MADURO, CAN DOSTLARI, ERDOĞAN VE ZAVALLI DÜNYA

Venezüela Devlet Başkanı ve Birleşik Sosyalist Parti lideri Nicolas Maduro, Washington’un artan baskısına karşı Orta Doğu’dan destek alıyor.
Türkiye’de Erdoğan, Suriye’de Devlet Başkanı B. Esad, Lübnan’da Hizbullah ve İran rejimiyle kapsamlı ekonomik ve siyasi bağlar kuruyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Maduro’nun Amerika’nın arka bahçesine Washington ile sorunlu ülkeleri taşımasından rahatsızlık duyuyor.
 
*
ABD Dışişleri’nin korkusu, Erdoğan- Esad- Hizbullah ittifakının arkasında gizlenen şeyin İran olmasıdır.
Tahran’ın açık hedefinin; 
Venezüela rejimini güçlendirmek,
Batı yarımkürede ABD karşıtı hissiyatı arttırmak,
Belki ABD’ de Trump yönetiminin reddedilmesi ardından ekonomik yaptırımların acısını hafifletmek, 
Bunun için Maduro rejiminin Hizbullah’ın yasadışı uyuşturucu ticaretinden fon aklamak için kullanılması olasılığı olduğuna inanılıyor.  
İran, Erdoğan, Esad ve Hizbullah öncelikle kendi bölgelerindeki gelişmelerle ilgilenmeye devam etseler de,
Washington’un  arka bahçesindeki gücünü baltalamak istedikleri korkusu temelsiz sayılmıyor…
 
*
Uzmanlar Washington’un savaşçı politikalarının; 
ABD’nin baskısına direnme gereği dışında, 
Ortak noktaları çok az olan rejimleri bir araya getirdiğine, 
Rusya ile Çin arasında genişleyen bir itirazda bulunma hali oluşturduğuna,
Amerikan güvenliğini zayıflatarak ciddi bir tehlikeye yol açtığına dikkat çekiyor.
 
*
Venezüela’nın Orta Doğu’da Amerika karşıtı fraksiyonlarla geliştirmekte olduğu ilişkiler,
Amerika’nın heterojen rakipler arasındaki işbirliği konusunda ilk kez endişelendiği bir durum değildir.
 
*
Mesela İran ve Kuzey Kore arasında nükleer ve balistik  füze teknolojisi üzerindeki işbirliği hâlâ potansiyel bir tehlike oluşturuyor.
Bu yüzden Washington, tutkuyla  İran ve Kuzey Kore’yi zayıflatıyor ve izole ediyor.
Bu iki ülkenin ideolojik, politik, coğrafi veya ekonomik olarak hiçbir ortak yanı yoktur.
Biri  hanedan Stalinizmine dayanan tuhaf bir Doğu Asya rejimidir, diğeri gerici bir Orta Doğu Müslüman teokrasisidir.
Sınırsız ABD düşmanlığının sağladığı teşvik olmadan, Tahran ve Pyongyang’ın müttefik olacağına inanmak mümkün değildir.
Ancak Washington’un her iki rejime yönelik nükleer karşıtı politikası ve ardından gelen acımasız ekonomik yaptırımlar;
İki ülke arasında fiili bir ittifak kurmaya yardımcı olmuş görünüyor…  
 
*
İran ve Kuzey Koreli liderler, ABD’nin ülkelerinden herhangi birine yönelik zorla kabul edilebilir bir rejim değişikliğinden caydırmak için,
En iyi yolun kendi nükleer ve füze programlarını güçlendirmede işbirliği yapmak olduğuna inanıyor…  
 
*
ABD siyasetinin İran ve Kuzey Kore’yi bir müttefik olarak bir araya getirmesinin en endişe verici ve potansiyel ölümcül sonucu;
Rusya ve Çin arasındaki derinleşen ilişkidir.
Washington’un Güney Çin Denizi’ndeki özgürlük  devriyeleri, bu bölge ve çevresinde geniş çapta toprak iddiaları alan Pekin’i kızdırıyor.
Çin protestoları hem sayısal hem de yoğunlukça giderek artıyor.
Pekin’in Tayvan’a karşı agresif duruşu ve Washington’un adanın fiili bağımsızlığına olan desteğinin artması nedeniyle de ikili ilişkiler kötüleşiyor.
ABD ve Çin arasındaki süregelen ticaret savaşı da gelişen bu düşmanlığa katkıda bulunuyor.
Çin,  Amerikan’ın Doğu Asya’daki  statüsünü  baltalamak için yollar arıyor…
 
