Sözde soykırımı yasa ile tanıyan ülkeler; Fransa, Kıbrıs Cumhuriyeti, Uruguay ve Arjantin’dir. ABD 1915 olaylarını soykırım olarak şimdilik tanımlamıyor ancak ABD’nin 50 eyaletinden 81’i soykırım olarak tanıyor. İran, şah rejimi döneminde soykırımını tanımıştı. 1979 İslam Devrimi’nden sonra İran İslam Cumhuriyeti resmi olarak tanımasa da gayri resmi olarak soykırımı kabul ettiği varsayılıyor. Reuters kaynaklı haritada yasa ve parlamento kararı ile 1915 olaylarını soykırım diye kabul eden ülkeler eksik gösterilmiştir. Haritada Lüksemburg, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Ermenistan ve Vatikan yer almamıştır. Vikipedia’da ise parlamento ve yasa ile kabul eden ülke ayrımı yapmadan 29 ülke aşağıda verilmiştir.
‘
Sözde Ermeni Soykırımını Tanıyan 29 Ülke
Kaynak: Vikipedia
Sözde Ermeni Soykırımı’nı reddeden ülkeler Türkiye’yle birlikte Azerbaycan, İngiltere, Danimarka, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Özbekistan, Arnavutluk Bosna-Hersek, Kosova, Pakistan ve Norveç’tir. İki listede de yer almayan ülkelerin konu hakkında olumlu veya olumsuz resmi kararları yoktur. Filistin Ermeni iddialarını soykırım olarak kabul etmemiştir. Diasporanın 100. yılında Ermeni Haber Ajansı tarafından ‘Ermeni soykırımının 100. yılı’ anısına basılmış pul olarak internette servis edilmiş olan pulu, bir Filistinlinin özel olarak bastırdığı ortaya çıkmıştır.
SBF’den hocam Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Rus ressam Vasily Vereshchagin’in 1871 tarihli “Savaşın Yüceliği” adlı tablosunun Ermeniler tarafından kullanıldığını, bu tabloyu kendisinin Moskova’da ortaya çıkardığını açıklamıştır. Kuru kafa yığınıyla savaşın sadece ölüm getirdiğini vurgulayan bu tabloyu Ermeniler, soykırım iddiasını savunan kitap kapaklarında ve afişlerde kullanmaktadırlar. ABD’de Kaliforniya Üniversitesi (University of California at Los Angeles-UCLA) Ermenilerin etkin olduğu bir üniversitedir. Bu üniversite, Atatürk’ü ayaklarının altında bir kız çocuğu cesediyle poz vermiş olarak gösteren ve üzerine “İnkarın Yüzü” (Face of Denial) yazan dokümanı montajlayarak yayınlamıştır.
Cezayir’in ilk Cumhurbaşkanı Ahmet Bin Bella, Türkiye’nin BM’de Fransa lehine oy kullanması konusunda büyük bir hayal kırıklığına uğradıklarını, Müslüman bir ülkeden beklentilerinin bu olmadığını belirmiştir. Cezayir’in ikinci Cumhurbaşkanı Bumedyen Türkiye’ye dargın olduklarını, Türkiye’nin hep Fransa’nın yanında yer aldığını, üstelik Cezayir’e üç yüz yıl hükmettiğini ama mücadelede kendilerini desteklemediğini açıklamıştır. Cezayir halkı ve devlet adamlarının bilincinde Türkiye’nin BM’deki çekimser ve ret oyları derin izler bırakmıştır. Bu yüzden Türkiye’nin Cezayir ile Turgut Özal zamanına kadar ilişkisi olmamış, Turgut Özal’ın Cezayir ziyareti sırasında yaptığı özür açıklaması sonrasında ilişkiler yumuşamıştır. 5 Şubat 1985 tarihli Milliyet Gazetesi’ndeki yorum şöyledir: “Fransız sömürgeciliğine karşı yıllardır savaşan ve binlerce evladını kaybeden Cezayir’in bağımsızlığı konusunda zamanın Türk Dışişleri’nin bu davranışı sadece Cezayir’de değil, hemen hemen tüm Arap-İslam ülkeleri üzerinde olumsuz bir tepki uyandırmış ; Türkiye bu tepkiler yüzünden uzun yıllar uluslararası görüşmelerde Asya-Afrika ülkelerini karşısında bulmuştu.”
