Direnmenin bedeli teslimiyetin bedelinden az olacak
S-400 alımından vazgeçersek, sıcak para akışı olacakmış ekonomik sıkıntılarımızdan kurtulacakmışız. Siyasi riskler ve jeopolitik riskler buradan kaynaklanıyormuş, ABD’ye teslim olur, S-400 almazsak tüm sıkıntılardan kurtulacakmışız.
Önce şunu ifade ederek söze girelim. Keşke hiç kimseye muhtaç olmasak da savunma gereçlerimizi ve hava savunma sistemlerimizi kendimiz üretseydik. Sanayileşmeyi ve arkasından teknolojik üretim süreçlerini ıskalayan ülkemiz için yerli imalatı konuşmak artık çok geç. Savaş gelmiş kapıya dayanmış. ABD’ye 70 yıllık bağımlılık zaten bizi buraya taşımış.
Bundan sonra da nereye taşıyacağı besbellidir. Tehdit Amerika’dan geliyor. Bizim aydınımız hala bize ABD’ye teslimiyeti öneriyor. Osmanlının son günlerindeki gibi, Amerikan ya da İngiliz himayesindeki mandacılık aklı gibi… Bir yere kadar akıl tutulması diyorum. Ama bir yerden sonrasına ihanet diyorum.
Hem S-400 alırsak da Rusya’ya teslim olmuş, sayılırmışız. Bağımsızlığımızı Rusya’ya teslim etmiş olurmuşuz. Sanki yakın ve uzak tehdit Rusya’dan geliyormuş gibi akıl yürütme…
Medyamızda iktidarı S-400 alımından vaz geçirmek için çaba harcayan yerli, bağımlı aydın kesimi, alımı böyle yorumluyor, böyle ifade ediyor.
Bu varsayımlar ve S-400 alımımdan vaz geçirme çalışmaları hep şu anlayışa dayanıyor.
Amerika bizi yönetmeye devam ederse, yani Türkiye ABD’nin isteklerini yerine getirirse rahat ederiz anlayışı.
Evet, teslimiyet durumunda, belli bir işbirlikçi kitle(burjuvazi), teslimiyetten ortaya çıkacak nimetlerden yararlanır. Ancak, ABD tehditleri mevcut tehditlerden ibaret kalmaz. İşte bu anlayış bizi varlık yokluk noktasına taşır.
Elbette direneceğiz ve ABD’nin sömürgesi olmayacağız.
Burada da şöyle bir durum ortay çıkıyor. S-400’leri almayıp ABD’nin dediklerini yaparsak bir bedel ortaya çıkıyor. Aynı şekilde ABD’ye direnirsek de bir bedel ortaya çıkıyor. Stratejik bakış açısı bu iki bedeli karşılaştırdığında, hangisi daha büyük bedel ödemeyi gerektiriyor kolayca görülebilir. Biri bağımsızlığımıza tasallut olmuş, öteki ise ABD karşısında kendini savunmada görüyor. Bu durumda hangisi daha büyük tehdit?
ABD’ye İran gibi direnmeyip teslim olursak; bölgemizde ABD’nin Kürdistan kurmasına evet demek zorunda kalacağız. Doğu Akdeniz’de ki haklarımızdan vaz geçeceğiz.
ABD’nin ve Batının Kürdistan kurma iradesi öyle güçlü ki, Türkiye’yi gözden çıkardığı görülüyor. Haçlı anlayışı bizi Asya’nın steplerine sürmek istiyorlar. Nasılsa Balkanlardan çıkardılar.
Sadece bu değil, ABD’nin İran’a kaşı girişeceği savaşta da ABD’nin yanında yer almamızı istiyor. Zaten emperyalizmin “ya bana teslim olursun ya da bana düşman”, “ya bendensin ya düşman” anlayışı, bize bir seçenek bırakmıyor.
Bu durumda Kurutuluş Savaşında yaptığımız gibi, yeniden Rusya ve Avrasya ülkeleriyle ittifak yapmak zorunda kalacağız.
Direnirsek bizimle beraber direnecek ülkeler ortaya çıkacaktır. Başta İran, Irak ve Rusya yanımızda olabilirler.
İktidara kızıp Rusya’dan savunma sistemleri almayalım diyenlerin akıl tutulması içinde olduğuna inanıyorum. Bu iktidar meselesi değil ülke insanının savunma meselesidir.
24 Mayıs 2019, bulentesinoglu@mail.com