Her yanı eşkıya sardı.
Eşkıya dağlardan kentlere indi.
Her geçen gün sayıları daha da artıyor…
Çoğalıyorlar. Kum gibi…
Sandık kurullarını basıyorlar. Görevlileri dövmeye, korkutmaya çalışıyorlar… Gözdağı veriyorlar…
Atatürk heykellerine saldırıyorlar.
Atatürk’e, Cumhuriyete saldırıyorlar…
Tüm dünyanın hayran olduğu Mustafa Kemal Atatürk’e kin kusuyorlar, pis salyalarını akıtıyorlar.
Her geçen gün biraz daha pervasız ve çılgın oluyorlar.
Caddelerde, sokaklarda, otobüslerde, trenlerde, her yerde onlar…
Allah’ı, peygamberi, dini dillerinden düşürmüyorlar ama en kutsal bir mekânda, şehit cenazelerinin önünde CHP lideri Kılıçdaroğlu’na saldırıyorlar.
Yumruklar, tekmeler birbirini kovalıyor. Darp ediyorlar.
Makam arabasını taşlıyorlar.
Hem de bakanların, milletvekillerinin, emniyet müdürlerinin gözü önünde yapıyorlar bu işi…
Bu bir saldırı değil, linç girişimidir.
Bu bir cinayet, katletme girişimidir…
Taşları bağlamışlar, cani salıvermişler.
Ankara Çubuk’ta ikinci Madımak olayı yaşandı.
Provokatör gruptan bir kişi “Yakın o evi yakın” diye slogan atıyor ve Kılıçdaroğlu’nun kaldığı evi hedef gösteriyordu…
Köy muhtarı Halil Kökmen, olayın dışarıdan gelenler tarafından kışkırtıldığını belirterek “İlk slogan atanın iki tane bayan” olduğu söyleniyor. Halk da galeyana gelmiş…
“Osman Sarıgün milliyetçi biri. Psikolojik sorunları da var. Bu yüzden saldırganca davranmış” dedi.
Bu saldırılar devam ederken, Milli Savunma Bakanı Akar, çevrede toplanan gruba sakin olmaları çağrısında bulundu ver onlara “Değerli arkadaşlarım mesajlarınızı verdiniz, tepkilerinizi gösterdiniz, şimdi sükûnetle burayı boşaltıyoruz” dedi.
Ana muhalefet partisi liderine yapılan linç girişimi Bakan tarafından bir “Mesaj” olarak algılanılıyor ve topluluğun orayı terk etmesi isteniyordu.
Ama bu kaos, karmaşa, saldırı ortamı bir anda, kendiliğinden ortaya çıkmadı.
Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi zaten. Halk daha önceki yıllarda düşman kamplara bölünmüş, Toplumun bir kesimini bir başka kesime hedef olarak göstermişlerdi.
Sürekli silahlanmadan, saldırıdan söz ediyorlardı.
Türk milletini “illet – zillet ittifakı” diye iki parçaya ayırmışlardı.
Antalya konuşmalarında MHP başkanı cihat çağrıları yapıyordu.
İçişleri Bakanı “CHP’li başkanları şehit cenazelerine almayın” talimatı göndermişti valiliklere…
Sonunda gele geldik, muhalefet liderlerinin saldırıya uğradığı bu felaket ortamına. Ama hâlâ bazı politikacılarda ses yok. Sanki yapılanları onaylıyorlar gibi bir tavır takınmışlar.
Bazıları da ipe sapa gelmez, abuk sabuk yorumlar yapıyor.
Egemen güçler, zorba yöntemlerle kendi hukukunu oluşturma mücadelesi veriyorlar.
Türkiye şu anda hukuk devleti olmaktan çıkmış, korku devleti haline dönüştürülmüştür.
Gülen’in okullarından, vakıflarından, eğitim kurularından yetişen dünün çocuk öğrencileri bugünün savcısı, yargıcı, kaymakamı, valisi, avukatı olarak karşımıza çıkmakta ve gözünü budaktan esirgemeden kendilerine verilen görevleri bir kurşun asker gibi yerine getirmektedirler.
Bazı çevreler de onlara yeşil ışık yakmaktadırlar.
Kılıçdaroğlu’na saldıranlara verilecek cezayı şimdi merakla bekliyoruz…
Tabi dağ fare de doğurabilir…
Denetimli olarak serbest de kalabilirler.
Yaşayıp göreceğiz…
Ama bizim vereceğimiz tek hüküm şudur:
Günü geldiğinde tüm haksızlar, hukuksuzlar, yasaları paspas gibi çiğneyenler yargılanacaklardır.
Hem de Mahkeme-i Kübra’ya kalmadan yargılanacaklardır…
Yani, bu dünyada yaptıklarının hesabını yine dünyada vereceklerdir…