YAZI VE RÖPORTAJ.
TÜLAY SÜKÛN
Kırcaali ve Haskova
Bulgaristan’ın, Türkiye’de emeklilik hakkı kazanan kişilere, belli kuralları yerine getirmesi şartıyla beş yılda oturma izni vermeye başlaması, Türkiye – Bulgaristan gidiş gelişini hızlandırdı. Bulgaristan’da en çok gidilen kentler ise Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kırcaali ve Haskova isimli iki belediyelik kent…
Kırcaali’den Yunanistan’a giden karayoluna yakın mesafede Eski Dünya Halter Şampiyonu Naim Süleymanoğlu’nun doğduğu köy, Mestanlı var.
Kırcaali’nin tamamı Türk olan ve hemen yanında Ali Baba Türbesi bulunan Polyana Köyü’nde, yani Alan Mahallesi’nin meydanında, kafe tarzı bir bakkal var. Köyün insanları burada toplanıp, birbirleri ile görüşüyor, oyun oynuyor ya da sohbetler ediyor.
“Atalarımızdan büyük büyük dedem Yahya Bölükbaşı’nın anlattığına göre; Osmanlı, Balkan Yarımadası’nı zapt edince askerlerine, kim neresini beğeniyorsa orayı seçip yaşayabileceğini ve Anadolu’dan ailesini getirebileceğini söylüyor. Biz buraya, Tokat Tekke Köyü’nden, Osman Babai Kolu’ndan gelen Alevileriz. Bu köyde Bektaşiler de var.” şeklinde bir anlatımda bulunuyor, Polyana Köylüsü Seyitali Dönmez…
Kırcaali ve Haskova
Bulgaristan’ın, Türkiye’de emeklilik hakkı kazanan kişilere, belli kuralları yerine getirmesi şartıyla beş yılda oturma izni vermeye başlaması, Türkiye – Bulgaristan gidiş gelişini hızlandırdı. Bulgaristan’da en çok gidilen kentler ise Kırcaali ve Haskova isimli belediyelik olan iki kent…
Tülay SÜKÜN
Muğla – Bulgaristan Kırcaali arası, en kısa yoldan yaklaşık 947 km. civarında, bir mesafeyi kapsıyor. Ne tip bir aracın seçildiği ya da hangi güzergâhın izlenecek olması, kilometreyi ve varış süresini etkiliyor.
Bulgar Göçmenleri
İzmir, Bursa, İstanbul, Çorlu ve Edirne’den Kırcaali’ye çeşitli otobüs firmalarının günlük seferleri var. Otobüs bilet fiyatları ise el yakmayacak cinsten, yolculuğa nereden başlarsanız başlayın, neredeyse aynı fiyatlara denk geliyor… Yaklaşık 12 saat sürecek olan İzmir çıkışlı bir otobüs yolculuğu, bu günlerde tek firma üzerinden ve her gün saat 17;30’ da, İzmir Otogarı’ndan başlıyor. Otobüsün Bulgaristan’daki ilk durağı ise Hasköy olarak da isimlendirilen Haskova Kenti… Daha sonra yolculuk, Kırcaali’de son buluyor.
İzmir – Çanakkale – Tekirdağ ve Edirne Güzergâhı üzerinde bulunan birçok yerleşim merkezinden, geneli, Türkiye’de “Göçmen” olarak adlandırılan yeni yolcularını alan Kırcaali Otobüs’ü, sabah saat 03;00 gibi Kapıkule Sınırı Kapısı’na varıyor.
Kapıkule’de çifte vatandaş olmayan yolcular, 15 TL sınır çıkış pulu alıp, Türk ve Bulgar Görevlileri’ne pasaportlarını gösterdikten sonra iki saat sürecek yeni yolculuklarına başlıyor. Haskova’ya saat 04;30, Kırcaali’ye 05;30 civarında inebilen yolcular, kendi araçları ya da kendilerini karşılayan biri yok ise saat 06-07;00 arası başlayacak olan belediye araç seferlerini beklemek ya da taksi kullanmak durumunda kalıyor. Hasköy ve Kırcaali’de taksiler, şehrin gidilecek her bölgesine hemen hemen aynı fiyatlarla yolcu taşıyabiliyor.
Arda Çayı’nın Uzun Köprüleri
Anadolu’da kırsal bir kasabaya gelmişsiniz gibi hissedeceğiniz, Türkler’in çok yoğun yaşadığı Kırcaali Kenti, çok düzenli, planlı bir kent sayılmaz ama telaş ve koşuşturmanın olmadığı bir huzur kenti izlenimi yansıtıyor. Sokaklarında çok az gencin bulunduğu kent, sanki orta yaş ve üzerindeki kişiler için planlanmış gibi görünüyor. Her yer sakin, her yer sessiz, yapmak istediğiniz işlemler ise çok uzun sürüyor. Eğlence ya da yeme içme mekânlarında servis ve hizmet sunan kişilerin neredeyse tamamı gençlerden oluşuyor ve buralarda, son derece saygılı, mesafeli ve güler yüzlü bir davranış sergileniyor.
Sanayinin hiç gelişmediği Kırcaali Kenti’nde, banka ve mağaza sayısı, çok az denebilir. Son dönemlerin gözde mesleği ise kafe tarzı yeme – içme mekânları olarak göze çarpıyor. Türkiye’den biraz para ile gelenlerin çoğu, küçük işletmeler ve lokanta tarzı yerler açmaya başlamış. Yerli yaşayanların çoğunluğu ise ya devlet memuru ya da emekli kişilerden oluşuyor.
Ana caddeleri geniş olan Kırcaali’nin içinden, ismini türkülerle de duyurmuş olan Arda Çayı geçiyor. Arda Çayı üzerine uzun uzun köprüler kurulmuş. Sonbaharda yapraklarını döken çok çeşitli ağaç türü, Kırcaali ve Hasköy arasında hayranlık uyandıran renk görüntülere sahne oluyor. Kırcaali’nin sürekli kurulan pazar yerinde, her türlü sebze ve meyve çeşidine rastlamak mümkün… Fiyatlar ise Türk Lirası’nın üç buçuk katı kadar olan Bulgar Levası ile hesaplandığında, Türkiye’deki fiyatlarla aynı rakamlara denk geliyor…
Naim Süleymanoğlu’nun Köyü, Mestanlı
Sayısı fazla olmayan camileri, geniş olan park ve meydanlarına serpiştirilmiş heykelleri, çok çeşitli ağaç ve çiçekleri, yola inen yayaya saygılı şoförleri, çöp ve yaprak toplama dışında bakımsız olan caddeleri, insanların mütevazı giyim şekilleri, geniş pencereli okula benzer iş yerleri, gösterişten uzak tabelaları ile Kırcaali, eski bir Türkiye Kenti’ni anımsatıyor…
Kırcaali’den Yunanistan’a giden karayoluna yakın mesafede ise Eski Dünya Halter Şampiyonu Naim Süleymanoğlu’nun doğduğu köy Mestanlı var ve Mestanlı Köyü, tek bir cadde üzerine kurulmuş denilebilir. Kırcaali mimarisinden farksız olan bu köyde de kafe tarzı yerler ve ev yemekleri yapan küçük küçük iş yerleri bulunuyor.
Türk Köyü Polyana
Kırcaali’den Haskova’ya giderken ise yol üzerinde bulunan birçok köyden geçiliyor. Karşılıklı yerleşmiş iki köyden biri Türk ve Müslüman, diğeri Bulgar ve Hristiyan… Türk Köyü Polyana, türbeleri ile ünlü bir köy ve her yıl 6 Mayıs’ta yapılan şenliklerine, Türkiye ve Bulgaristan Geneli’nden 15 bin civarında kişinin geldiği söyleniyor. Bu şenliklerde, Ali Dede, Hoşgeldi Dede, Teterli ve Dağlı Baba gibi türbe yatırları ziyaret edilirken, çeşitli adaklar adanıp, lokmalar dökülüyor ve etkinlikler yapılıyor. Polyana Türk Köyü’ne Türkçe, ‘Alan Mahallesi’ adı verilmiş. Baraj gölü ile ünlü Nikolovo Bulgar Köyü’nün adını ise orada yaşamış olan kominist bir Bulgar’dan aldığı söyleniyor.