Fransa, 1990-1995 yılları arasında Elyasee Sarayı’nda hazırlanan Ruanda’yla ilgili belgeleri gün ışığına çıkararak soykırım arşivlerini paylaşıma açmakla kendini affettiremez. Cumhurbaşkanı François Mitterand‘a verilen tavsiyeleri de içeren belgeler, araştırmacılar ve soykırımın kurbanları tarafından görülebilecektir. 1994’teki katliamda 100 gün içinde çoğunluğu azınlıktaki Tutsi’ler ve ılımlı Hutu’lardan oluşan 800 binden fazla kişi öldürülmüştür. Soykırım sırasında hatalar yaptığını kabul eden Fransa, Ruanda’nın soykırımcılarla işbirliği yaptığı iddialarını reddetmektedir. Fransa, Ruanda Cumhurbaşkanı Paul Kagame‘nin soykırımda Paris’in doğrudan rolü olduğu iddiası üzerine 20. yıl anma törenlerine katılmaktan vazgeçmiştir.
Emekli Büyükelçi Onur Öymen dış politikadaki son gelişmeleri değerlendirdiği röportajında, “Gelmiş geçmiş hiçbir Türkiye hükümeti döneminde, Ermeni meselesi, Kıbrıs, Kürt sorunu gibi konularda izlediğimiz siyaset büyük devletlerinkiyle örtüşmedi” diyerek bir gerçeğin altını çizmiş ve şu örneği vermiştir: “Geçenlerde Fransa’nın Nice şehrini ziyaret ettim. 24 Nisan vesilesi ile şehrin en büyük kitapçısında Ermeni meselesi ile ilgili kitapları teşhir etmişler. Kitapçının vitrininde sergilenen konu ile ilgili 30 kitabın 29’u Ermeni tezlerini savunan kitaplarken biri de Ermeni yemekleri üzerineydi. Batı’nın Türkiye’ye karşı taraflı bakışını anlatan bir tabloydu. Özellikle Avrupalılar, Türkiye’nin bu konuları onların istediği gibi çözmemizi istiyor. Avrupa ülkelerinde, sağ veya sol bütün siyasi partiler, hükümetlerinin Türkiye’ye uyguladığı siyaset konusunda hemfikirlerdir.”
Perinçek Kararı’na rağmen sözde Ermeni soykırımını kabul eden Avrupa ülkelerinin parlamentolarının soykırım kararlarının geri alınması sağlanmadığı sürece, diğer ülkelerin de Ermeni diasporasının etkisiyle Türkiye aleyhine karar almaya devam etmeleri kaçınılmazdır. Ermeni diasporasının bu etkinlikleri Avrupa’da Türkiye ve Türkler aleyhine hava yaratılmasına katkı sağlar. Buna örnek İngiliz BBC 3 radyosunun Avusturyalı yazar Franz Werfel’in Musa Dağı’nda 40 Gün kitabı hakkındaki 50 dakikalık programıdır.
Program sunucusu Maria Makaronis, soykırımdan kurtulmuş Ermenilerin Musa Dağı’nın tepesinde verdikleri mücadele hakkında gerçek bir hikayenin sunulduğunu, 20’nci yüzyılının en acı romanı olarak görülebileceğini söylemiştir: “Kitap çağdaş tarihin en karanlık sayfalarından birini açıyor; Osmanlı İmparatorluğunun Ermeni vatandaşlarını yok ettiğini anlatıyor.” Kitaba sansür uygulanmasına rağmen, romanın 34 dile çevrildiğini açıklayan Makaronis, Hollywood’da romanı konu alan film çekme girişimlerinin Türkiye’nin baskısı yüzünden başarısız olduğunu söylemiştir.
