MUHTELİF NİYAZİ
Hüseyin MÜMTAZ
Bu Niyazi bildiğiniz Niyazi değil, başka tür bir Niyazi.
Fırıldak Niyazi, her davulun önünde oynayan Niyazi, her topun peşinden giden, top yoluna giden Niyazi.
Hikâyemiz 1917 Saint Petersburg’da başlar. Bolşevikler, Menşevikler ve Marksistler Çar’a karşı ayaklanırlar. Çar’ın ordusu soyluların komuta ettiği “Beyaz Ordu”, Marksistlerin ordusu ise “Kızıl Ordu”dur.
Rivayet odur ki, Kızıl Ordu içinde bir de “kıprıslı” (hepsi küçük harf) bulunmaktadır.
İşte o kızıl kıprıslı’nın, şimdiki muhtelif Niyazi’nin büyük, büyük, büyük bir yakını olduğu iddia edilir.
Öyledir ki bilmem kaç nesil sonra ortaya işte o kızıl Niyazi çıkmıştır.
Konu ile ilgili aklımdaki son soru işaretleri de dünkü fotoğrafı görünce ortadan kalktı.
Rum Komünist Partisi AKEL’den AP Adayı olan Güneyli Niyazi, AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu ile birlikte bir Ortodoks kilisesinde paskalya ayinine katılmış.
Böylelikle benim öteden beri ileri sürdüğüm “Kuzey’deki çakma komünistler önce de sonra da illâ ki komünisttir ama güneydekiler önce Rum bile değil, Helen milliyetçisi sonra komünisttir” tezi de bir kere daha doğrulanmış oldu.
Hâttâ bir adım daha; “bizim” goministler, hadi dinsiz demeyelim, dine uzaktırlar ama fotoğrafta görüldüğü gibi Rumlar hem Helenci, hem Ortodokscu, hem de komünisttirler.
Beratlı diyor ki; “Kıbrıslı olacayık dedik, Rumlar reddetti, olamadık… Avrupalı olmaya kalktık, onu da Avrupa madik attı, daha olamadık… Şimdi da yavaş yavaş Ortodoks olmaya kaktık, hayırlısı ile… Katolik olmazsan fayda yok be sör… Avrupa’nın kültürel kodu odur… Ortodoks’u da doğulu sayar… Olmuşken, tam ol…”.
Giriş fazla mı uzun oldu, öyleyse asıl konuya dönelim.
İşte bu kızılcık Niyazi’nin, güneyli olduğu halde seçim propagandasını yoğun bir şekilde kuzeyde yaptığını biliyorsunuz.
Kuzeyli parti, örgüt yöneticileri ile köylerde, kasabalarda.
Ve “dabellâ”ları caddelerde, sokaklarda, otoyollarda.
Kaşkollu sureti devletin televizyonu ve ajanslarında saatlerce canlı yayınlarda.
Kuzeyde bir “devlet” var; devletin anayasası, kanunları, hükümeti, bakanları, kaymakamları, polisi, askeri, hâkimleri var.
Kimse ses çıkar(a)mıyor. Boğaz’da, askerin yanı başında görüntü kirliliği yaratıyor, trafiği tehlikeye atıyor, çıt yok.
Her önüne gelen her istediği sloganı, resmi yol kenarına dikebilir mi?
Herkes sorumluluğu diğerine atıyor, kimi belediye diyor, kimi karayolları diyor, kimi kaymakam diyor.
Sonuçta sabah akşam işe gider ve dönerken herkes görüyor, evine/işine gidip bir bardak soğuk suyunu veya çayını içiyor.
Çok değerli ilim adamları, saygın gazeteciler, çok kıymetli eski asker ve diplomatlar geniş salonlarda, yoğun bir dinleyici kitlesi karşısında devletin varlığı ve geleceği konusunda saatlerce son derece kaliteli konuşmalar yapıp tez ileri sürüyor, seviyeli tartışmalara katkı sunuyorlar.
Taktik ve stratejik fikir beyan ediyorlar. Doğu Akdeniz’i, Ortadoğu’yu, Balkanları, Kafkasları anlatıyorlar.
Ama Boğaz’da, askerin yanıbaşında o “dabellâ” orada duruyor.
“Sökecek babayiğit yok mu?” diyoruz, “Aman ha” diyorlar, “Adamın ekmeğine yağ süreriz, oyu artar”.
Dabellânın altından geçip ağaçların altına mangal yakmaya gidiyorlar.
Şeftali kebabının dibine vurup, çay içiyorlar.
“Ekmeklerine yağ süreriz, ses çıkarmayalım” derken Tavuri ve Çoronik’le başladığımız Nobel adaylarımıza Gamini’ciler de ekleniyor.
Biz ses çıkarmayalım, onlar kafamıza çıksınlar.
63’ü, 74’ü yaşayanların hepsi birden mevta mı oldu, kimse kalmadı mı diye düşünüyor, etrafıma bakıyorum.
“Aman ha” diyorlar, “Ta Edirne’den filan gelmeye kalkma, Niyazi’nin işine gelir, oyu artar, otur oturduğun yerde”.
(Ama 74’de Edirne’den çıkıp gelmiştik!)
Dabellânın altından geçip eve gidip televizyonda “Âlemin Efendisi”ni seyrediyorlar.
Bir başınız kaldırıp etrafınıza bakın, muhtelif Niyazi’lerden hangisini göreceksiniz?
Ya siz? Siz ne tür bir Niyazi’siniz?
Andros’u bilmem ama Ortodoks Kilisesi’nden çıkan Kızılcık Niyazi, seçimden önceki son Cuma, Selimiye’de secdeye varırsa arkasında saf tutacak mısınız?
Aman ha, tutmazsanız hatırım kalır, sonra oyu azalır.
Bir yanıt yazın