Genç yaşında Belçika’ya gidip, çalışan, yaşayan ve emekli olan Hüseyin Negüzel, Erzincalı bir Türk Vatandaşı… Avrupa ve Türkiye’nin birçok yerini gezdikten sonra kalan yıllarını Kırcaali’de yaşamaya karar veriyor… Belçika’dan aldığı emekli aylığı ise Kırcaali’de çok iyi bir yaşam sürmesine yeterli olmuş. Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne girmesiyle Hüseyin Negüzel, Türbeleri ile ünlü Türk Köyü Polyana’ nın karşında bulunan, komşu Bulgar Köyü Nikolovo’ da, eski, harabe denilebilecek, bir taş ev satın almış. Nikolovo Köyü’nde koyu kominizim öncüsü Bulgarlar’ın yaşam sürdüğünü anlatan Hüseyin Negüzel, İngiliz ve başka ülke vatandaşının, köyün farklı yerlerinden ev ve arazi satın almaya başladığını anlattı. Negüzel’in ayrıca, çoğalan satışlar nedeniyle köydeki arazi ve ev değerlerinin arttığına dair söylemleri de oldu…
– Siz Nikolovo Köyü’nde bu taş evi satın aldığınızda, burada yaşayan Türk Ailesi var mıydı?
* Bu köye geldiğimde, sayısı on kadar olan Türk Hanesi vardı ve geçen dört ay içinde bu sayı 14 haneye ulaştı. Ben bu taş evi satın alınca, emlak fiyatları da yarı oranında arttı. Şimdi çok sayıda İngiliz ve Türk, buradan bir arsa ya da ev almaya uğraşıyor… Köyde genç yok denecek kadar az ve yaşlılar da ölünce, yer satın alma ile yerleşenlerin yüzde doksanı Türk Ailesi oluyor. Yerleşim bu hızla devam edecek olursa yakın bir gelecekte köyün tamamı, sanırım ‘Türk Köyü’ olacak!
– Neden tamamı Türk olan, karşı Polyana Köyü’nden bir ev satın almayı düşünmediniz de Bulgar Köyü Nikolova’dan bu eski evi satın aldınız?
* Nikolova Köyü’nün altında bir baraj gölü var ve bitki örtüsü ile köyün manzarası, İsviçre Alpleri’ ni andırıyor. Satın aldığım bu taş evin bahçesi çok büyük. İleride burayı, yüzme havuzlu ve sekiz odalı butik bir otele dönüştürüp, çok sayıda insanın bu güzelliklerden yararlanmasını planlıyorum.
Kırcaali’nin tamamı Türk olan ve hemen yanında Ali Baba Türbesi bulunan Polyana Köyü’nde, yani Alan Mahallesi’nin meydanında, kafe tarzı bir bakkal var. Köyün insanları burada toplanıp, birbirleri ile görüşüyor, oyun oynuyor ya da sohbetler ediyor. Hüseyin Negüzel, Bahçesi’nde görkemli bir çeşmesi ile yemek yenecek çok sayıda masası bulunan Ali Baba Türbesi’ ne girip, inançlarına uygun olarak, mum yaktı, dilek diledi ve Ali Baba’yı andı.
Ali Baba Türbesi
Polyana Köyü’ndeki Ali Baba Türbesi, son olarak 1999 Yılı’nda yenilenmiş. Türbenin hemen yanında ise Esat Hakı Necib Çeşmesi var. Ali Baba Türbesi’nin giriş kapısının yanındaki tabelada, önder kişi olan Ali Baba’nın, gazi ve çok cömert bir insan olduğu yazılı!
