Çin Gölgesi’ndeki Duşanbe Zirvesi ve Nazarbayev
Alaeddin Yalçınkaya
Haziran 2019’da Nursultan Nazarbayev merkezli iki önemli program gerçekleşti. Bunlardan biri, Nazarbayev’in cumhurbaşkanlığını bırakması üzerine 9 Haziran’da yeni cumhurbaşkanı seçimi, diğer ise Nazarbayev’in kurduğu CICA (Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı) zirvesinin 15 Haziran toplantısıydı.
Ülkesini uçurumun kenarından geçirerek yeniden inşa eden Kazakistan’ın kurucu cumhurbaşkanı Nazarbayev, Sovyetler Birliği döneminde önemli ölçüde Ruslaştırılan Kazakistan’ı oldukça hassas ve dengeli politikalarla aslına döndürmüştür. Bu anlamda Kazakistan’ı yeniden Kazakistanlaştırmıştır.
Kazakistan, coğrafi olarak dünyanın dokuzuncu büyük ülkesi olmasına karşın 18 milyon civarındaki nüfusunun önemli bir kısmı Rustur. Bağımsızlığını ilan ettiği dönemde ise özellikle Rusya ile hem hudut olup doğal kaynaklar bakımından zengin Kuzey Kazakistan’ın yaklaşık %80’inini Ruslar oluşturmaktaydı. Başkent Almatı ve diğer bölgelerde de önemli Rus nüfusu bulunmaktaydı. Başta askeri ve savunma birimleri olmak üzere eğitim, sağlık, güvenlik ve sanayi kollarında yönetici, uzman, kısaca beyaz yakalıların çoğunu Ruslar oluşturmaktaydı. Üstelik Sovyetler Birliği’nin dağılma aşamasında II.Dünya Savaşı sonrasında Kazakistan’a hediye edildiği ileri sürülen Kuzey Kazakistan’ın Rusya’ya bırakılması, Moskova mahfillerinde dile getirildi. Halbuki burası tarihi Türk yurdudur. Rusya’nın resmi bir girişiminin olmadığı tam da bu aşamada Nazarbayev, başkentini Kuzey Kazakistan’daki Akmola’ya (Astana, Nursultan) taşıyarak bölge nüfusunun Kazaklaşmasını, Kuzey Kazakistan’ın da gerçek anlamda Kazakistanlaşmasını garanti etti.
Yaklaşık otuz yıl boyunca ülkesinin ve halkının refah, huzur ve güvenliğini ön planda tutarak yöneten Nazarbayev’in arzu ettiği ekonomik başarıyı sağlayamadığı gerekçesiyle görevinden ayrılması, bu coğrafyada, hatta günümüz Türk veya İslam dünyasında örneği pek bilinmeyen bir harekettir. Bölge ülkelerine göre daha demokratik usullerle 9 Haziran’da yapılan seçimde ise beklendiği gibi Kasım Cömert Tokayev cumhurbaşkanı seçildi. Tokayev’i kutlarken daha katılımcı, insan hak ve hürriyetleri açısından diğer ülkelere örnek olacak, bazı provakosyanlar gerekçesiyle özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir Kazakistan, aynı zamanda Nazarbayev’in rüyası ekonomik ve sosyal problemlerini olabildiğince çözmüş, daha müreffeh ve huzurlu bir ülke temenni ediyoruz.
Nazarbayev’in oldukça sıkıntılı ilk döneminde temel stratejilerinin başında Rusya’ya ve Ruslara güven vermek gelmekteydi. Kasım 1991’de sadece Rusya, Beyaz Rusya ve Ukrayna arasında kurulan Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT), Almatı zirvesiyle diğer eski Sovyet cumhuriyetlerini de kattı. Mevcut sınırların değişmezliğini BDT sözleşmesiyle garanti altına alarak, Rusya’nın muhtemel taleplerinin önünü kesti.
Diğer önemli strateji ise Kazakistan Avrasyacılığı’nın örgütsel temeli olan CICA’dır. Nazarbayev’in önderliğinde kurulan bu örgütün Nazarbayev dışındaki ilk dönem başkanlığı Türkiye’de olmuştur. Hindistan-Pakistan, İsrail-Filistin gibi aralarında önemli sorunlar bulunan ülkeler dahil hemen bütün Asya devletleri bu örgütün üyesidir. Bu anlamda Asya devletlerinin ortak zeminde buluşabildiği tek zemindir. “Güven Artırıcı Önlemler Konferansı”, öncelikle Asya’nın zengin kaynaklarını sömürü ve çatışma nedeni olmaktan çıkarmayı hedeflemektedir. Bu kapsamda komşu ülkeler üzerinde ekonomik ve siyasi baskı uygulayan Asya devletleri de güvensiz girişimlere karşı uyarılmaktadır. Bu anlamda Kazakistan, bölge ülkeleri üzerinde etkinlik kurmak, bir anlamda sömürmek hedefini taşıyan Rusya yanında Çin veya Hindistan’ı, “Güven Artırıcı Önlemler” almaya çağırmaktadır.
2019 CICA Duşanbe Zirvesi kapsamında ülkemizdekiler dahil haberler, makaleler ve yorumlarda Nazarbayev’in pek hatırlanmaması, halen hayatta olan bu Aksakalımıza karşı haksızlık olduğu gibi bilgisizlik veya vefasızlık anlamına da gelmektedir. Bunun yerine her fırsatta Çin devlet başkanının diğer liderlerle temaslarının haberleştirilmesi, zirveyi bir bakıma Çin gölgesinde bırakmıştır. Halbuki bu durum, CICA’nın kuruluş felsefesine aykırıdır.
Bu zirveden geriye kalan en önemli gelişmelerden biri, Xi Jinping’in, “Asya NATOsu” olarak özetlenebilecek Asya ülkeleri arasında askeri örgütleşme teklifidir. Çin’in ekonomik gücünü siyasi etkinlik, nihayet askeri alana kaydıracağı zaten beklenmekteydi. Gerek ülke gerekse bölge ülkeleri nezdinde oldukça sorunlu ve baskıcı bir politika izleyen Çin’in ekonomik üstünlüğünün ne kadar sürdürülebilir olduğu elbette önemlidir. Öte yandan tıpkı NATO’nun ABD güdümünde bir örgüt olma sıkıntısı gibi muhtemel bir Asya askeri örgütünün de Çin’in etki alanını genişletme ve güçlendirme aracı olacağı, açıkça zikredilmese de başta Hindistan ve Rusya gibi devletleri dahi endişelendirmektedir. Esasen böyle bir örgütün etkinlik alanının son derece sınırlı kalacağı eşyanın tabiatı gereğidir.
Bu arada Akdeniz’de yaşanan gelişmeler ile Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerilimler gerekçesiyle NATO’dan çıkılmasının gündeme getirilmesi, yanlışın ötesinde bilgisizlik, öngörüsüzlük temelli fevri bir beyandır. Türkiye’nin NATO üyeliği sürecinde yaşananlar hakkında çok şey söylenebileceği halde günümüz şartlarında, örneğin S-400 ve F-35 konusunda dahi NATO üyelerinin önemli bir kısmı Türkiye’nin yanındadır. Belirtmek gerekir ki İncirlik bir NATO üssü olmayıp ABD’ye kiralanmış bir alandır. Bu şartlar altında İncirlik üssünün kapatılmasını gündeme getirmek çok daha milli ve anlamlı bir stratejidir.
Türkiye, kararların oybirliği ile alındığı NATO’dan çıkarıldığı takdirde gerek Akdeniz’de gerekse Kıbrıs’ta sadece Rumlar değil, NATO şemsiyesi altında Avrupa ve ABD de karşımızda olacaktır. Her ne kadar birçok konuda örneğin Fransa veya ABD Rum ağzıyla konuşuyorsa da NATO karşımızda değildir. Partilerin, liderlerin, bakanların, alanla ilgili politikacıların gündeme getirdiği konularda söz söylemeden önce danışmanlarıyla en az iki kere istişare etmesi gerekmektedir!
Öncevatan, 26.06.2019
Bir yanıt yazın