Kaynak: New York Times, 29 December, 1935
Son Posta, 29 Mayıs 1935 Cumhuriyet, 6 Eylül,1935
1915 yılındaki tehcir emrinin, yaklaşan ölümün soğuk nefesi olduğunu anlayan ve emre uymamaya karar veren Antakya Ermenilerinin direniş ve kaçış hikayesine odaklanan Musa Dağ’da Kırk Gün (Die Vierzig Tage Des Musa Dagh) adlı roman
Werfel’e göre güya “1929 yılının Mart ayında, Şam’da tasarlanmıştır. Bir halı fabrikasında çalışan, sakat kalmış, açlıktan ölmek üzere olan çocukların sefaletini, bir halkın akıl almaz kederini anlatmaktadır.”
1932-1933 yıllarında kaleme alınan roman edebi gücüyle çok satmış, 2016 yılında Türkçeye de çevrilmiştir. Dikkat: Musa Dağda Kırk Gün bir romandır ve kurgudan ibarettir.
Fransa’da olduğu gibi ABD’de de etkili bir Ermeni lobisi vardır. 22 Eylül 2017 tarihinde İstanbul’da Bilgi Üniversitesi tarafından AB-Türkiye İlişkileri konusunda bir Konferans düzenlenmiştir. Konferans; İstanbul Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü, Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) Türkiye Temsilciliği, Türkiye Sosyal, Ekonomik, Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES), KÜYEREL Düşünce Enstitüsü, Bilim Akademisi ve Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) işbirliğiyle gerçekleştirilmiştir. Açılış konuşmalarının ardından AB-Türkiye İlişkilerinin 2017 sonbaharındaki durumu ve perspektifler tartışılmıştır. Konferansa Prof. Dr. Şevket Pamuk (Boğaziçi Üniversitesi), Prof. Dr. Refet Gürkaynak (Bilkent Üniversitesi), Doç. Dr. Lars Nilsson (Avrupa Birliği Komisyonu), Prof. Dr. İlter Turan (İstanbul Bilgi Üniversitesi), Prof. Dr. Ayhan Kaya (İstanbul Bilgi Üniversitesi), Doç. Dr. Nicolas Monceau (Bordeaux Üniversitesi), Prof. Dr. Gencer Özcan (İstanbul Bilgi Üniversitesi), Doç. Dr. Murat Somer (Koç Üniversitesi) ve Doç. Dr. Raffaele Marchetti (LUİSS Üniversitesi) konuşmacı olarak katılmıştır.
Sunumlar bitince katılımcılar merak ettikleri konuları konuşmacılara yöneltmişlerdir. Süre sınırlı olduğu için oturum başkanı takriben 8-9 soru almıştır. Ben de sunum yapan hocalara şu soruyu yönelttim: 19 Ağustos 2017 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin 9 sayfasında yer alan Hedef Avrasya Gümrük Birliği manşeti ile verilen haberde Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Türkiye’nin AB ile olan birlikten ayrılmadan Avrasya Gümrük Birliği’ne dahil olmasını hedeflediklerini belirtmiştir. Pamukkale’de 13 Aralık 2014 tarihinde düzenlenen Serbest Bölgeler Çalıştay’ında yaptığı konuşmada da “Avrasya Gümrük Birliği, Türkiye için vazgeçilmezdir. Biz orada olmak zorundayız. Körfez İşbirliği Teşkilatı içinde olmak zorundayız. Orta Afrika Birliği denen… birliğin içinde yer almak zorundayız” demiştir. Bu durumda Ermenistan gibi Türkiye’yi sözde soykırım yapmakla suçlayan bir ülke ile aynı kuruluşta yer almamız doğru bir tercih midir? GATT/WTO kapsamında Türkiye her iki Gümrük Birliği’nde de olabilir mi? Tüm konuşmacılara bu sorumu yönelttim.
Prof. Dr. Şevket Pamuk (Orhan Pamuk’un kardeşidir) soruya dolaylı cevap vermiştir. Prof. Dr. Asaf Savaş Akat ise sözde Ermeni soykırımını ağzından düşürmeyen Ermenistan ile Türkiye’nin aynı kuruluşta yer almasını mümkün olmadığını söylememden rahatsız olsa gerek ki, beni kınamıştır. Oysa, bir gerçeğin ifade edilmesinin kınanacak bir tarafı yoktur. Beni kınayanlar, bununla yetinmeyip bir adım öteye geçmişler, içlerinden birisi hızını alamayarak 500 bin daha ekleyerek rakamı 2 milyona çıkarmıştır. Bu ifade karşısında acaba bir açık arttırma seansında mıyım hissine kapıldım. Birinin 1,5 rakamını diğeri hemen 2 milyona çıkarmıştır.
Ben üzüntülerimi Asaf Hoca’ya aktardım. Ertesi gün Asaf Hoca aşağıdaki e postayı gönderdi: “Rıdvan Bey, Uzun mesajınıza teşekkür ederim. Sizi üzmek istemezdim. Keşke toplantının geri kalan bölümünü de izleseydiniz. Yemek sırasında size bakındım ama göremedim. Konuşmaya başlarken isminizi söylemediniz, ya da ben duymadım. Neyse, kim olduğunuzu bilmiyordum. İşin ilginç tarafı, Avrasya birliğinin Türkiye için asla AB’ye alternatif olmadığı konusunda sizinle bire bir aynı görüşteyim. Ancak, ekonomik konuların tartışıldığı bir seansta aniden Ermenistan konusunu ortaya atmanızı doğrusu çok yadırgadım. Dolayısı ile müdahale gereği duydum. Soykırım konusundaki görüşlerinizi ilgili ortamlarda savunmak hiç şüphesiz sizin hakkınız. Görüşünüze katılmıyorum ama saygı duyarım. İtirazım dünkü toplantının bunun yeri olmadığını vurgulamak içindi.”
Ben de hocaya şu cevabı verdim: “Sayın Hocam, Hiç ilgisi yok dersek, buzağının altını göremeyiz. AEB’de Ermenistan da var. Bu ülke ve diasporanın sözde Ermeni soykırımını Türkiye’ye kabul ettirmek için uğraştıkları malumunuz. En son Almanya Parlamentosu karar aldı. Avrupa Parlamentosu’nun da 4 kararı halen yürürlükte. ABD’de nerdeyse tanımayan eyalet kalmadı. Ekonomi Bakanı da iki hafta önce buraya girmemizi önerdi. Hürriyet iç sayfalarda bunu manşet haber olarak verdi. Daha öncede aynı görüşü savunmuştu. Bende sözde soykırımı tanıyın diyen bir ülke ile aynı masada nasıl oturacağız anlamında söyledim. Ayrıca, Almanya’daki toplantıya beni yer yok diye almadılar. Bunu yazımda da bahsettim. Demek ki, Türkiye’de de farklı düşünenlere söz hakkı tanınmıyor diye düşündüm ve öğleden sonraki toplantıya katılmadım. Saygılarımla. R. Karluk”
Eylül 2017’de Avrupa Akademisi ve Lepsiushaus Potsdam Üniversitesi Berlin’de Ermeni Soykırımı İçin Avrupa Yaklaşımları (Past in the Present European Approaches to the Armenian Genocide) konulu bir Çalıştay düzenlemiştir. Ermeni-Türk Çalışmaları Atölyesi (Workshop on Armenian-Turkish Scholarship: WATS) toplantılarına sözde Ermeni soykırımını onaylayan akademisyenler katılmaktadır. Çalıştay’a aksi düşüncede olan biri olarak ben de katılmak istedim ama kabul edilmedim. Gerekçe ise çok komikti: Yer darlığı. Bana gönderilen cevap şöyledir: “[WATS 2017- Past in the Present: European Approaches to the Armenian Genocide] Registration Roy Knocke [[email protected]] 05 Eylül 2017 Salı 10:2 Dear Sir or Madam, Unfortunately, due to some space problems and therefore limited number of participants, the WATS-organizing committee cannot enable your registration. We apologize for the inconvenience and refer to the video captured presentations of the panels. Kind regards, Roy Knocke, Wissenschaftlicher Mitarbeiter Lepsiushaus Potsdam,Große Weinmeisterstraße 45 14469 Potsdam, Telefon: 0331 – 58164511 und 0176 – 76527624Fax: 0331 – 58164519, Email: [email protected] Web: http://www.lepsiushaus-potsdam.de/index.php?page=roy-knocke.”
Bu kapsamda Başbakan Binali Yıldırım ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a 15 Eylül 2017 tarihinde yazılan, “Workshop on Armenian Turkish Scholarship: WATS” Çalıştay’ına katılanları aklayan ve Türkiye’yi eleştiri yağmuruna tutan şikayet dolu mektup, ABD’den kendilerine gönderilmiştir: “September 15, 2017 Prime Minister Binali Yıldırım Office of the Prime Minister Başbakanlık 06573 Ankara Turkey H.E. Recep Tayyip Erdoğan President of the Republic of Turkey T.C. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği 06689 Çankaya, Ankara Turkey Dear Prime Minister Yıldırım and President Erdoğan: We write on behalf of the Middle East Studies Association (MESA) of North America and its Committee on Academic Freedom to express our deep concern about the Council of Higher Education’s (YÖK) steps to prevent scholars based in Turkey from participating in a conference in Berlin entitled “Past in the Present: European Approaches to the Armenian Genocide.” We consider this action to be an assault on the academic freedom of scholars in Turkey and a disturbing new instance of a broader trend of stifling scholarship on topics deemed taboo by your government. MESA was founded in 1966 to promote scholarship and teaching on the Middle East and North Africa. The preeminent organization in the field, the Association publishes the International Journal of Middle East Studies and has nearly 3000 members worldwide. MESA is committed to ensuring academic freedom and freedom of expression, both within the region and in connection with the study of the region in North America and elsewhere. The Workshop on Armenian Turkish Scholarship (WATS) is an academic workshop series that was founded by the University of Michigan in 2000 as the “first forum where Turkish, Armenian and other historians could conduct an informed debate” relating to the controversy surrounding the relocation of Ottoman Armenians during World War One. The latest workshop in this series is scheduled to take place on 15-18 September at the European Academy Berlin and is being co-organized by the University of Michigan, USC Dornsife Institute of Armenian Studies and Lepsiushaus Potsdam, under the auspices of Dr. Martina Münch, Minister for Science, Research and Culture of the State of Brandenburg. The topic of the conference has come under sustained attack by ultra-nationalist political leaders in Turkey. Doğu Perinçek, the head of the ultra-nationalist “Vatan Partisi,” and a long-time denier of the Armenian Genocide in the international arena, declared that the conference will “serve imperialism and the interests of Kurdistan,” the latter of which he has termed “the second Israel.” Following Perinçek’s denunciation of the workshop, the event was targeted in a broad campaign by right wing, nationalist and pro-government media in Turkey. Perinçek has threatened to go to Berlin on 14 September, to join the workshop, provide his own “presentation”
Re: Workshop on Armenian Turkish Scholarship (WATS) Page 2 September 15, 2017 (despite not being an invited participant) on what he deems to be the “truth” of the events of 1915. As part of his broader campaign against the conference, Perinçek brought the topic and list of participants to the attention of YÖK, which subsequently rescinded permission for Turkey-based academics to travel to the conference. In line with this policy, Dr. Murat Cankara, who is on the faculty at the Ankara Social Sciences University, was subjected to a travel ban preventing him from participating in the conference. In addition, ultra-nationalist Turkish diaspora organizations, in apparent coordination with Perinçek’s party, have mobilized against the conference and are threatening a show of force at the Lepsuishaus, the main organizer of the event in Germany. No doubt, anyone who attends the conference is at risk of being filmed/photographed, blacklisted, and hounded by social media trolls in Turkey. The smear campaign led by the daily Aydınlık, associated with Perinçek and his party, targets the private Koç and Sabancı Universities and accuses especially the latter of treason. The atmosphere of intimidation and threats has grown so alarming that the cancellation of the conference is being considered. We strongly condemn the private and public harassment of academics for their planned participation in this conference and call on YÖK to immediately reverse its policy of preventing academics from traveling from Turkey to attend the conference.
The conduct of independent research and the presentation of research findings at academic meetings are, of course, fundamental to academic freedom. Targeting academics on the grounds that their research findings are not in line with the official government position on a matter of historical significance and banning academics from presenting their findings at conferences are clear violations of academic freedom. Such violations of academic freedom by Turkish authorities are all the more disturbing when considered in light of Turkey’s reputation, until recently, of aspiring to maintain a standard of protection of civil and political rights in keeping with the European Convention of Human Rights. The events surrounding the WATS conference in Berlin represent another depressing instance of your government’s failure to respect basic human rights’ protections under Turkish law despite Turkey’s clear international obligations. As a member state of the Council of Europe and a signatory of the European Convention for the Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms,
Turkey is required to protect freedom of thought, expression and assembly. Turkey is also a signatory to the Universal Declaration of Human Rights, the International Covenant on Civil and Political Rights, and the Final Act of the Conference on Security and Cooperation in Europe (OSCE), all of which protect the rights to freedom of expression and association, which are at the heart of academic freedom.Moreover, the rights being trampled in these actions are enshrined in articles 25-27 of the Turkish Constitution. We urge your government to take all necessary steps to reverse the decision taken by YÖK and restore the right of Turkish academics to travel to the Berlin conference and other international scholarly meetings to present their findings. In the aftermath of the 16 April referendum, your government has an opportunity to restore confidence in its commitment to democratic rights and freedoms by taking steps to protect academic freedom, right to education, freedom of expression and freedom of association. Re: Workshop on Armenian Turkish Scholarship (WATS) Page 3 September 15, 2017 Thank you for your attention to this matter. We look forward to your positive response. Yours sincerely, Beth Baron MESA President Professor, City University of New York Amy W. Newhall MESA Executive Director
cc: İsmail Kahraman, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı (President of the Turkish National Assembly) Abdülhamit Gül, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı (Justice Minister of the Republic of Turkey) Yekta Saraç, Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı (President of the Turkish Higher Education Council) Elena Valenciano, Chair of the European Parliament Subcommittee on Human Rights, Barbara Lochbihler, Vice-Chair of the European Parliament Subcommittee on Human Rights, Monika Kacinskiene, Member of the Cabinet of Federica Mogherini, High Representative of the European Union for Foreign Affairs and Security Policy Johannes Hahn, Commissioner for European Neighborhood Policy and Enlargement Negotiations Nils Muižnieks, Council of Europe Commissioner for Human Rights Kati Piri, Member, Committee on Foreign Affairs, European Parliament Zeid Ra’ad Al Hussein, United Nations High Commissioner for Human Rights David Kaye, United Nations Special Rapporteur on the promotion and protection of the right to freedom of opinion and expression Kishore Singh, United Nations Special Rapporteur on the right to education Serdar Kılıç, Turkish Ambassador to the United States John R. Bass, United States Ambassador to Turkey”
Bu konudaki özel büro notunu paylaşırım: “Sözde soykırım konusunu en iyi bilen milli yazarlarımızdan ve akademisyenlerimizden Rıdvan S. Karluk’un yazısını aşağıda dikkatinize sunarız. Hocamızın ağzına ve kalemine sağlık. Türk üniversitelerinin katkılarıyla Almanya’da düzenlenen sözde Ermeni soykırımı için Avrupa Yaklaşımları Çalıştay’ına ABD’den büyük destek var.” ()
Çalıştay’dan haberdar olunca, Türkiye’den katılacak olanlara biri İngilizce olan iki çalışmamı göndererek görüşlerimi açıkladım, bu konuda objektif olmalarını sağlamak istedim. Bunlardan sadece Ankara’dan katılacak olan öğretim üyesinden cevap gelmiştir. Çalıştay’a sadece “soykırım var” diyenler çağırılmış, karşı görüşü savunanların başvuruları ise kabul edilmemiştir. Çalıştay’ın konuşmacıları arasında bulunan Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Hülya Adak ve Koç Üniversitesi öğretim üyesi Zeynep Türkyılmaz Ermeni Diasporası’na çok yakın isimlerdir.
