ÇİN ve Hindistan gibi askeri teknolojide ABD’ye rakip olma potansiyeline sahip, binlerce bilim adamı ve kurmay subaya sahip ülkelerin, günümüzdeki en etkili hava savunma silahı olarak S-400’ü seçtiklerini unutmamak gerekir.
Haluk Dural (halukdural) Member since 7/13/17
Sayın Ferruh Değirmen,
Bir emekli tümgeneralden alıntı yaptığınız S-400 alımıyla ilgili yazınızı okudum. Emekli tümgeneralin konuyu yorumlamasından önce, Türkiye’ye yönelik bir hava veya balistik füze taarruzu ile ilgili tehdit algılaması konusunda düşüncesini öğrenmek gerekir. Bu noktada ” Türkiye’nin hava saldırısı ve balistik füze tehdit algılamasındaki öncelikleri nelerdir?” sorusuna verilecek cevap, cevap sahibinin konuya milli gözlükle bakıp bakmadığının göstergesi olacaktır.
Türkiye’ye yönelik hava saldırısı tehditi nereden gelebilir?
(i)- Eğer Türkiye bölgemizde gelişmekte olan özellikle Suriye eksenli yeni paylaşımlarda, nihaî tercihini Türkiye’ye yönelttiği tehditlerine 14 Ocak 2019 Pazartesi günü attığı tüvitle “Kürtlere saldırması halinde Türkiye’yi ekonomik olarak MAHVEDERİZ” diyerek düşmanlığını yeni bir aşamaya taşıyan ABD’nin yanında yeralırsa, kaçınılmaz olarak ABD’nin İran’a yapmayı planladığı saldırıda, Kürecik’teki İran’ı gözetleyen ABD radarı nedeniyle İran’ın bu noktaya yapacağı balistik füze saldırısına maruz kalacaktır.
(ii)- Çatışmanın yaygınlaşması halinde ise İncirlik üssündeki Amerikan uçak ve nükleer silahları nedeniyle ülkemiz İran ve Rusya’nın potansiyel balistik füze hedefi olacaktır.
Her iki durumda da Türkiye’nin kendini koruma şansı, imkân ve kabiliyetine sahip değildir. Zaten bu iki olasılık savaşın yayılması ve III. Dünya savaşı demektir ki, gerçekleşme olasılığı neredeyse yoktur.
(iii)- Eğer Türkiye, Türkiye’den toprak talep eden, ABD ve NATO ülkeleri tarafından BOP çerçevesinde kurulmak istenen Kürdistan girişimine ve Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerindeki haklarımızı, Ege Denizindeki hak ve menfaatlerimizin korunması için Yunanistan, AB ve ABD’ye karşı savunmak için ABD, NATO ülkeleri ve İsrail’in saldırılarına karşı bir anavatan savunmasına başlarsa, bu düşmanlardan ülkemize yönelik balistik füze ve ilâveten yaşlanan F-16 ve F-4 savaş uçakları ve Fetö ihaneti nedeniyle doğan savaş pilotu açığı nedeniyle, hava taarruzlarına karşı sahip olduğu savunma imkânları yetersiz kalacaktır.
Bu üç tehdit algılamasından gerçekleşme ihtimali en yüksek olanı (iii). şıktır. Bu durumda ABD ve NATO kaynaklı yüksek irtifa hava savunma sistemlerinin Türkiye’yi koruyacağı düşünülemez.
Gelelim hava savunma sistemimizin durumuna:
Halen ülkemizde NATO radar ağına bağlı 15 sabit radar ile yerli yapım 14 adet TRS-22XX model taşınabilir radar bulunmaktadır.
Millî savunma şirketlerimizden Ayesaş[[1]] tarafından başarı ile gerçekleştirilerek hizmete sunulan Radar Ağı Projesi (RADNET) ile; Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan NATO ve Milli radarlar bir ağ ortamında birleştirilmiş, bu radarlardan elde edilen bilgiler ile tüm Türkiye’yi kapsayan hava resmi oluşturularak istenilen komuta kontrol merkezinden izlenebilir hale getirilmiştir.
