Dün TSK komuta kademesi, Hakurk bölgesinde terör örgütüne karşı yapılan harekatı, Şemdinli’de Taktik Komuta Yeri olan 34. Hudut Tugay Komutanlığında denetledi.
Milli Savunma Bakanı H.Akar,” Teröristlerin orada girilmedik inleri kalmayacak. Mücadele en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar devam edecek” dedi.
H.Akar, TSK’yı Erdoğan siyasetine bağlama görevindedir ama harekatla ilgili başka bir şey söylemedi…
*
Irak Devlet Başkanı Barham Salih, Türkiye’nin operasyonu başladığında İstanbul’daydı.
Erdoğan ile bir araya geldiğinde, Irak egemenliğini koruma gereğini vurguladı ve Irak sınırlarının ötesindeki tek taraflı askeri eylemleri reddetti!
*
Türkiye’nin, Kuzey Irak’ta 500’ü Başika’da, Duberdan ve diğer yerlerde 2 bin kadar askeri bulunuyor.
Askerler, İŞİD terör örgütünün alt yapısını oluşturan ” Sünni Arap” Haşd el Vatani güçlerini eğitiyor.
Türkiye, Irak’taki askeri gücünü Bağdat’ın bilgisi dahilinde konuşlandırdığını belirtiyor.
Irak hükümeti ise Türkiye’yi izin almadan asker sayısını artırmakla suçluyor…
*
Türk askeri birliği daha önce bir çok kez Irak Meclisi’nce “işgalci güç” olarak tanımlandı.
Türkiye komşuluk ilişkisine saygı göstermemek ve Irak’ın egemenliğini ihlal etmekle sorumlu tutuldu.
BM Güvenlik Kurulu dahi acil toplantıya çağrıldı.
Sık sık ciddi tartışma yaşanıyor.
*
Ama bu durumda, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Türk askerlerinin eğitim kamplarında Irak merkezi hükümetinin bilgisi ve rızası dahilinde bulunduğunu,
ABD’nin IŞİD’le Mücadele Koalisyonu ise Irak’a gelecek yabancı güçlerin, merkezi hükümetin onayı dahilinde orada bulunması gerektiğini bildiriyor.
Her defa Kürtler “Sensiz olmaz”, ABD ise “Bak işine” der gibidir…
*
30 Mayıs’ta Irak Kerkük’te çeşitli semtlerde bombalı saldırılar meydana geldi.
Kuzey Irak’ta Kerkük vilayetinde Kürtler ve Araplar arasındaki etnik gerilim yaşanıyor.
1974′ de Saddam rejimi zorla Kürtlerin arazilerini almış fakat 2003’te bu araziler yeniden Kürtlere verilmiştir.
Şimdi Saddam döneminde olduğu gibi Araplar bu arazileri geri almaya çalışıyor.
Bu gün bu karmaşada Araplar Kürtleri topraklarından çıkarmak amacıyla Kürtlerin buğday ve arpa mahsulünü yakınca, Kerkük gerilmiş ve bombalı saldırılar sahne almıştır.
*
Peki, Kuzey Irak’ta ne oluyor?
*
Öncelikle Ortadoğu’da Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırlar, Suriye ve Irak’ta kan akıtılarak yeniden çizilmeye yazıyor.
Suriye ve Irak’ın yapısının değişmeye zorlandığı bir süreçten geçiliyor.
İran ise İsrail lehinde gelişen bu yayılmacılığı engellemeye yelteniyor.
*
Nitekim ABD’nin İsrail- Filistin arasında barışı öngören “Orta Doğu Barış Anlaşması ya da Yüzyılın Anlaşması” henüz açıklanmamıştır.
Ancak anlaşmanın Orta Doğu’yu yeniden şekillendireceği biliniyor…
*
Yüzyılın Anlaşması’nda, “Birleşik, Laik, Federatif Irak’tan ” sonra “Birleşik, Laik, Federatif Suriye” başlığı siyasi çözümün bir alt yapısını oluşturuyor.
