Necdet Buluz
Son günlerde özellikle gazetecilerin şiddetle karşı karşıya kalması bizde endişe yaratıyor. Şiddetin ve dayağın sokaklara taşması, tehdit ve parmak sallamaların tavan yaptığı günümüzde şiddetle karşılaşan sadece gazeteci değil, kim olursa olsun öncelikle bunun karşısında olduğumuzun altını kalınca çizelim.
Şiddet ve sokak çetelerinin çoğalması, hukuktan ve güvenlikten doğan boşlukta yeşerir ve dal budak salar. Önce bu teşhisi koyup, daha sonra söyleyeceklerimize geçelim.
Anımsanacaktır:
Daha önce Yeni Çağ Gazetesi köşe yazarı Yavuz Selim Demirağ, yazdığı bazı yazılar nedeni ile önce tehditler almış, daha sonra hastanelik edilinceye kadar dövülmüş, dövenler yakalanmış, daha sonra serbest bırakılmıştı.
Ardından Aydınlık Gazetesi Yazarı Sabahattin Önkibar da Demirağ gibi yazılarından dolayı tehdit almış, daha sonra evinin önünde saldırıya uğramış, hastanelik edilinceye kadar dövülmüş, suçlular yakalanmış, onlar da serbest bırakılmıştı.
Suçluların serbest bırakılması karşısında çok önemli tepkilerin oluştuğunu da görmüştük.
Bu satırlar yazılırken Yeni Akit gazetesi Haber Müdürü Murat Alan’ın da saldırıya uğradığı haberini aldık. Alan’ın da hastanelik edilinceye kadar dövüldüğü bildiriliyor.
Dikkat edilecek olursa önüne gelen saldırıyor, saldırıya uğrayan dövüldüğü ile kalıyor, saldırganlar da ellerini kollarını sallayarak geziyorlar.
Şu konuyu özellikle söylemeliyiz:
Saldırıya uğrayan hangi görüşte olursa olsun, yapılanları kınıyoruz. Saldırganların da cezalandırılması gerektiğini özellikle belirtmeliyiz.
Türkiye, bir hukuk devletidir. Suç işleyen varsa cezasını hukuk çerçevesi içinde adalet verir. Her suç işleyene sokak çeteleri ceza kesmeye kakarsa ülkede hukuktan, adaletten, polisten, güvenden söz etmek mümkün müdür?
Daha önce dayak yiyen gazetecilerin milliyetçi kimliği ile yazı yazdıklarını ve hükümet karşıtı olduklarını biliyoruz. Bunlar için yapılanları nasıl kabul etmiyorsak, saldırıları kınıyorsak, karşısında olduğumuz, görüşlerini beğenmediğimiz Akit Gazetesi Haber Müdürü Murat Alan’a yapılan saldırıları da aynı şiddetle kınıyor ve karşısında olduğumuzu belirtmek istiyoruz.
Yazımızın başında da söylediğimiz gibi ortada bir suç ve suçlu varsa bunun cezasını verecek olan sokak çeteleri değil, hukuktur.
Konu sadece gazetecileri kapsamıyor. Her kim olursa osun, hangi görüşü savunursa savunsun, cezası sokakta dayak olmamalıdır.
Herkes görüşünü hür iradesi ile yansıtabilir. Hakaret, küfür içermedikçe birbirimizi anlamak, yazılanları, söylenenleri, çizilenleri içimize sindirebilmeliyiz. Yapılanlarda suç varsa bunun cezasını verecek olanlar da bellidir.
Daha önceki saldırılarda gerek Hükümet olanlar, gerekse özellikle İçişleri Bakanı Soylu, ortaya çıkıp, tek bir söz etmediler. Sanki yapılan saldırıları onaylar gibi bir tutum sergilediler ki, bunu da son derece yadırgadığımızı belirtmeden geçmeyeceğiz.
Ortada su varsa, suçlu varsa mutlaka cezası da olmalıdır.
Eğer hukuk sistemimizi tam anlamı ile işletemezsek sokaklar çetelere kalır. Can ve mal güvenliğimiz kalmaz. Polise, hukukçulara, devlete olan güven yara alır.
Özetleyelim:
Son olaylar, ayrıştırma dilinin bir eseri olarak ortaya çıkıyor. İnsanları, gazetecileri, vatandaşları kamplara bölme, ayrıştırma dilini artık kullanmayalım. Huzur ve kardeşlik ortamına dinamit atmayalım.
Bazılarının bazı yerlerden ve noktalardan cesaret aldığı izlenimlerimiz var. Bu cesaret ve destek ile işlenen suçların cezasız kalacağı düşüncesi ile hareket edenlerin de çok dikkat etmeleri gerektiği görüşündeyiz.
Son olaylar ülkenin hangi noktalara savrulmaya başladığını gösteriyor.
İlerde bunların daha da yaygınlaşması ve önünün alınamayacak noktalara gelmesini oturup bekleyemeyiz.
Hepimize düşen görevler vardır ve bu görevleri de yapmak durumundayız. Bu konuda öncelikle bizi yönetenlerden öncülük bekliyoruz.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın