Kanada, yetmiş iki buçuk milleti bir araya getirip bir toplum oluşturmuş, adına da Kanadalı demiş. Herkes Kanadalı üst kimliğinde birleşmiş, Türkler hariç.
Türkler ise Türk üst kimliğiyle Kanada’ya gelmiş ama burada yetmiş iki buçuk millete bölünmüş.
Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni, Ataist, Atatürkçü, Anti-Atatürkçü, Süleymancı, Menzilci… Vesaire, Vesaire.
Eskiden gelip Kanada’ya yerleşmiş Türkler ayrı bir sınıf, onlar kendini bütün Türklerin üstünde görüyor, kar dan, kıştan beyazlaşmışlar ki “Beyaz Türk” olmuşlar.
Dil bariyerleri daha üst olduğu için, iş statüleri oturmuş olduğu için, sosyal kaynaşmaları ve oryantasyonları daha ileri seviyede olduğu için, daha çok Kanadalı olup daha az Türk kalmışlar.
Sonradan gelen Türkler Almanya’ya 68 yılında göç eden işçi sınıfı gibi, herşey para onlar için, dil seviyeleri zayıf, iş ön planda ve vasıfsızlar, kazandıkları para onlara ekonomik olarak sınıf atlatsa da, güzel arabalara binip güzel evlerde otursalar da, sosyal yönden kırolar.
Türk vatandaşlığı ile gelip burada oturum almak için Kürt kimliğini öne çıkaran Kürt’ler ise daha çok kürtleşmişler, Türkiye’de çok ta önemli olmayan Kürt yanları burada sivrilip, cilalanmış ve aşırı birer Kürt ırkçısına dönüşmüşler, çocuklarına yabancı isimler verip bak ben aslında Kanadalıyım imajı vermeye çalışsalar da, aynalar yalan söylemez, bal gibi Orta-Doğu’lular.
Aleviler Türkiye’de solcu, demokrat ve Din’e uzak duruşlarıyla öne çıkarken burada, Alevi milliyetçileri oluvermişler.
Çerkezler…
Onlarda Çerkezlik vurgusunu öne almışlar. Biz çerkez’iz, farklıyız diyorlar. Nedir farkınız diye sorunca, kem küm, hak guk.
Cevap bu…
Atatürkçüler biz modern Batı’dan yanayız, haliyle Kanada modern bir batı ülkesi, biz buraya daha çok yakışıyoruz diyor.
Laz’lar konusuna girmeyecektim ama onlar da başka bir dil konuşmaya çalışıp bak aslında biz de bir milletiz deyip, Rum’luk tan dem vurup, buradaki yunanlılara ve Ermenilere göz kırpıyorlar.
Cemaatlerin ortak paydası ise, evet biz de burada yaşıyoruz ama, Kanada özgür bir ülke, ifade özgürlüğü var, inanç özgürlüğü var, dolayısıyla Kanada da yaşıyoruz ama inançlarımızdan taviz vermeyiz modundalar.
Bir de;
Hayata dair, inanca dair, tarihe ve demokrasiye dair herhangi bir fikri olmayan grup var ki; Oduncular, sığır çobanları, gereksizler, bak dalgana, gününü gün et, manita takıl, diyen ve hatta Kanada’yı da beğenmeyenler zümresi var.
Ulan pezevenk zorla mı getirdiler buraya seni, ittir git deyince, “geldim ama gençliğimi aldı bu ülke, en güzel yıllarımı aldı, bu ülke de bana borçlu” diyen zevzekler var. Kardeşim uçak mühendisimiydin, atom uzmanımıydın? Türkiye de hiç’tin, burada da aynısın! Yaşar, ne yaşar, ne yaşamaz modu yani…
Kanada’ya sonradan gelenler burada hayata yeniden ve sıfırdan tekrar başladığı için, oduncuyla, öğretmen, mühendis ile kabzımal aynı kabın içine girmiş, sığır çobanıyla mühendis karışınca difüzyona uğramış. Herkes birbirine biraz geçmiş, karışmış yani.
Oduncu biraz mühendisleşirken, mühendis biraz sığır çobanı olmuş, gereksizler biraz öğretmen, öğretmenler ise biraz gereksiz, biraz kabzımal konumuna düşmüş.
Belirleyici parite para olmuş.
Yani oduncu, para sahibi ve işveren olup, doktarları, mühendisleri emrinde çalıştırmaya başlayınca tel kopmuş.
Adam Türkiye’de öğretmen ama burada inşaatta çalışıyor, işvereni kim, ondan beş sene önce gelen sığır çobanı, Ali-Veli. Önce geldiği için dil seviyesi daha beri, ve İbrahim Tatlıses gibi amelelikten ustalığa ya da patronluğa geçmiş. Patron derken işveren konumuna geçmiş.
Ne hikayelerim var, ne anekdotlar var, yazsam roman olur.
Long on the short;
Hafızası yerinde olanlar ve geldiği yere adaptasyon sağlayanlar, kimliklerini korudukları gibi Kanada’ya da ayak uydurmuşlar, en sağlıklı duruşu gösterenler de bu grup bence.
Diğerleri mi?
Onlar ne kendileri, ne Kanadalı.
Sürüler halinde yaşıyorlar, dil seviyeleri en alt seviyede, kahvehaneye gidiyorlar, pişpirik oynuyorlar, dedikodu yapıyorlar, birbirlerini taklit ediyorlar, haset ler, pozitif değiller ve en alttalar.
Ben Fransızca kursuna giderken, “ İngilizce konuşuyorsun zaten ne gerek var Fransızcaya” diyen Türkler tanıdım!
“Benim Din im de, vatanım da, bankadaki hesabım” diyen Türkleri tanıyorum ben!
Haftanın yedi günü çalışan, robota dönüşmüş insanların “ Alanya dan yazlık aldım” diye standardını anlatmaya çabalayan insanlar tanıdım…
İstisnalar kaideyi bozmaz. Ama burada yaşayan Türk, Kürt ya da Alevi’lerin ezici çoğunluğu böyle.
Kanada’dan Türkiye’ye izne giden gurbetçilere modern bir ülkeden geliyor diye, Sokrates muamelesi yapmayın.
O, oduncuydu, hala oduncu, Türkiye de ormancıdan odun kaçırıyordu, odunları çalıyordu, burada da vicdanından gerçekleri kaçırıp, çalıştırdığı adamların emeğini çalıyor. Sığır aynı sığır, çoban aynı çoban. Hepsi bizim yani. Made in Turkey…
Ayhan Kilic
Edmonton / Kanada
Bir yanıt yazın