Bu durum neo-liberalizmin ulus devlet kurumuyla sahip olunan toprak parçasının ötesinde,
İnsanın ve toplumsal yapının da yönetilmesi, refah ve gelişime ortak edilmesi iddiasını yansıtıyor.
*
Buna göre yeni hayat tarzı ulus devletlerin ötesinde dizayn ediliyor.
İşte ABD; askeri gücünü yedekte tutuyor, etkili ekonomik ve siyasi gücü ile sınırsız bir dünyayı ya da tek bir pazarı oluşturmayı hedefliyor.
Orta Doğu’da feodal grupların etkin gücünü kent devletlerine çevirmeye çalışıyor.
Mülkiyet konusu kişisel haklardan siyasi haklara dönüşecektir,
Küresel ekonominin güvenlik sağlayacağı kimi petrol üreten, kimi su kaynaklarının sahibi, kimi ekilebilir tarlaları olan kent devletleri oluşacaktır.
*
Nasıl?
*
Bu noktada Irak Kürdistan Bölgesi’nin bir fotografı gerekiyor:
Kürdistan Bölgesi’nin yüzölçümü 78 bin 836 kilometrekaredir.
Bunun 41 bin 597 kilometrekaresi ya da Kürdistan Bölgesi topraklarının yüzde 53’ü yabancı petrol şirketlerince satın alınmıştır.
Böylece Kürdistan Bölgesi hükümetinin kendi topraklarından çıkarılan petroldeki hissesi yüzde 20, petrol şirketlerinin payı ise yüzde 80 olmuştur.
Satılmayan yerler kentlerde ve köylerdeki yerleşim alanlarıdır…
*
Kuzey Irak petrollerine dünyanın yoğun ilgisi vardır.
Kuzey Irak’ta Türkiye dahil, ABD, İngiltere, Kanada, Norveç, BAE, Çin, Hindistan, Güney Kore, Fransa, Macaristan, Moldova, Avusturya, Kıbrıs, Avusturalya gibi ülkelerin enerji, petrol ve gaz, inşaat, taahhüt altyapı firmaları başı çekiyor.
Bir zamanlar Akdeniz, Basra ve Uzak Asya’ya uzanan ticaret yollarının kavşak noktasında bulunan ve bölgenin en büyük ticaret merkezlerinden biri sayılan,
Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil, yüzyıllardır süren savaş ve yoksulluk cenderesinden petrol ile çıkmayı umuyor…
*
Benzeri gelişme kuzey ve kuzeydoğu Suriye’de de yaşanıyor.
14 Nisan 2018’de ABD, Birleşik Krallık ve Fransa; Rusya ve İran’ın teminatındaki Suriye’de Beşar Esad’ın kimyasal silah potansiyelinin altyapısını vurma bahanesiyle,
Kuzey Suriye’de bir koridor oluşturdular.
Böylece anılan bölgeye NATO geldi.
Suriye petrolü, gazı ve taşımacılığı için Fransa’nın TOTAL SA şirketi, İngiltere’nin British Petroleum şirketi, ABD’nin ise ExxonMobil şirketinin;
ABD yönetimi askeri gücünü bölgeden çekmenin öncesinde Kürtlerin emanetinde Kuzey Suriye’ye yerleştirdikleri anlaşıldı.
Kuzey ve Kuzeydoğu Suriye’de mülkiyet konusu kişisel haklardan siyasi haklara dönüşmeye yazdı.
Küresel ekonominin güvenlik sağlayacağı kimi petrol üreten, kimi su kaynaklarının sahibi, kimi ekilebilir tarlaları olan Kuzey Suriye kent devletlerinin tohumu atıldı…
Bugün süratle bu yönde ilerleniliyor…
*
Irak’ta ABD’nin inisiyatifi ile hazırlanan 2005 Anayasasında;
Irak Kürt Bölge Yönetimi sınırları içinde olduğunu iddia ettiği,
Ancak merkezi hükümete göre nüfusunun çoğunluğunu Arap ve Türkmenlerin oluşturduğu “tartışmalı bölgeler”de;
Diyala, Salahaddin, Kerkük ve Musul vilayetlerinde kontrol Peşmerge güçlerinin elindedir..
