2016 ABD başkanlık seçimlerinden sonra genel ilişkide tehlikeli dinamikler oluştu.
Durum giderek daha dengesiz hale geldi, ikili iletişim kayboldu…
İşbirliği, açıkça paylaşılan çıkarlarda bile neredeyse yoktur.
Misilleme her iki başkentte de baskın çerçevedir.
Yanlış yorumlama riski ve buna bağlı potansiyel felaketle ilgili hata olasılığı artıyor.
Neyse, şimdi iki taraf da ciddiyetle yüzleşiyor…
*
Kırılma noktasına yaklaşan ikili ilişkiye zarar vermeden;
İki ülke birbirlerinin iç ilişkilerine müdahalede bulunmama normlarının geliştirilmesine çaba gösteriyor.
Bunun ABD-Rusya ilişkilerini istikrara kavuşturmakta,
Zarar verici olayların tekrar yaşanmasını önlemekte en iyi yol olduğuna inanılıyor.
*
Nitekim 14 Mayıs’ta Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov ve ABD Dışişleri Bakanı M.Pompeo Soçi’de bir aradaydılar.
İki bakan ülkelerinin ortak çıkarları üzerinden diyalog kurulabileceğini duyurdular.
Moskova ve Washington birbirlerinin iç siyasetine karışmama ya da girişimsizlik vaadinde bulundu…
*
Öncelikle taraflar uluslararası gözlem heyetleri raporları yayınlanmadan önce kamu değerlendirmesinden kaçınacaktır.
Bu sırada taraflar tartışmalarını belirlemeye yönelik terimleri ve kavramları net bir şekilde tanımlamış olacaklardır.
Nihayet politikacılar ve karar vericiler BM Genel Kurulu’nun 2131 sayılı kararı;
“Devletlerin İçişlerine Müdahalenin Kabul Edilemezliğine İlişkin Beyan” gibi politik davranış kurallarına uygun bir formata riayet edeceklerdir…
*
İlişkilerdeki gerilimler göz önüne alındığında,
İki taraf arasındaki ” Girişimsizlik” vaadinin gereklilikleri muhtemelen henüz resmi düzeyde kararlaştırılmamıştır.
Ancak 25-26 Haziran’ da Kudüs’te İsrail, ABD ve Rusya arasında Ulusal Güvenlik Danışmanları seviyesinde bir toplantı yapılacaktır.
*
Almanya Dışişleri Bakanı H. Mass ve Japonya Başbakanı S.Abe’nin ABD ile İran arasında arabuluculuk çabası,
Suriye’de rejim ve Rus kuvvetlerinin isyancıları son kaleleri olan İdlip’te püskürtmesi,
Moskova ve Tahran arasındaki ilişkilerde ortaya çıkan gerilimler yaşanırken;
Ulusal güvenlik danışmanlarının Kudüs toplantısı daha da önem kazanmıştır.
*
Suriye ve Rusya güçlerinin İdlib’in kuzeyinde düzenledikleri son saldırılarda yüzlerce insan öldürülmüş, binlercesi yerinden edilmiştir.
Öyle ki, Başkan D. Trump; Rusya, Suriye ve bir dereceye kadar İran’ın İdlib’i cehenneme çevirdiğini,
Ayrım gözetmeden bir çok masum insanı öldürdüğünü,
Dünyanın bu kasaplığı izlediğini tweetlemiş,
“Amaç nedir, sana ne kazandırıyor” ifadesiyle Rusya’ya çıkışmıştır!
*
Şimdi Kudüs’te İsrail, ABD ve Rusya Ulusal Güvenlik Danışmanlarının toplanması beklenirken,
ABD ve İsrail yetkilileri, Rusya ve İran arasındaki ilişkileri daha da zayıflatacak,
İran’ın Suriye’deki varlığını sonlandıracak bir anlaşmaya zemin hazırlamayı öngörüyor.
*
Çok sayıda senaryoya rağmen olası anlaşmanın;
ABD ve Avrupa’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarının kaldırılması,
ABD’nin Suriye rejimini tanıması karşılığında,
İran’ın Suriye’den uzaklaştırılmasını hedeflediği anlaşılıyor.
*
İsrail Başbakanı B. Netenyahu, “Rusların bu görüşmeleri değerli bulması ve görüşmelere kamuya açık bir şekilde istekli olmalarını önemli buluyorum.
ABD ve İsrail bu toplantıdan umutludur ve toplantıya ilerleme sağlayacak yeni önerilerle katılacaklardır” diyor.
*
Ancak üç ülkenin potansiyel anlasması öncesinde;
Rusya’nın İran’a S-400 füze savunma sistemini satmayı reddetmesinin bölgesel gerilimleri körüklemiş olmasından,
İran’ın milisleri ve Hizbullah’ın Suriye’ye yönelik hedeflere askeri saldırılarda bulunacak olmasından kaygı duyuluyor.