Türbe girişindeki yazıda, Ali Baba’nın, büyük savaşlar kazandığına, Rum Eli’nin onun delaleti sayesinde feth edildiğine, ayrıca Hüssam Şah Gani’nin postişine oturduğunu Ahmet Dede’ye anlattığına dair bilgileri paylaşılıyor. Ali Baba Türbesi’nin, erenlerin bir sığınağı olduğu anlatılan yazıda, türbenin 1217 Yılı’nda yenilenip yapıldığı, Ali Baba’nın büyük kerametlerinin ifşa edilip açıklandığı da paylaşılan bilgiler arasında yer alıyor…
Türbe iç duvarlarında, oldukça büyük dokuma bir halı Atatürk Posteri’nin yanı sıra Hz. Ali’nin ve On İki İmamlar’ın dokuma halı posterleri asılı bulunuyor. Ali Baba Türbesi’nde, Hz. Ali’ ye ait olduğu söylenen Zülfikar Kılıcı’nın bir modeli var. Odanın tam ortasında bulunan Ali Baba Türbe Mezarı’nın yanında, ihtiyaç sahiplerinin götürmesi için torbalar içine bırakılmış giyim eşyaları göze çarpıyor. Şömine başındaki aslan heykeli ve demir mum yakma masası, insanın kendisini, mistik bir ortamın içine sürüklemesine neden oluyor…
Polyana Yaşayanları
Polyana Köyü’nün bakkal kafesinin ortasında, büyükçe bir soba var. Bakkalı işleten ise on yıl önce İstanbul Zeytinburnu’ndan köye gelen Ayfer Osman isminde kadın bir esnaf…
– Polyana, Zeytinburnu’ndan daha mı güzel, niye buraya geldiniz Ayfer Hanım?
* Biz, 1995 Yılı’nda Türkiye’ye giden Bulgar Türkleri’ ndeniz… Eşim, Zeytinburnu’ nda İSKİ’de çalışıyordu ama rahatsızlandı. Aile problemlerimiz de eklenince Zeytinburnu’nda geçinmek, bizim için zorlaştı. Ailemizden burada biraz mal mülk kaldığı için köyümüze geri dönmek istedik. Ağustos 2017’den beri de köyde bakkalcılık yapıyorum.
– İnsanlar genellikle burada geçimini nasıl sağlıyor?
* Köyde çok fazla genç yok. Başka ülkelere gitmişler. Köyde yaşayanların geldiklerinde iyi yaşayabiliyorlardı. Ama şimdilerde Lira değer kaybettiği için artık burada zor geçinirler. Bu köyün yaşlıları ise çok az emekli parası alıyor. Gitmeyip kalan gençler de atölyelerde, dikişle uğraşıyor ve üretim yapıyor. Üretimlerin bazıları dış ülkelerde, bazıları ise burada değerlendiriliyor. Az da olsa hayvancılık yapan kişiler de var.
Köy bakkalına alışveriş için gelen 82 yaşındaki Zila Teyze ise neredeyse iki büklüm bir halde yürüyebiliyor. Çok şey yaşamışlığın çizgileri yüzüne vursa da gözlerinin içi sanki bir çocuk sevinci taşıyor.
– Bu köyde yaşantın nasıl Zila Teyze, emekli misin sen de?
* Bu vakte kadar iyi yaşadık denilebilir. Çocuklarım dağınık. Küçük olan yanımda, o benim gönlümü yapar, ben de O’nun gönlünü yaparım. Anne ve babamın nereden geldiğini bilmiyorum, öksüzdüm ama benim doğuş yerim burası. İki kız ve bir oğlan kardeştik. Benim de bir oğlum, iki kızım var. Seneler geçiyor, yaşlar tükeniyor. Emekli aylığımla geçiniyorum.
– Burada birkaç dönem yaşamışsınız, nasıl geçti o dönemler?