*
Rusya’nın ABD’ye yönelik şikayetleri daha da belirgindir.
NATO’nun Rusya Federasyonu’nun sınırlarına genişlemesi,
Washington’un Balkanlar ve Orta Doğu’daki Rus çıkarlarını daraltması,
Kırım’in ilhak edilmesine yanıt olarak ekonomik yaptırımların dayatılması,
Trump yönetiminin Orta Nükleer Kuvvetler anlaşmasından çekilmesi, 
ABD’nin Ukrayna’ya silah satışı yeni bir soğuk savaşa yol açmıştır.
Bu yüzden Rusya, Çin ile diplomatik, ekonomik ve hatta askeri işbirliğini artırmak için harekete geçmiş,
Pekin ve Moskova , Washington’un seçeneklerini karmaşıklaştıran bir dizi konuda  politikaları koordine ediyor gibi görünüm sergiliyorlar…
 
*
Oluşan birden fazla ABD düşmanı “büyük bir birleşim” teşkil ediyor.
Hem Rusya hem de Çin, Venezüela ile ekonomik ilişkilerini arttırıyor.
Rusya Maduro rejimi ile askeri katılımını da arttırıyor.
Mart’ta Moskova , yaklaşık 100 askeri personel ile birlikte nükleer silahlı iki bombardıman uçağını Venezüela’ya gönderdi .
Rusya şimdi Washington’a tehditkar söyleminin ışığında Venezüella’nın hava savunma sistemini onarıyor.
Başkan Trump bu gelişmeye sert tepki veriyor…
 
*
Suriye’de düzen kurma iddiası bugün Esad’ın rejim güçlerinin elindedir.
Bu gücün karşısında Venezüela’nın bir diğer ortağı Türkiye gibi savaşın bir mağlubu da yer alıyor. 
ABD’nin askeri gücünü bölgeden çekmenin öncesinde  Birleşik Krallık ve Fransa’yı Kuzey Suriye’ye yerleştirmiş ve bir koridor oluşturmuştur.
Bu koridorda Suriye’nin zengin hidrokarbon kaynakları Doğu Akdeniz kaynaklarıyla aynı düzlemde düşünülüyor.
Türkiye ise Suriye Devleti topraklarındaki bu koridorda İsrail’in vekil gücü Kürtlerin himayesinde,
Ama uluslararası hukukun garantisinde bir şirketler devletinin bağlı olacağı Suriye Federasyonuna;
Hem Esad’ı hem de  Kürtleri dışlamak kaydıyla  ortak olmaya çalışıyor…
 
*
Bu yüzden Suriye’de  yeni düzeninin kurabilmesi için muhalif güçlerin ve bunlar vasıtasıyla  Suriye’ye müdahale eden devletlerin denklemden çıkarılması gerekiyor.
Oysa İdlib’deki vekil güçlerin askeri yolla, Fırat’ın doğusundaki vekil gücün ise siyasi yolla tasfiye edilememesi;
Savaş şartlarının sürmesine ve Türkiye’nin cephede kalmasına neden oluyor.
 
Bir tarafta ABD-Avrupa-İsrail ekseni,
Diğer tarafta Türkiye-Katar ekseni ama hepsi İran- Suriye karşıtlığına ortaklık yapıyor.
Rusya ise çelişkileri derinleştirirken, Türkiye’yi  askeri endüstrisi için yanında tutuyor.
Türkiye’nin garantörlüğünde İdlib, Fırat kalkanı ve Zeytin Dalı bölgeleri ile ABD’ nin garantörlüğünde Fırat’ın doğusu birbirini besleyen bir çatışma dengesi oluşturmuştur. 
Böylece Washington, şimdi Rusya’nın Venezuela, Türkiye ve İran liderliğindeki koalisyonla karşı karşıya bulunuyor.
 
*
Tarihsel olarak zayıf rakipler ABD gibi bir güçle karşı karşıya kaldıklarında bir seçim ile karşı karşıya kalırlar.
Bazı çok zayıf ulusların bağımlı statülerini kabul etmekten başka çareleri yoktur.
Orta büyüklükteki güçlerin çoğu ise meydan okuma yolunu seçerler.   
Bunun için farklılıklardan bağımsız olarak yararlı olabilecek  bir müttefik bulma eğiliminde olurlar.
Ne ki, algılanan tehdit yeterince büyük olduğunda bu anlayış kaçınılmaz olarak çöker.
Buna en iyi örnek;  ABD ve İngiltere’nin, II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sını yenmek için totaliter Sovyetler Birliği ile Büyük İttifak’ı kurmasıdır.
 
*
Bugün ABD’nin yoğun bir şekilde taahhüt ettiği Küresel Liberal Sistemde;
Maduro’nun yarı-komünist rejimi ile Esad’ın laik hükümeti ve Erdoğan’ın Sünni İslamcılığı karışımı,
İran ile Kuzey Kore arasındaki işbirliğinin ilerlemesi,
Rusya’nın harareti yükselen bu  ülkeleri desteklemesi,
Çin ile daha yakın ekonomik ve askeri bağlantılar kurmaya yönelik politikalarıyla, 
Dünya acımasız bir mücadeleye sahne oluyor…
 
16. 4. 2019

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir