Parti ya da kişi devleti tüm toplumun devleti olamaz…
Neden olamaz?
Çünkü onun öncelikleri vardır…
Çünkü parti devleti, hangi siyasal partiye aitse, toplumdan önce, o partinin yöneticilerinin, üyelerinin ve yandaşlarının çıkarlarına hizmet etmek zorundadır.
Onun güçlenip gelişmesi, ayakta durabilmesi için tüm devlet imkânlarını kullanmak zorundadır…
Parti devleti demokratik devlet değildir.
Parti ya da kişi devletleri halkı dikta rejimi ile yönetirler. Korkutma, baskı ve zulüm yöntemleriyle iktidarlarını devam ettireceklerini sanırlar.
Tarih, bu yönetimlerin kırık, dökük mezar taşlarıyla doludur
Parti devleti demek zulüm demektir; çile, keder, sömürü, baskı, acımasızlık, yoksulluk demektir.
Adaletsizlik demektir.
Tüm bu gerçeklere karşın birileri çıkıyor, “Parti devleti de olsa, kişi devleti de olsa ben devletime söz söyletmem” diyor. “O, parti devleti de olsa, kişi devleti de olsa benim devletimdir…” diyor.
Parti devleti benim devletim değildir. Parti devleti, tüm halkın da devleti değildir.
Parti devleti nasıl benim devletim olur ya da olabilir?
Şu 17 yıllık dönemde şimdiye dek yaşamadıklarımızı yaşadık…
Şu 17 yıllık dönemde şimdiye dek duymadıklarımızı duyduk…
Görmediklerimizi gördük.
Ayakkabı kutularından paralar çıktı.
“Ağaçları kesmeyin, zenginliklerimizi talan etmeyin, özgürlüğümüzü, yaşam koşullarımızı kısıtlamayın…” diyen ve vatanına sahip çıkan gençlerin üzerine yağmur gibi gaz bombaları, biberli gazlar, plastik mermiler, tazyikli sular sıkıldı…
Hazineyi boşalttılar… Örtülü ödenekteki paralar çarçur edildi…
Yerli tohum kullanma yasaklandı. Hayvancılara, çiftçilere akıtılan kredi muslukları kapatıldı. Tarım ve sanayi çöktü. Çiftçi, 6,5 İstanbul büyüklüğündeki tarım alanını ekemez hale geldi. Samanı bile dışarıdan ithal etti.
Canlı hayvan ve eti dışarıdan almaya başladık.
Şu ülkede bugün, bankalara kredi kartı, ev kredisi, taşıt kredisi, “şu kredisi, bu kredisi” ile borcu olmayan bir tek adam gösteremezsiniz… Kalmadı.
Halkı “Bu benden, bu senden, bu Sünni, bu Alevi, bu Türk bu Kürt…” diye 40 parçaya böldüler…
Ordunun kozmik odalarına bunların zamanında girildi
Hedef, Türkiye’yi 36 etnik parçaya bölmekti…
Sıkıştıkça dolaylı vergileri artırdılar… Akaryakıt devletin en büyük geçim kaynağı oldu…
Vee hukuk guguk oldu…
Yandaş yargıçlar, savcılar hep iktidar lehine kararlar verdiler… Yandaş medya iktidarı ve iktidarın yaptıklarını öven yazılar, programlar, haberler yaptılar… Yapmayanlar, gerçeği söyleyenler, yazanlar işten kovuldu…
Son yıllarda binlerce gazeteci işsiz kaldı… Gazetelere parti devleti el koydu…
Böylece AKP, Türkiye’nin en büyük medya patronu oldu…
Şimdi gel, “Parti devleti de olsa, kişi devleti de olsa, devlet benim devletim, ben devletime söz söyletmem” de.
Hayır… Parti devleti, benim devletim değildir…
Şimdi önümüzde yapılacak bir iş var. Atılacak bir adım var:
İstanbul Büyük şehir belediye başkanlığı seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’na oy vermek ve boğazına kadar çamura batmış bir iktidarın yok edilmesini hızlandırmak için ilk adımı atmak…