* Gençlikte yaşadığımız dönem çok iyiydi. Şimdi köyde insan yok! Araziyi işlemeye insan lazım! Kendi yiyeceğimiz kadar domates, biber, patlıcan ekip, onları yiyoruz…
Türkiye’de Tekirdağ Çorlu’da yaşayan ve çifte vatandaşlık hakkı bulunan bir genç, alışveriş amaçlı köy bakkalına geldi. Polyana Köyü’ deki evlerinin tadilat işleriyle uğraşıyormuş. Neden burada yaşamak istediğini sorunca, “Stresten, şehrin gürültüsünden uzak olan bu köye gelince kafa dinliyor, bir masalın içine girmiş gibi oluyoruz.” cevabını verdi.
Sanayi bölgesi olan Çorlu’da, göçmen bölgesinde yaşadıklarını, Çorlu’ya yakın olduğu için sık sık asıl memleketi Polyana Köyü’ne geldiğini belirten genç, “Çorlu, çok göçmen aldı. Burası Çorlu’ya yaklaşık, 250 kilometre. Bayramlarda, izinlerde ve bazı hafta sonları da ailemle birlikte geliyoruz. Polyana Köyü’nde, çok akrabamız var.” açıklamasında bulundu.
– Bulgaristan’dan da Çorlu’ya giden çok kişi var mı?
* Artık Türkiye’ye gitmek pek mantıklı değil! Bulgaristan Euro’ ya geçeli, Türkiye’den gelen Bulgarlar da Avrupa’ya gider oldu. Ben de Avrupa’daydım ama babam felç geçirince kendisiyle ilgilenmek için döndüm.
– Yaşam, nerede daha iyi sizce?
* Ekonomik olarak Türkiye iyi ama rahatlık açısından Bulgaristan daha iyi! Babamın üç – beş kuruş emekliliği var. Bense yaşamak için köyün içini değil, Haskova’yı tercih ederdim.
Polyanalı Cafer Usta
Türkiye’ye hiç gitmediğini belirten Cafer Duran Şakir, çocuklarının asker olduğunu ve atalarının Kırım Türkleri’nden geldiğini söyledi. Osmanlı Savaşları sırasında dedelerinin Bulgaristan’da 12 yıl savaştığını belirten Duran Şakir, 42 yıllık öğretmen olan ailesinden söz edip, bugün 65 yaşında hala ustalık yaptığını anlattı. Nerede ne iş bulursa çalıştığını, 45-50 yaşlarına kadar da Almanya, Yunanistan ve İtalya da çeşitli işler yaptığını dile getiren Cafer Duran Şakir, Köyleri Polyana’nın, 80 -100 haneden oluştuğunu ve köylülerin hepsinin de birbirinin akrabası olduğunu söyledi. Köy insanlarının Türkiye’ye gidip geldiğini ve çocuklarının da okuması için Türkiye’yi seçtiklerini belirten Cafer Şakir, burada eğlendiklerini ve yaşantılarından memnun olduklarını açıkladı.
Polyana Köyü civarında, Ali Dede, Hoşgeldi Dede, Teterli ve Dağlı Babalar olmak üzere dört türbe yatırı bulunuyor. Osmanlı zamanında, önder, akıllı kişi olan bu insanların şehit düştüğü söyleniyor ve kendilerine birer türbe yapıldığı dillendiriliyor buralarda! Çok ağır savaşların çoğu yaşlı ve emekli maaşıyla geçim sağlıyor. Yakın zamana kadar, Türkiye’deki emekliler de burayaolduğu o dönemlerde, türbesi yapılan bu kişilerin yöneticiliklerinden bahsediliyor ve “Bizim onlara çok büyük saygımız var.” deniliyor. “Kendilerine çeşitli adaklarla ibadet ve mevlitler yapıyoruz. Adları hep anılsın diye onların adı ile yiyip, içiyoruz. Yıllar önce kendilerine bu amaçla türbeler yapılmış.” söylencelerini paylaşıyorlar.
Üç Dönemin İnsanı, Seyitali Dönmez
Köy insanlarından Seyitali Dönmez’in anlatımları ise şöyle: “Atalarımızdan büyük büyük dedem Yahya Bölükbaşı’nın anlattığına göre; Osmanlı, Balkan Yarımadası’nı zapt edince askerlerine, kim neresini beğeniyorsa orayı seçip yaşayabileceğini ve Anadolu’dan ailesini getirebileceğini söylüyor. Biz, Tokat, Tekke Köyü’nden, Osman Babai Kolu’ndan Alevileriz. Bu köyde yaşayan Bektaşiler de var.”
