD, bölgeye milyarlarca dolarlık yatırım öngören Orta Doğu Barış Planı üzerinde ısrarla çalışıyor.
Öncelikle birbirine zıt tarafları ortak çıkarlar çevresinde buluşturacak bir senaryo yürütüyor.
*
Nitekim Orta Doğu’da üç blok ortaya çıkmıştır.
Birincisi; Müslüman Kardeşleri Türkiye, Katar,ve Kuveyt siyasi sistemlerine yerleştirmeyi amaçlayan ve Erdoğan’ın siyasi lideri olduğu blok.
İkincisi; Ortadoğu ve Basra Körfezi’ndeki İran etkisini genişletmeyi amaçlayan İran liderliğindeki blok.
Üçüncüsü: Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın yönettiği ve Suriyeli Kürtler ile Rusya’nın dahil edilmek istendiği M.Kardeşler ile İran’ın etkisini azaltmayı hedefleyen blok.
*
Ne ki, bu bloklardan ikisini temsil eden Müslüman Kardeşler ve İran;
Filistin-Lübnan-Suriye-Irak’taki destekçileri ve Türkiye birlikte İsrail’e karşı “Direniş Ekseni”ni oluşturuyor.
Bu eksendeki güçler İsrail’i yayılmacılıkla etiketliyor ve herkesin hukuk önünde eşitliğini savunuyor görünürken;
Esasen İsrail’e ve Batı’ya karşı “İslamcı Cihad “hedefliyorlar…
*
Bu noktada ABD, İsrail’in yetmiş yıldır coğrafyasından toprak tırtıkladığını, bunu yapmaya devam ettiğini kabul ediyor.
Ama tüm Batı “İslamcı Cihadı” kesinlikle reddediyor.
*
Bu çerçevede ABD; İsrail – Filistin sorununa kalıcı çözüm getirecek Orta Doğu Barış Planı üzerinde titizlikle çalışıyor.
25 Haziran’da Kudüs’te üç ülkenin ulusal güvenlik danışmanları J. Bolton (ABD), M.Ben-Şabbat (İsrail) ve N. Patruşev (Rusya) toplandılar.
Üç strateji uzmanı Orta Doğu Barış Planı üzerinde daha sonra diplomatların müzakere edecekleri konu başlıklarını belirlediler.
Bu başlıklar Osaka G20 zirvesinde Trump-Putin oturumunda Ortadoğu meselelerine ilişkin bir anahtar oluşturdu.
*
En önemli iki başlık;
İran’ın nükleer bomba elde etmesine izin verilmemesi,
ABD ve Rusya arasında bölünmüş olsalar da bütün yabancı birliklerin Suriye’den çıkarılmasıdır.
*
26 Haziran’da ABD Başkanı D.Trump’ın Başdanışmanı J. Kushner, Bahreyn’de “Refah İçin Barış” konferansında,
Arap devletleri liderlerine, ülkelerine ait sınırların olmadığı bir harita üzerinde,
Her iki tarafın siyasi tavizlerde bulunmasının gerekeceği bir barış için ekonomik yatırımların önemini anlattı.
*
Filistin halkını güçlendirmek, Filistinlileri sefil bir “mülteci” toplumundan başarılı bir topluma dönüştürmek için,
Bölgelerin ekonomik potansiyelini serbest bırakmayı ve yönetişimlerini arttırmayı hedeflediğini,
Batı Şeria ve Gazze’yi birbirine bağlayacak 5 milyar dolarlık bir ulaşım koridoru dahil olmak üzere,
Filistinli ve komşu Arap devletlerinin ekonomilerini yükseltmek için 50 milyar dolarlık küresel bir yatırım fonunun oluşturulacağını söyledi.
Ne ki, Filistin Yönetimi karar vericileri arasında bu yaklaşım itibar görmedi…
*
Böylece Orta Doğu Barışı için arzu edilen yönde ilerlemeyi engelleyen çeşitli siyasi sorunların üstesinden gelinmesinin önceliği bir kez daha ortaya çıktı.
Birincisi; Bütün yönleriyle Filistin sorunu,
İkincisi; Arap ülkeleri arasındaki ilişkiler sorunu,
Üçüncüsü; bölgenin doğal kaynaklarının bölgedeki tüm ülkelerin yararlanabileceği çerçeveli bir Arap ekonomik işbirliği sorununun çözülmesinin gereği anlaşıldı…
*
O sıralarda Erdoğan Japonya’daki G20 zirvesinden dönüyordu.
Uçan sarayında saray gazetecilerine, “ABD’nin Filistin planını desteklememiz söz konusu değildir” mesajı verdi…
*
Zaten Erdoğan’ın Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini satın alma kararıyla birlikte,
Türkiye ve ABD arasında gizli diplomasi dönemi sona ermiştir.
ABD’den subay tekamül kursu almayanlardan seçilmiş Türk generalleri bir ağızdan,
Türkiye’nin güvenlik ihtiyacı nedeniyle S-400 hava savunma sistemi satın aldığını savunuyorlar.
Erdoğan, ” Rusya ile varılan S-400 anlaşmasından geri adım atılmayacağını,
Rusya’dan S-400’ün ardından S-500 füze savunma sistemi satın alma seçeneğini değerlendirdiklerini” söylüyor.
ABD bu karara, şimdilik geliştirilmesi ve üretilmesine ortak olmasına karşın Türkiye’ye F-35 uçaklarının teslimatını durdurak tepki veriyor.
*
Son zamanda Türkiye ve ABD ve müttefikleri arasında ciddi diplomatik güç mücadeleleri yaşanıyor.
Gerginliğin nedeni, İsrail’in Arap Dünyası ile ilişkilerini geliştirerek İsrail-Filistin meselesini çözmeye yönelirken,
Başkan D. Trump’ın, ülkesinin Suudi Arabistan ile güçlü bağlarını hem ülkesi hem de Ortadoğu gündeminde kullanmaya başlamasıdır.
*
20 Mayıs 2017’de Başkan D.Trump, Riyad’ta Kral Abdülaziz ile görüştüğünde, 33 Sünni Arap ülkesi;
Hem İran’ı hedef alan bir Ortadoğu politikası hazırlamaya ortak oldular,
Hem de cihad terörizmi ile mücadele için belirsizliklerin ortadan kaldırılmasını teminen Müslüman Kardeşler’in ideolojisi,
Ve bu ideolojiden üreyen her türlü İslamcı terörle mücadelede ortaklık kararı aldılar.
*
M.Kardeşler’e finansman desteğinin kesilmesi için Katar’a karşı savaşa varmayan bir dizi önlem öngörüldü.
Müslüman Kardeşlerle ideolojik yakınlık sürdüren Türkiye’nin dikkati çekildi.
Böylece Suudi Arabistan’ın Türkiye ile ilişkileri zayıflama sürecine girdi…
*
Veliaht Prens M.Salman, Başkan Trump ve Jared Kushner’ın İsrail-Filistin Barış Anlaşması’ndan bilgi sahibi edildi.
Salman Filistinlileri barış planına çekmek için en önemli bölgesel oyuncudur.
Temmuz 2018’den beri İran saldırganlığına, terörizme, aşırılığa karşı bir siper gibi hareket edeceği ve Ortadoğu’ya istikrar getireceği düşünülen,
Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Ürdün’ün de dahil olduğu altı Körfez devletinden oluşan bir Arap NATO fikrini yürütüyor…
*
Ankara ile Riyad arasındaki gerilim, Türkiye’nin Müslüman Kardeşler müttefikinin Mısır’daki askeri darbesiyle iktidardan indirilmesine dayanıyor.
İlişkiler Katar’a ambargo uygulanmasıyla birlikte bugün kopmuş bulunuyor.
Mart 2018’de Veliaht Prens Salman Türkiye’yi İran ve terör örgütleri ile birlikte “kötülük üçgeni” nin bir parçası olmakla suçladı.
Erdoğan’ı Osmanlı halifeliğini yeniden yaratmak istekle itham etti.
Mısır bu tanıma katıldı ve İran, Türkiye ve aşırılık yanlısı dini grupları “kötülüğün çağdaş üçgeni” olarak tanımladı.
*
2 Ekim 2018’de ‘de Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı, İstanbul’daki Suudi Krallık konsolosluğuna girdi ve bir daha görülmedi.
Erdoğan, Kaşıkçı olayını adaletin ve gerçeğin bir arayıcısı esvabıyla,
Aslında Müslüman Kardeşler’in siyasi lideri olarak uluslararası ve İslam dünyasında zirveye çıkmak için kullandı.
İsrail-Filistin arasındaki Barış Anlaşmasına zarar verdi.
*
O günlerden beri Türkiye ve ABD ve müttefikleri arasında ciddi bir diplomatik güç mücadelesi yaşanıyor.
ABD’nin F-35 uçaklarını teslim etmeyi reddetmesi ardından,
Dışişleri Bakanı M.Çavuşoğlu’nun “ABD F-35 uçaklarını teslim etmeyi reddederse, Türkiye gelişmiş uçak ihtiyacını başka yerlerden karşılar.
Rusya’nın Su-35 ve Su- 57 uçakları seçenekler kapsamındadır” ifadesi,
Erdoğan’ın asıl hedefinin, ABD’nin oluşturmaya çalıştığı Arap NATO’ sunu dengelemek üzere;
Müslüman Kardeşlerin yönetiminde Türkiye’nin İran ve Katar’dan oluşan kendi askeri bloğunu kurmaya yönelmesi olarak algılanıyor.
*
Türkiye’nin şu makus talihine bakar mısınız?
Fethullah Gülen- Erdoğan derken, Müslüman Kardeşler lideri Erdoğan ve Türkiye!
Bu yüzden ABD Başkanı D. Trump, G20 Zirvesi’ndeki görüşmede Türk heyetine,
“Hollywood setinde bu kadar güzel insanı bir arada göremezsiniz” diye ironi yapıyor…
3.7.2019
Yazıları posta kutunda oku