Necdet Buluz
Son yıllarda tarımda giderek dışa daha bağımlı hale geliyoruz. Tarım alanlarının giderek küçülmesi, tarım yapanların işi bırakması ve girdi fiyatlarındaki yükselişin tarımımızı dibe vuruyor.
Tarım alanlarının yok olması, yerlerine binaların dikilmesi, tarım sektöründen elini çekenlerin çoğalması aynı zamanda işsizler ordusunun büyümesine de yol açıyor. Bu sorun her yıl daha da büyüyor.
Kaldı ki, tarım sektörü istihdam sağlayan böylece işsizliği önleyen bir meslek grubu olarak her zaman önem kazanmıştır. Eğer modern tarımın koşullarını yaratmış olsak bu sektörün istihdam sağlamada da çok önemli olduğunu görmüş oluruz.
Meyve ve sebze fiyatlarının giderek artması, hayvancılık alanındaki üretimin de küçülmesini tetikliyor. Et, süt ve süt ürünlerinin hemen her ay zamlanarak piyasaya sürülmesi, tavuk etinin kilosunun et fiyatlarını yakalamak üzere olması hem üreticiyi, hem tüketiciyi düşündürüyor.
Öncelikle şunu söylemeliyiz:
Çiftçilik yapanlar borç batağında. Girdi fiyatları çok yüksek. Elde edilen ürün tarlada para etmiyor. Nakliye ve taşıma ücretleri ürünün fiyatını artırıyor. Teşvikler yetersiz bulunuyor. Her dönemde olduğu gibi parayı kazanan aracılar oluyor. Arada ezilen ve mağdur olan üretici ve tüketici olarak ortaya çıkıyor.
Tarım politikalarındaki yanlışların bazı sektörlerce ve uzmanlarca dile getirildiğini ve alınması gereken önlemlerin neler olduğunu biliyoruz. Buna şimdi bir yenisi eklendi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Orhan Sarıbal tarafından hazırlanan “Üretim Yapamayan Tarım Ülkesi Türkiye” başlıklı rapor, tarımda tam bir çöküşün yaşandığı gerçeklerini ortaya koyuyor.
– AKP, üretim yapılması için politika üretmek yerine ithalatı tercih etti. Sık sık tarım bakanı değiştirdi. Uzun vadeli planlama yerine yılı, ayı ve günü kurtarmaya dönük uygulamalar yaptı.
– 2006’da çıkarılan ve bütçeden tarıma destek için ayrılacak payın “milli gelirin en az yüzde 1”i olması hükmünü getiren yasaya uyulmadı. Bu pay yüzde 0.36 ile 0.63 aralığında kaldı.
– AKP’nin iktidara geldiği 2002’de 26.5 milyon hektar olan tarım alanları, 2018 itibarıyla 3.3 milyon hektar azalarak 23.2 milyon hektara düştü. 3.3 milyon hektar neredeyse iki Trakya bölgesi demek. Yine 2003’te 2 milyon 765 bin 287 kişi çiftçi kayıt sistemine kayıtlıyken, bu sayı 2018 sonunda 2 milyon 103 bin 765 kişiye düştü. 661 bin 519 kişi üretimden ayrıldı.
– 2002’de tarım sektöründe çalışan kişi sayısı 7 milyon 458 bin kişiyken, Aralık 2018’de 4 milyon 795 bin kişiye düştü. Son 16 yılda istihdam edilen kişi sayısı 2 milyon 663 bin kişi azaldı.
– 2002 yılında tarımın Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasılasındaki payı yüzde 10.27 iken, bugün bu oran yüzde 5.76’ya geriledi. 2002’de yüzde 8.7 olan büyüme hızı, bugün yüzde 1’lerde.
n Dövizdeki dalgalanma çiftçinin üretim maliyetlerini artırdı. Mazotun ve gübrenin fiyatı yüzde 50, ilaç yüzde 100 zamlandı.
– 2002’de 2.6 milyon çitçinin 530 milyon lira borcu vardı. Bugün 2.1 milyon çiftçinin 106 milyar lira borcu var.
Özetleyelim:
Türkiye coğrafi alan olarak bir tarım ülkesidir. Hemen her türlü ürünün üretilebileceği topraklara sahibiz. Daha düne kadar kendi kendisine yetebilen dünyadaki 7 ülkeden biriydik. Bugün ise her geçen yıl tarımda daha çok dışa bağımlı ülkeler listesinde yer alıyoruz.
Tarım politikalarını yeniden gözden geçirmek, tarım sektörünü yeniden ayağa kaldırmak için de ne gerekiyorsa onu yapmamız gerekiyor.
Bu nedenle sektör konusunda çalışan sivil toplum örgütlerinden tarım uzmanlarından ve konuya hakim olanlardan raporlar alınarak bir heyet oluşturulup düğmeye basmalıyız.
Türkiye’nin toprakları, potansiyeli ve nüfus ağırlığı bu sorunların üstesinden gelebilecek kapasiteye sahiptir. Biz her dönem önemsediğimiz tarımımızın bugünkü konumundan düzlüğe çıkabileceği inancı içindeyiz.
Konu ile ilgili yazmayı sürdüreceğiz.
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın