KAÇINILMAZ YENİLGİ

20 Haziran’da Devlet Başkanı B.Esad, Şam’da Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi A.Lavrentyev ve Dışişleri Bakan Yardımcısı S.Verşinin ile görüştü.
“İdlib’te düzenlediğimiz harekatın Türkiye’nin bu kentten çıkmasını sağlayacağını düşünüyoruz” dedi.
Dışişleri Bakanı Velid Muallim ‘de, ” Suriye, BM tüm kararlarında egemen bir devlet olarak kabul ediliyor.
Toprak bütünlüğümüzü ve bağımsızlığımızı destekleyen ABD, Türkiye ve uluslararası toplum da bunu kabul ediyor ve buna uymalıdırlar.
Çağımızda işgal kabul edilemez olduğu için Türkiye’nin İdlib’den çıkmasını umuyoruz ve bunun için çalışıyoruz..
İdlib’deki harekat militanlara karşı düzenleniyor, Türkiye’yle cepheleşme istemiyoruz.Topraklarımızı özgürleştirmek istiyoruz”  açıklamasında bulundu..

*
Ağustos 2016’da Türkiye’nin  askeri gücüyle kuzey Suriye’ye girmesi üzerinden neredeyse üç yıl geçti.
Ancak hâlen  Ankara’nın kontrolü altındaki alan ile ilgili gelecek planı yanıtsızdır.

*
Suriye hükümeti iç savaşın başlamasıyla birlikte ülkenin büyük alanlarında  kontrolünü kaybetti.
B. Esad, reform paketinin bir parçası olarak yerel idari organların il ve belediye düzeyindeki sorunları düzenlemesi çağrısında bulundu.
Nitekim Suriyeliler istikrar oluşturmak ve temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere yerel konseyler kurdular.
Suriye hükümetinin 2016’dan itibaren ülkenin çoğunu yeniden ele geçirmesiyle birlikte yerel konseylerin sayısı azalmaya başladı…

*
Bugün bu yerel konseyler Kuzey Suriye’de;
Kürtlerin  Suriye Demokratik Güçleri’ nin (SDF)  kontrol ettiği alanlarda,
Rejim kontrolündeki bölgelerde,
Eskiden muhaliflerin bulunduğu ama bugün rejimle uzlaşılan şehirlerde,
Hâlâ muhaliflerin elinde olan kasabalarda bulunuyor.
Türkiye’nin müdahalesi muhaliflerin elinde kalan alanlarda gerçekleşiyor.

*
Ağustos 2016’da TSK ve vekil gücü Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Fırat Kalkanı Operasyonu ile kuzey Halep bölgesine girdi.
Önce yerel ÖSO kontrolü, daha sonra İŞİD  ve nihayet Türkiye destekli ÖSO ve ulusal-İslamcı silahlı grupların kontrolü,
Ardından geçen üç yılda TSK ve Türk devlet kurumları, kuzey Halep kırsalında Afrin, Azaz, el-Bab, Cerablus ve İdlib’e yerleşti.

*
Fırat Kalkanı Operasyon Alanında  Suriye Hükümeti tarafından yasal olarak tanınan 27 yerel konsey  en az 350 bin Suriyeliyi yönetiyor.
Ancak yerel yönetişim İdlib’de büyük ölçüde farklıdır.
Oradaki farklılık Türkiye’nin  İdlib’te kendi seçtiği ve  kontrolü altında olan yerel kurumların yönetişiminden kaynaklanıyor.

*
İŞİD’ten kurtarılmasından iki hafta sonra 8 Eylül 2016’da Gaziantep Belediye Başkanı F.Şahin, Cerablus’a geldi.
2011’den bu yana Suriye’ye gelen ilk Türk yetkilisiydi…
Gelişi TSK’nın desteği ile serbest bırakılan Suriyeliler ile yenilenmiş bir ilişkinin başladığına işaret ediyordu..

*
Nitekim Türk Afet ve Acil Durum İdaresi (AFAD) kentin 15 bin sakini için yeni kuyular kazdı.
Mevcutları klorladı, su pompaları için jeneratörler sağladı.
Kuyularının yetersiz kalması durumunda, Cerablus’u Karkamış’ın su kaynağına bağlama alternatifi hazırda bekletildi.
Türk elektrik şirketi ET,  Cerablus’ta 31,5 KW elektrik enerjisi sağlayacak bir santral kurdu, sınırdaki Karkamış kasabasından 3 km yeni hat döşedi..
Sağlık Bakanlığı, Suriyeliler ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilere sağlık ocakları  kurdu.

*
Türkiye’nin Cerablus’ta  önemli altyapı onarım ve inşa projeleri üzerinde çalışmaya başlaması,
Bölgenin temel yönetişim ihtiyaçları için hazırladığını gösteriyordu.
Nitekim Türkiye  2018’in başlarında Afrin’e geldiğinde, bağışçılar ve Suriye Sivil Toplum kuruluşları  istikrar projeleri için hazırdılar.
Yeniden yapılanma çalışmalarını çoğunlukla  Suriyeli işletmeciler üstlendi.
Çünkü bu bölgede faaliyet göstermek isteyen herhangi bir Türk işadamının Suriyeli  bir ortağı olması şartı getirilmişti…

*
Suriye’nin kuzeyine onca  yardımı sağlamak için altyapı gerekiyordu.
Sınırın Türkiye tarafında yeni inşaat projeleri yapıldı.
Küçük Kıvırcık kasabasının kuzeyinde sınırdan 4 km uzaklıkta bir boş alana, yaklaşık 300  kamyonluk bir otopark.
Soylu kasabasında  boş bir alana askeri araç parkı ile depo vazifesi gören çok sayıda binalar yapıldı.
Nizip güneyinde büyük bir sanayi bölgesi oluşturuldu.

*
Özellikle iki  adet büyük ölçekli  basit petrol rafinerisi kuruldu…
Bir diğer rafineri, Menbic’in kuzeyinde Türkmen kasabası Umm Routha’ da inşa edildi.
Ancak Fırat Kalkanı Operasyon Alanı’nda bu kadar büyük petrol rafinerileri gerektiren ham petrol bulunmuyor..
Ya?  Kürtlerin Suriye Demokratik Güçleri kontrol ettikleri alanda çıkardıkları ham petrolü, Haseke Valiliği ile yaptıkları taşıma anlaşmasıyla,
Latakia, Tartous. Homs ve Cerablus’a taşıyor…
Petrol bir kez alıcısına teslim edildiğinde zincirleme olarak  yukarıdaki  rafinerilerde  ve el-Bab’ın kuzeyindeki ilave rafinerilerde işleniyor.
Sonra Türkiye destekli ÖSO’nun kontrol ettiği bölgelere ya da  karaborsada SDF’nin kontrol ettiği alanlarda satılıyor…

*
Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyon Alanı’ndaki yatırım gerçeği, Suriye’nin parçası olmaya çalıştığını gösteriyor.
Özel şirketlerin farklı bir mekanizma izleyerek uygulamak istedikleri projelere ek olarak,
Türkiye resmen ilan ettiği işletmeler aracılığıyla bölgedeki varlığını ekonomik olarak kanıtlamaya çalışıyor.

*
Fırat Kalkanı alanındaki Suriyeliler, okullarda Türkçe okuyor, Türk ürünleri satın alıyor ve otomobillerini Türkiye’nin yaptığı otoyollarda kullanıyor.
Türkiye önce Al-Rai kasabası yakınındaki el-Rai sınır kapısına sonra  Azaz ve Cerablus’un ana sınır kentlerine otoyol bağlantısı inşaatını finanse etmiştir.
Yine bu bölgede Türkiye büyük bir hastane kompleksi inşa ediyor.
Otoyol ve hastane kompleksi yerel konseyler ile gevşek bir koordinasyon içerisinde yürütülüyor.
PTT Cerablus ve Azez’de posta ve bankacılık hizmeti veriyor.
Fırat Kalkanı Operasyon Bölgesi’nde kalkınma projeleriyle ve Türk askeri ve polis güçleri, öğretmenler ve yerel konsey çalışanları ile bağlantılı tüm Suriyeliler;
Ücretlerini kendilerini Türkiye’nin siyasi ve ekonomik durumuna yakından bağlayan Türk lirası ile alıyor…