*
Anayasada referandum için belirlenen tarihin üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen,
Kürt, Türkmen ve Araplar arasındaki uyuşmazlıklardan ötürü bu vilayetlerin statüsü belirlenemiyor.
Zengin hidrokarbon kaynakları bu vilayetlerin statüsünün belirlenmesini bekliyor…
*
2003’te Irak BAAS rejiminin yıkılmasından sonra, Kürt Bölge Yönetimi’ne bağlı Peşmerge güçleri,
Kerkük başta olmak tartışmalı bölgelerde varlık gösterdi.
Bu bölgelere yoğun bir Kürt göçü yaşandı.
*
2014’de ABD ve İsrail: Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın mutabakatıyla Irak’ın bölünmesi girişiminde bulundular.
Türkiye, Müslüman Kardeşler Hareketi’nin hamisi Erdoğan liderliğinde;
Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırların Suriye ve Irak’ta yeniden çizilmek istenmesiyle,
Irak’ı birlikte tutan unsurların dağılmasıyla oluşacak istikrarsızlık, çevreye yayılabilir çatışma riski ve Kürtlerin konumuyla ilgilendi.
*
Olası bağımsız bir Kürt devletinin milliyetçi ve ayrılıkçı etkilerinin Türkiye Kürtlerine sirayet etmesiyle oluşacak asimetrik tehditi gördü.
Aynı zamanda Irak toplumunda merkezi hükümetin Kürt bölgesinin tartışmalı bölgelerinde;
Petrol Yasası ve Musul- Kerkük gibi ağır sorunları çözmesine, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve geleceğine sahip olacağına dair inancın tükendiğini de farketti.
*
Ve politikasını; hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesine,
Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” oportunizmine kurdu.
*
Bu stratejisi için Irak’ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden,
M.Barzani’nin de merkezi hükümeti zayıflatmak için T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Arap Sünnilerinin oluşturduğu güçlere olan ihtiyacından yararlandı.
*
Çünkü Osmanlı’dan beri ülkeyi yöneten Sünni Araplar işgal öncesi kazanımların peşindeydi.
Böylece Erdoğan; Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığının Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesini:
Şii Başbakan Maliki’yi devirmeyi: Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedefledi…
*
Türkiye düpedüz İŞİD ile işbirliği yaptı.
IŞİD; Temmuz 2014’te ne Irak Ordusu ne de Kürtlerle çarpıştı!
Savaşmadan Musul’u ele geçirirken, Washington’ın Irak birliklerine teslim ettiği silahlara da kondu.
Peşmerge güçleri de Kerkük’ü ele geçirdiler…
Türkiye ise Türk askerinin nezaretinde İŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ve para eden herşeyin ana tüketicisi oldu…
*
Erdoğan Musul’un kurtuluşundan işgalcinin değiştirilmesini, sonra bu bölgenin tarihi sakinlerinin değil burada “Sünnistan”ın kurulması hedefledi.
ABD ve hempaları; Irak’ın bölünmesi ve dini açıdan homojen bir Sünnistan devleti yaratmak amacıyla, İŞİD’e etnik temizlik yapılması işini havale etmişlerdi…
*
İŞİD görevini yaptıktan sonra, IŞİD’le mücadele koalisyonu Musul’u geri almayı istedi.
Ancak Musul için koalisyon içinde yer alan ülkelerin ve grupların çıkarları birbiri ile çatışıyordu.
IŞİD’in elinde tutsak olan kentte mahsur kalan sivillerin sayısı bir milyonu buluyor,
Sivilleri; Şiilerin halk seferberlik birlikleri tarafından kışkırtılan, birbirlerine karşı gerilmiş Sünni Araplar ile Hristiyanlar oluşturuyordu.
*
Musul’a yönelik operasyona çok sayıda ülke katılacak olsa da öncelikleri arasında büyük farklılıklar olan ABD, İran ve Türkiye ön plandaydı.
Türkiye yukarıdaki oportunizmiyle ve Müslüman Kardeşler bağımlısı Sünni Arapların tartışmalı bölgelerde egemen olması yanlısıydı.
ABD de Sünni Arapları yeniden denge unsuru yapmayı öngörüyor, bunu İran’ın Irak’taki etkisini dengelemenin temeli kabul ediyordu.
İran ise Musul’un kontrolünü sadece Bağdat’ı güvence altına almak için değil aynı zamanda dolaylı yoldan bölgede etkin olmanın fırsatı sayıyordu.
Elbette Rusya, Almanya, İngiltere gibi ülkeleri de unutmadan bu üç devletin her biri ikili ilişkiler yoluyla sahada sınırlı bir işbirliği ve koordinasyon yapıyor,
Ama rekabet ve mücadele işbirliğinden çok daha güçlü gelişiyordu…
*
Irak ise farklı halk gruplarının rekabet halinde olduğu, ordu ve polisin ise figüran duruma düştüğü bir milis devleti görünümündeydi.
Nitekim Musul’u kurtarma operasyonuna Irak’tan; Şiilerin dini lideri Ayetullah Ali Sistani’nin seferberlik birlikleri,
Şii lider Mukteda El Sadr’ın oluşturduğu milliyetçi kanat ve Telafer’den çıkarılan Şii Türkmenleri katıldılar.
Ne ki, Musul’un geri alınmasında kimin nasıl ve nerede mücadele edeceği konusunda hiçbir anlaşma sağlanamıyordu…
*
IŞİD ile mücadele koalisyonuna Kürtler de katıldı, zaten ABD peşmergeler ile YPG’yi etkin bir biçimde kullanıyordu.
Peşmerge, özerk bölgelerin istikrarını arttırıp o toprakları Irak devletinden bağımsız kılmayı amaçlıyordu..
Ama Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) peşmergeleri ile YPG arasında açık bir çıkar çatışması bulunuyordu.
Üstelik KDP peşmergesinin Musul’da güçlü Kürt aşiretleri ile tarihsel sorunları sürüyor,
Irak merkezi hükümeti de Musul operasyonu ittifakına PKK’yı da dahil etmek istiyordu…
*
Sonuçta İŞİD’in Irak ve Suriye’deki güçlerini yönettiği merkez olan Musul geri alındı.
Ancak o günden beri bölgede güvenlik, siyasi, sosyal ve ekonomik zorluklar çözülmedikçe;
Musul’da, Kerkük’te kolaylıkla uzun vadeli barış ve istikrara dönüşmeyeceği öngörüsü sürüyor.
*
Fakat petrol zengini bu kentlerin mülkiyet konusunun kişisel haklardan siyasi haklara dönüştürmenin yoğun çabası veriliyor..
Küresel ekonominin güvenlik sağlayacağı kimi petrol üreten, kimi su kaynaklarının sahibi, kimi ekilebilir tarlaları olan,
Kuzey Irak’taki tartışmalı vilayetlerde Sünni Araplar- Türkmenler lehinde demografik yapı değiştiriliyor ve Musul-Kerkük’te kent devletlerinin tohumu atılmaya yazıyor.
*
Türkiye bu vilayetlerde bir “Sünnistan “kurulmasını istiyor.
Ve Kuzey Irak’ ta Kürt PKK’ya operasyon düzenlerken H.Akar hedefe,
Erdoğan Müslüman Kardeşler Hareketi’nin Irak’taki gelişmesine ve duruma mukayyet oluyor…
7.6.2019
Yazıları posta kutunda oku