Yine aynı proje ile NATO’dan farklı olarak radarların uzaktan kontrol kabiliyetleri de ikiden fazla kontrol merkezinden yapılabilme kabiliyetine kavuşmuştur.
Bunlardan birincisi Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi (BHHM)-Eskişehir Komutanlığı asli harekât merkezi, ikincisi BHHM-Diyarbakır ise yardımcı harekât merkezi olarak faaliyet göstermektedir.
Millî imkânlarla üretilmiş olan TRS-22XX Taşınabilir Radar Sistemleri’nde yeralan ve millî şirketimiz Ayesaş tarafından üretilen C3[[2]] sistemleri sahip oldukları Link 11B[[3]] kabiliyeti ile NATO E3A AWACS, Barış Kartalı HİK[[4]] ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı unsurları ile taktik resim alışverişi yapabilmekte, Link-1[[5]] vasıtasıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın HErİKKS[[6]] sistemleriyle taktik resim alışverişi yapabilmekte ve ATDL-1[[7]] kabiliyeti ile de taktik resmin aktarılması ve silah kontrol komutlarının iletilebilmesi amacıyla füze sistemlerine entegre olabilmektedirler. Ayrıca envantere kazandırılmakta olan daha emniyetli ve kabiliyetli Link-16[[8]] veri iletim sisteminin yaygınlaştırılması ile mevcut yetenek daha da artırılmış olacaktır.
Demek ki; millî şirketimizin geliştirdiği RADNET yazılımı ile ülkemizdeki bütün NATO radarları ve millî taşınabilir radarlarımız ile hava, deniz ve kara unsurlarından alınan veriler, eş zamanlı aktarılıp, Eskişehir ve Diyarbakır Birleşik Hava Harekât Merkezleri’mizde birleştirilerek, işleme ve silah kontrol komutlarının iletilebilmesi amacıyla, füze sistemlerine entegre olabilme imkânlarına sahip bulunmaktayız.
Ülkemizde kurulu olan NATO radarlarının menzili 470-500 km’dir. Yerli yapım TRS-22XX radarlarımız ise 30 km irtifa ve 470 km menzilde etkindir.[[9]] S-400 sisteminin arama radar menzili 600 km’dir. Eğer millî seyyar radarlar, hassas sınır bölgelerine (Suriye, Irak, Doğu Akdeniz, Ege) yerleştirilirse, S-400 sisteminin erken tesbit ve ikaz menzili daha da büyümüş olacaktır.
Diğer bir deyişle S-400 sistemi, sadece millî imkânlarla üretilmiş olan TRS-22XX Taşınabilir Radar Sistemleri’ne kolaylıkla bağlanabilir ve bunlardan alınan veriler NATO radar ağından bağımsız olarak ayrı ve millî bir RADNET benzeri veri iletim sistemi ile Birleşik Hava Harekât Merkezleri’mizde ayrıca değerlendirilip, S-400 füze sistemine gereken komutlar verilebilir. Böylelikle Türkiye, ülkeye yönelik herhangi bir hava taarruzuna kimseye muhtaç olmadan karşı koyacak tedbirleri hızla alabilir.
Türkiye’nin kendisine yönelik bir hava taarruzu halinde NATO’dan bağımsız olarak karar alma olasılığı, ABD’nin S-400 sistemine karşı çıkmasının en önemli sebeplerinden biridir.
NATO radar ağına bağlı olmanın yarar ve tehlikesi…
NATO hava komuta kontrol altyapısının karşılıklı çalışabilirlik kabiliyetinin tesisi açısından 48 değişik radar tipi ile yaklaşık 300 sensörün birbiri ile irtibatlandırılmasını kapsayan NATO Hava Komuta Kontrol Sistemi (Air Command and Control System-ACCS) Projesi sayesinde taktik veri linkleri de dâhil olmak üzere, tüm kontrol ihbar unsurlarından gelen hedef bilgileri ARS[[10]] denilen merkezlerde toplanarak, birbirleriyle ilişkilendirilmek suretiyle müşterek harekât resmi oluşturulmakta, planlama ve görevlendirme ile harekâtın icrası aynı sistem tarafından yapılarak karar süreci kısaltılmaktadır.
Radarlar tarafından tesbit edilen hava cisimlerinin kimliği, bilinen özellikleri, seyir rotaları ve muhtemel hedefleri Eskişehir ve Diyarbakır Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezleri’de birleştirilerek, anlık hava resmi çıkarılmakta, bu veriler Eskişehir ARS tarafından Almanya’daki Uedem’de bulunan NATO merkezine yollanarak, oradaki bilgisayarlarda işlenmekte, dost/düşman tanımı kesinleştirilerek, planlama ve görevlendirme yapılmakta, tehdidin önlenmesi için Türk Hava Kuvvetlerinin ilgili unsurlarına harekât emri verilmektedir.
Yani, Türkiye’deki NATO radar ağı tarafından tesbit edilen bir hava objesi ancak NATO Birleşik Hava Harekât Merkezi tarafından “düşman” olarak tanımlanırsa, Türk Hava Kuvvetleri uyarılır.
Radar ağından alınan bütün veriler sayısal (digital) olduğu için, Uedem’deki NATO merkezinde istenirse değiştirilebilir. Yani Türkiye’ye yönelik taarruza kalkan hava objesi istenirse “düşman” olarak tanımlanmaz ve Türk Hava Kuvvetleri uyarılmaz.
Düşman unsur “düşman” diye tanımlanmaz ise ne olur?
Ege denizinde icra edilen “Kararlılık Gösteri-1992” NATO tatbikatı dönüşünde 2 Ekim 1992 gecesi Muavenet muhribiz, Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan atılan; 9 km. menzile sahip, 231 kg ağırlığında, 3,6 metre boyunda, bir hava savunma füzesi olmasına rağmen satıhtan satıha yani suüstü hedeflerine de atılabilme özelliği olan, yarı aktif radar güdümlü iki SeaSparrow füzesi tarafından vuruldu. Muavenet’in radarları hiçbir şekilde “düşman saldırısı” algılamadı. Çünkü geminin radarlarından yollanabilecek Dost-Düşman Tanımlama-IFF[[11]] sorgu sinyaline füzelerin radarından “dost” sinyali verildi veya füzeden cevap verilmedi ve mesafe çok kısa olduğundan tepki için yeterli zaman kalmadı.
Benzer bir olay, Ege Denizi hava sahasında bizim F-16 ile “it dalaşı” yapan Yunan savaş uçağı, IFF sinyalini kapattığı için attığı füze ile F-16’mızı vurdu. Çünkü IFF cihazı açık olsa, Türk F-16’sını dost olarak göreceği için uçağımıza radar kilitlemesi yapan Yunan uçağının silahları çalışmazdı.
Sonuç
Türk Ordusu için vatan savunmasında kullanılacak bir silah sistemi alınacaksa, öncelikle “tehdit değerlendirmesi” yapılmalı, sistem ihtiyacının özellikleri belirlenmelidir. Türk Hava Kuvvetlerinin içine düşürüldüğü zafiyet nedeniyle, kısa vadede en uygun çözüm S-400 gibi bir caydırıcı yüksek irtifa hava savunma sistemi tedarik etmektir.
S-400 sisteminin teslimat günü yaklaştıkça, özellikle emekli askerler arasında S-400’ü karalama, ABD malı Patriotları kutsama yarışı başlamıştır. Kamuoyunda muhalif olarak tanınan bazı emekli subayların da giderek artan ölçüde S-400 karşısında konumlanması oldukça dikkat çekicidir.
ÇİN ve Hindistan gibi askeri teknolojide ABD’ye rakip olma potansiyeline sahip, binlerce bilim adamı ve kurmay subaya sahip ülkelerin, günümüzdeki en etkili hava savunma silahı olarak S-400’ü seçtiklerini unutmamak gerekir.
S-400 sistemi bir taktik silah değil, Amerikanın sınırsız tepkisini çeken ve CAATSA yaptırımları uygulayacakları Türkiye’yi “düşman” statüsüne koyacaklarını açıklamaya kadar getiren, sahip olanlara güçlü bir caydırılıcılık sağlayan stratejik bir silah sistemidir.
Bilgilerinize sunarım.
Saygılarımla,
Haluk DURAL
DPT Eski Uzmanı
Millî Merkez Genel Sekreteri
Yazıları posta kutunda oku