*
Ne ki, eğitimden sağlığa, alt yapı projelerinden ulaştırmaya çok yüzlü otorite niteliği geniş sorunlara yol açıyor.
Bölgede doğal olarak her bedene uyan tek bir yaklaşım bulunmuyor.
Mesela, kamplarda  AFAD ile kasabalarda yerel meclislerle eşgüdüm gerekiyor.
Herhangi bir eğitim ya da sağlık çalışmasında ise Türkiye’deki bakanlıkların onayı aranıyor..

*
Bölgede Türk hükümetinin rolü oldukça karmaşıktır.
AFAD, Sağlık Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı ve Jandarma gibi kurumlarının tümü bölgede Suriyeli mevkidaşlarını denetleyen ya da eğiten bir roldedir.
Bu rol Türkiye’nin  bölgedeki Suriye devlet kurumlarını tam olarak desteklemediği anlamını taşıyor.

*
Bu ikili ortak seçenek ve desteğe örnek teşkil eden alanlardan biri “Polis ve Ulusal Güvenlik Güçleri”dir
Suriyeli öğretmen ve doktorlarda olduğu gib polis hem Türkiye’deki mültecilerden hem de kuzey Halep’teki yerlilerden işe alınmıştır.
Polis, Türkiye’de Türk polisi ve Jandarma tarafından yönetilen beş haftalık bir eğitimden geçiyor,
Silahlarını, üniformalarını ve maaşlarını Türk hükümetinden alıyor.
Türkiye, bu güce önemli bir lojistik destek sağlıyor.
Türk askerleri ve Ulusal İstihbarat Teşkilatı (MİT) yetkilileri, sivil sektörde çalışan Türk memurlarıyla birlikte,
Bölge’de görevlendirildikleri için bu destek  büyük bir anlam ifade ediyor…

*
Türkiye tıpkı Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami Sermaye,
Ve Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle;
Hem bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesi,
Hem de Müslüman Kardeşleri ideolojisi ile  İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde,
Bölgeyi kazanırsak petrolü ve Osmanlı’nın Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız  oportunizmi hedefinde olduğu gibi;

*
Şimdi  hem Güney Türkiye’ye hem de  Fırat Kalkanı Operasyon Alanı’nda çok büyük miktarda endüstriyel yatırımlar yapıyor.
Böylece uzun vadeli ekonomik bağları ortaya çıkarmayı hedefliyor.
Nitekim Fırat Kalkanı Operasyon bölgesinde yerel yönetim yapıları ve ekonomi kaçınılmaz olarak Türkiye’ye bağlanmış bulunuyor…

*
Fakat ham petrol  kaynakları Fırat’ın doğusundadır…
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesi Erdoğan hükümetinin müthiş bir yenilgisi olacaktır…

*
O nedenle Erdoğan’a biricik seçenek olarak,
Washington’da Müslüman Kardeşler Hareketi’nin  terör örgütü olarak kabul edileceğine yönelik bir gelişme yaşanırken,
Suudi Arabistan ve Mısır’da yasaklı olan Müslüman Kardeşler’in terör listesine alınmasının en muhtemel sonuçlarından birinin,
İran’ın  Devrim Muhafızları Ordusu’nun  bir terörist grup olarak belirlenmesinin  ardından;
Türkiye liderliğinde Müslüman Kardeşler Hareketi’nin,
Orta Doğu’da ABD’nin çıkarlarına karşı Şiiler ve Sünnileri bir araya getirme eğilimine yönelmesi olacaktır.

*
Bu seçenek dahi  Erdoğan’ın  müthiş yenilgisinin arifesinde olduğunu gösteriyor….

22.6.2019


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir