Kulağa çok hoş gelen bu haberin detaylarını okuyunca nasıl bir oyunun içinde olduğumuzu sorgulamadan edemiyoruz.
Avrupa Birliği tarafından finanse edilen bu projeye AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger, eşi Marilena Berger de katılmış.
AB ‘nin destek vermesinin asıl amacı ülkemizde yaşayan Suriyeli kadınları bu projenin içinde istihdam etmek.
Bizim toprağımızla, bizim tohumumuzla, bizim demokrasimizle bu kadar çok ilgilenen AB için bir kere daha sormadan edemiyoruz.
Avrupa bizi çok mu seviyor?
Buğday tarımının ana vatanı Mezopotamya’dır. ‘’Sorgül’’ buğdayı ise Mezopotamya ovasında yetişen, bilinen en eski buğday türü. Adını kehribar sarısından ve kırmızıyı yansıtan renginden alan tane yapısı camsı, kırmızıya dönen sarı renkte, bir buğday türü olarak tanımlanıyor.
Anadolu topraklarında 13 bin yıl öncesine dayanan geçmişi bulunan buğdayın hasadı yapılırken sadece izlersek, topraklarımıza, çiftçimize, üreten kadınlarımıza sahip çıkmazsak birileri gelir halaylar eşliğinde bizim insanımıza buğday hasadını öğretmeye çalışır.
Bu projede yer alan bir konuşmacının bu cümlesi de çok düşündürücü
‘’Suriyeli mülteci kadınların bize öğretmiş olduğu geleneksel tarım tekniklerinden de faydalandık”
Anadolu kadını yüz yıllardır tarım yapıyor, hala Anadolu topraklarında yerel-atalık tohumlar yaşatılıyor, ekiliyor.
Kimin kime ne öğrettiğini, kimlerin hangi hesaplar peşinde olduğunu iyi görmek gerekiyor.
Yakında ‘’Tarımda Milli Birlik Projesi’’ adı altında sunulacak olan proje Türk Tarımının özelleştirilmesi anlamını taşıyor.
Bugüne kadar yapılan özelleştirmelerden, satılan KİT’lerden, tarımda dışa bağımlılıktan hiç ders almadığımızın yansımasıdır.
Bu projenin hayata geçmesi, bununla ilgili yasaların onaylanması demek, küresel şirketlere, holdinglere, tohumumuzu, toprağımızı, suyumuzu hatta çiftçimizi teslim etmek demektir.
Yıllardır zarar ettirilen KİT’leri, kapanan kooperatifleri, Tarım birliklerini unutmak, onların yokluğundan ders almamak demektir.
Yerel pazarların, semt pazarlarının, aile çiftçilerinin yok olması, büyük sermaye şirketlerinin kasalarına para akması demektir.
Var olan köylülüğün bitmesi, yerel tohumların tek elde toplanması, daha çok hazır tohuma, ilaca, gübreye maruz kalan sağlıksız ürünlerin tüketilmesi demektir.
Çiftçileri kendi topraklarında milletin efendisi olmak yerine, holdinglerin, şirketlerin marabası durumuna getirilmesi demektir.
Bu proje Türk tarımının kalkınmasında gerçekçi çözüm değildir.
Bu proje Türk tarımına zarar verirken, Türk Çiftçisini toprağından daha da uzaklaştırır.
Uzun yıllardır kaderine terk edilen tarımın tamamen bitmesi, sağlıksız ürünlerin halkı toptan hasta etmesi demektir.
Bu proje daha önce çeşitli hastalıklarla yok edilen büyükbaş, küçükbaş hayvancılığın tamamen bitmesi demektir.
Geçmişimizin, tarihimizin sayfalarından Atatürk’ün tarım mücadelesinin silinmesi demektir.
Türk tarımını kurtaracak olan, Türk çiftçisidir, Türk köylüsüdür, Türk Milletidir.
Bir yanıt yazın