Yeni askerlik sistemine ilişkin eleştiriler; Ordu zayıflatılıyor: Askerlik çağına gelmiş olanlarda eşitlik ilkesi bozuluyor:
Erdoğan’a olağanüstü yetkiler veriliyor, başlıklarında toplanıyor.
*
Askerlik süresi er ve erbaşlar için altı aya, yedek subaylar için bir yıla indiriliyor.
Askerlik süresi ile ilgili karar Erdoğan’a bırakılıyor.
Bedelli askerlik kalıcı hale getiriliyor
Temel askerlik eğitimi süresi bir ay için zorunlu kılınıyor…
Altı ayı dolan askerlere terhis yolu açılıyor.
*
Halbuki bugün NATO’nun temel gündemini “Akıllı Savunma Sistemi” oluşturuyor.
Akıllı Savunma Sistemi; askeri stratejinin gelişen teknolojik değişimler paralelinde manevra savaşlarına ağırlık verilmesidir.
Bu suretle çatışma ile düşmanın gücünden sakınmak,
Fakat düşmanın hızlı ve saldırgan biçimde zayıflıklarını ortaya çıkararak en fazla zarar verecek yerinden vurmak,
Fiziki ve moral olarak etkisizleştirmek ve yıkmak amaçlanıyor.
Ve yüksek teknolojili Hava, Sualtı, Kara, Uzay ve Bilgi Savunma Sistemlerine dayanıyor.
Alt sistemlerinin çokluğu ve karmaşıklığı nedeniyle bakımı ve işletilmesinde rafine personel gerekiyor.
Bu yüzden Erdoğan’ın askerlik süresi ile ilgili teklifleri ordunun zayıflatıldığı endişelerine neden oluyor.
*
Ayrıca öngörülen sistemde bedelli askerliğin kalıcı hale getirilmesi;
Parası olanın askerlikten muaf, olmayanın mecburen asker olduğu bir sistemin,
Türkiye’nin geleneksel halk-ordu bağını koparacağı endişesine yol açıyor.
Askerliğin parayla özleştirmenin yanlış olduğuna dikkat çekiliyor.
*
Yeni Askeralma Kanun Teklifi’nin 45. maddesi ise “Erdoğan özel ordu mu kuracak” sorularını beraberinde getiriyor.
45. madde; “Barışta, olağanüstü hal ve seferberlik hallerinde veya savaşta,
Askerliğini henüz yapmadan,
Cumhurbaşkanınca gerekli görülen sahalarda özel olarak görevlendirilen gönüllüler,
Cumhurbaşkanınca belirlenen şartlara uydukları takdirde askerlik hizmetinden muaf tutulur” diyor.
*
Aslında Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne Karşı Devrim girişimleri,
ABD’nin Arap Baharı öncesinde Osmanlı’nın ardından Türkiye’nin İslam toplumlarına Vatikan benzeri ekonomik güç olması projesinden geliyor.
Erdoğan ve F.Gülen’in liderliğindeki yüce İslam dinini dünyevîleştiren cemaati ve siyaset gürûhu,
Osmanlıcılığın “sınırlar içinde yaşayan herkes ırk, din, dil ayrımı olmaksızın eşittir” ve İslamcılığın “toplumu bir arada tutan temel faktör din’dir” sentezinde,
Türkiye Cumhuriyet devleti ve rejiminin idari, ekonomik ve güvenlik bürokrasisini paralel bir yapıda yeniden yapılandırıldı.
*
Erdoğan bütün bu girişimlerini, Arap dünyasının en etkili ve büyük İslami hareketi olmakla birlikte en geniş siyasi muhalif örgüt olan Müslüman Kardeşler’in,
İntelijansiyası tarafından kendine iletilen ve pervasızca uyguladığı ;
“İslam Dünyası batı etkisinden dolayı sosyal hükmünü kaybetmiştir. Şeriat kanunları, geçmişte olduğu gibi Kur’an ve Sünnet üzere olmalı ve toplumun her kesimini devlet işlerinden günlük problemlere değin her şeyi kapsamalıdır” ideolojisinden sağladı.