*
Rusya resmen İsrail’in saldırılarını durdurmasını ve Suriye egemenliğine saygı duymasını talep ediyor.
İran, Trump yönetiminin nükleer programını düzenleyen 2015 uluslararası anlaşmasından çekilmesinin ardından,
ABD’nin yaptırımlarının etkisini hafifletmek için mücadele veriyor.
*
İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmalar Enstitüsü İsrail gibi Rusya’nın da ABD birliklerinin Suriye’den çekilmesini istemediğini savunuyor.
Gerekçe olarak ABD’nin çekilmesi halinde İran’ın güçleneceği, Rusya’nın ülkenin doğusundaki petrol sahaları için İran’a izin vermek zorunda kalacağı gösteriliyor.
Bir kısım uzman da Rusya’nın Suriye’yi Esad kontrolüne geri döndürme niyetinde olmadığını,
Rusya’nın Suriye’yi Körfez ve Mısır ile daha yakın ilişkiler kurmak için bir üs olarak gördüğünden bahsediyor.
*
İran; Lübnan’daki etkisini sürdürmek, Suudi’nin bölge emellerine karşı koymak ve Akdeniz’e erişim sağlamak için,
Suriye’ye yaptığı büyük yatırımdan yararlanmayı umuyor.
Nisan’da Halep ve Deir az-Zor’da Rus kuvvetleri çok sayıda İran yanlısı milisi öldürdü.
Ayrıca Rusya Mayıs’ta Şii milislerinin Halep ve Şam’a yakın bölgelerden çekildiğini açıkladı.
Rus ve Suriye güçleri bu sırada İran yanlısı çok sayıda eylemciyi tutukladı…
*
ABD ise birliklerini Kürt ve Arap savaşçıların İslam Devleti topraklarının son kısmını ele geçirmelerine destek vermek:
İran ve vekil güçlerini Suriye’yi terk etmeye zorlamak:
Kürtler bahanesi ve aslında neo-Osmanlı başlığında, Suriye’de bir Sünni koridor üzerinde,
“Bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak-ı Millî topraklarını da kazanırız” oportunizminde Erdoğan’ın taleplerini dengelemek:
Rusya’ya Suriye’nin geleceğine dair tek başına söz hakkı tanımamak için Suriye’de tutuyor…
*
Rusya; Türkiye’nin kuzey Suriye’den kaynaklanan güvenlik kaygılarının,
Kürtlerle sorununu diyalogla çözmeye yazan Suriye devletinin tüm topraklarında egemenliğini yeniden kurmasıyla giderilebileceği iddiasındadır.
Rusya bir taraftan Suriye’nin Kürtlerle diyalog içerisinde olmasını teşvik ediyor,
Öte taraftan Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak üzere Adana Mutabakatı’yla hukukî bir zemin oluşturmuştur!
*
Böylece Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak ABD ile güvenli bölge pazarlığını engellemeyi,
Türkiye’nin Adana Mutabakatı hukukî mekanizması aracılığıyla Suriye ile siyasi ilişki kurmasını hedefliyor.
Aksi halde Fırat’ın doğusunda olası bir karışıklıkta Suriye’nin yerel idareler yasasını PYD’nin talepleri doğrultusunda güncelleyeceğini,
YPG’nin Suriye ordusuna katılacağını ve savaşın yeniden başlayabileceğini düşünüyor.
*
Erdoğan ise can düşmanı olan B. Esad ile diyalog zemini yaratmaya çalışan Putin’i dışlamadan bu zemini sabote ediyor.
Ama “Bizi birilerinin davet etmesine gerek yok. Biz 1998’de Adana Mutabakatı’yla zaten bunu imza altına aldık.
Bu imza, Türkiye’nin herhangi bir olumsuz gelişmede o topraklara girmesinin önünü açıyor.
Bölücü terör örgütü mensuplarının da bize teslimini gerektiriyor” diyor.
*
Böylece Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla girdiği Suriye topraklarında,
İdlib, Menbiç ve Fırat doğusunda işgal etmeyi planladığı alanlarda yavaş yavaş kurulmakta olan II. Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti benzeri yapıya,
Hukukî bir statü kazandırmayı hedefliyor.
*
Bu noktada Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad bas bas bağırıyor;
“Erdoğan şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder” ithamında bulunuyor.
*
Ve Kudüs; ABD, İsrail ve Rusya Ulusal Güvenlik Danışmanlarının,
Ortak çıkarlar üzerinden diyalog kuracakları bir toplantıya hazırlanıyor…
Sizce nereden başlanmalıdır?
18.6.2019
Yazıları posta kutunda oku