Seyitali Dönmez, çocukluğundan beri Bulgaristan’da geçirdiği üç dönem hakkında ise şunları anlattı: “Eski dönem, sosyalizm dönemi ve yeni demokrasi dönemlerini yaşadım. Üç dönemin de acı ve tatlı yaşamları var. İlk eski dönem, insanların çok fakir oldukları dönemdi. Geçim, ekseriyetle çiftçilik ve hayvancılık üzerineydi. Daha sonra yeni idare olan 09 Eylül 1944 Yılı’ndan sonra sosyalizm dönemini yaşadık. Sosyal haklarla tanıştık. Eğitim, ilaç ve ameliyatlar parasızdı. Bu haklar verilince çok memnun kaldık. Her birimize iş hakkı verildi. Öyle oldu ki çalışmayan kişiler, sadece haylazlıktan dolayı çalışmaz oldu. Yine de devlet bu kişilere sahip çıktı. Üçüncü dönem dediğimiz 1992 Yılı’nda, demokrasi dönemi gelince baltalandık ve insanlarımız dağıldı. Çoğunluk Türkiye’ ye ve Avrupa’ya gitti. Turgut Özal vardı o zamanlar Türkiye’nin başında! Türkiye’ye gidenler, çok memnun oldu ve 10 yılda emeklilik hakkı kazandı.”
– O dönemde Türkiye’ye gidenlerden geri gelenler oldu mu?
* Emekli olanlar, evlatlarına engel olmamak için geri geldi. Burada evleri, yerleri vardı, emekli parası ile geçindiler. Çok güzel yeni evler yaptılar. Dinlenmeye geldiler, birkaç ay yaşayıp, kış gelince döndüler. Ama şimdilerde Türkiye’deki kriz, bizleri de etkiledi. Onların da gelip gitmeleri kesildi. Türkiye’de, 1200-1400 Lira alan kişiler, Bulgar Parası alıp, burada yaşayamaz oldu. Amerika’nın yakın zamandaki ambargosu yüzünden, Türk Parası ile burada yaşamak şimdi mümkün değil! Türkiye’de dört göz odası olan, birine eşyalarını koyup, diğer üçünü kiraya vermeye başladı ve ekonomik sıkıntılarını gidermeye çalıştı. Artık herkes kolaylık arıyor. Ama Türkiye’ye gidenler çok çalışkan kişilerdi. Orada hemen işe sarıldılar ve kazandıkları paraları, sağa sola harcamayıp, evlere yatırdılar. Öncelikle çitten, samandan olsun, Türkiye’de bir evimiz olsun, dediler.
– Başka yerlere gitmeyip, burada kalanlar nasıl geçiniyor?
* Durumlar çok kötü. Köyde genç kalmadı, genç yok!
– Nereye gitti gençler?
* Avrupa’da, Türkiye’de, İsveç’te! Amerika’ya bile giden var. Dağıldılar, gittiler… Demokrasi ile dağıldık!
– Demokrasi mi, sosyalizm mi o zaman? Hangisi daha iyi?
* Sosyalizm bizim için daha iyiydi. Burada yaşayan Türk Halkı için daha iyiydi. Devlet, iş verir, işe alırdı. Götürürdü, getirirdi. Sağlık da parasızdı. Hizmet büyüktü. Parasız ameliyat olurduk, eğitim, parasızdı. Şimdi çok kötü! Bize baştan neden Türkçe değil de Bulgarca öğretiliyor, diye gücendik ama cahilce oldu. Oysa daha iyiymiş. Cahil olanlar, geç anladı. Bulgar Dili’ni hemen benimsememiz lazımdı ve o dilde meslek sahibi olmamız gerekirdi. O günler daha iyiymiş ama geç anladık… HABER&RÖPORTAJ: Tülay SÜKÜN