Bu politikaları uygulama ısrarını “Ya Olacağız, Ya Öleceğiz” sloganı ile karşıladı…
*
Bir süre sonra ABD ve müttefikleri Arap Baharı sürecinde ayıktılar.
“Bir siyasi partinin dini alanda vesâyet sağlamasının bir yararının olmayacağı,
Bu yüzden İslami dava faaliyetleriyle siyasi parti faaliyetlerinin birbirinden ayrılması”na karar verdiler.
Önce Mısır’da Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler Örgütü’nün şeratçı hükümetini asker darbe ile yıktılar…
*
Ardından tasfiye edilme sırası önce F.Gülen’e geldi.
Nitekim Erdoğan, Gülen’in tasfiye edilmeye karşı Temmuz 2016 darbeye yeltenmesini;
İstihbarat, Emniyet ve bir kısım askeri güc ile gönüllü paramiliter güçlerinin desteğiyle kırdı.
ABD’nin talebini yerine getirdi, Gülen’i ve cemaatini tasfiye etti.
Ama bu kez ABD’ye rağmen F.Gülen’in işgalinde olan devletin tüm kadrolarına kendi kadrolarını yerleştirdi.
*
Benzeri görülmemiş biçimde güç kazandı.
Siyasi ve dini otoritelerini büyük ölçüde pekiştirdi.
Kendisini dünya lideri yapmak için diğer ülkelerdeki Müslümanları kazanmaya yöneldi.
*
Atatürkçü Cumhuriyet’e Karşı Devrimi’ni TSK’da aşağıdaki müdahaleler ile genişletti.
1-Savunma politikasının üretimi, yürütülmesi ve orduya dair planlamalar ile ilgili olarak Milli Savunma Bakanı yetkili kılındı, savunma politikası siyasallaştırıldı.
2-Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırıldı ve askeri suç siyasallaştı.
3-TSK’ya özgün bir müfredatla subay, astsubay yetiştiren askeri okullar kapatıldı ve yüksek okul düzeyindeki askeri okullar müfredatları siyasileştirilmek üzere Milli Savunma Bakanlığına bağlandı.
4-Genelkurmay Başkanı Cumhurbaşkanı’na: Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri Milli Savunma Bakanlığına: Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlanarak siyasallaştırıldılar.
5- Yüksek Askeri Şura sivilleştirildi.
*
Bu surette TSK; Batı Burjuva Demokrasisi ya da ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinin dört bileşeni “Güvenlik, Refah, Değerler ve Uluslararası Düzen” çerçevesinin koruyucusu ve caydırıcı gücü NATO’dan farklılaştı.
Şimdi Erdoğan, Yeni Askeralma Kanun Teklifi’nin 45. maddesini işletebilmek ve 15 Temmuz’da dünyaya ilan ettiği paramiliter güçleri meşrulaştırmanın adımı atıyor.
İran Devrim Muhafızları Ordusuna eşdeğer Türkiye İslam Cumhuriyeti Muhafızları Ordusunu kuruyor.
*
TSK’yı oluşturan Politik: Ekonomik: İnsan gücü nitelikleri: Moral değerler ve kültür: Harekete geçme potansiyelini kullanma: Ulusal gücü oluşturan örf, âdet ve töreler: yurt sevgisi: çalışkanlık, bilgi, cesaret ve kendine güvenden oluşan manevî güçte büyük zaaflar oluşmuştur.
Bu değerlere sahip olamayan bir silahlı kuvvetin asla başarılı olamayacağı çok açıkken;
TSK, bugünün geleneksel olmayan kuvvet ve yöntemlerin kullanıldığı yeni savaş stratejisinde;
Komutasını, silah arkadaşlığını, sevk ve idaresini, taktik ve stratejilerini,
Kısacası vatanın savunma gücünü, “Tek Adam” Erdoğan’ın iki dudağı arasına bırakmıştır.
*
Çok yazık!
Bütün yurtseverler, başta Atatürkçü’lüğüne kesik atan CHP ve mevcuttakiler değil ama Atatürkçü asil kana sahip olan eski askerler,
Bu çok önemli karşı devrimi reddetmelidirler.
1. 6. 2019
Yazıları posta kutunda oku