Avrupa Akademisi ve Lepsiushaus Potsdam Üniversitesi Berlin’de Ermeni Soykırımı İçin Avrupa Yaklaşımları (Past in the Present European Approaches to the Armenian Genocide) konulu bir Çalıştay düzenlemiştir. Türkiye için sözde Ermeni soykırımı önemli bir sorun olmasına rağmen Türk basınında bu konu yer almamıştır. İlk ilanda Çalıştay’ın ev sahiplerinden birisi Sabancı Üniversitesi idi. Türkiye’den diğer katılımcılar ise Koç, Bilgi, Kemerburgaz (Altınbaş), Ankara Sosyal Bilimler Üniversiteleridir. Çalıştay’a Sabancı Üniversitesi’nin katkıda bulunacağı ve ev sahipliği yapacağı anlaşılınca Üniversite, geniş bir kesimden tepki almıştır. Koç Üniversitesi Çalıştay’a katılacak olan akademisyenin işine 6 ay önce son verdiklerini açıklamıştır. Sabancı Üniversitesi ise “Biz ev sahibi değiliz” diyerek işin içinden çıkmış, Çalıştay’ın bilimsel bir çalışma olduğunu, akademisyenlerinin çalışmalarının kısıtlanamayacağını, istedikleri Çalıştay’a katılabileceklerini açıklamıştır.
Michigan Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ronald Grigor Suny, Prof. Dr. Fatma Müge Göçek ve Prof. Dr. Gerard Libaridian’ın katkılarıyla Ermeni-Türk Çalışmaları Atölyesi (Workshop on Armenian-Turkish Scholarship: WATS) ilk defa 2000 yılında düzenlemiştir. Daha sonra 2000-2013 döneminde Şikago (2000), Michigan (2002), Minnessota (2003), Salzburg (2004), New York (2005), Cenova (2008), Kaliforniya (2010) ve Amsterdam’da (2013) yapılmıştır. Bu etkinliklere karşıt görüştekiler alınmamıştır. 9’su, Türkiye’de Ermeni Soykırımı’na Eleştirel Yaklaşımlar: Tarih, Siyaset, Estetik başlığı ile 1-4 Ekim 2015 tarihleri arasında Sabancı Üniversitesi’nin ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Çalıştay’a katılanlara şu öneride bulundum:
“Katılımcı öğretim üyelerinin ve destek veren üniversitelerdeki diğer öğretim üyelerinin bir kitabı okumalarını öneririm: Ohannes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Birşey Yok, Kaynak Yayınları, 2005. Kitap, 1915 yılında Ermeni isyanlarını örgütleyen Taşnak Partisi’nin Başkanı ve 1918 yılında Erivan’da kurulan Ermenistan’ın ilk Başbakanın 1923 yılında partisinin Bükreş’te toplanan kongresine sunduğu rapora dayanmaktadır. Ermenilerin insanlık dışı katliam yaptıkları kitapta yer aldığı için Ermenistan’da yasaklanmış, İngilizce baskıları da Batı kütüphanelerinden toplatılmıştır. Türkiye aleyhine olan bir Çalıştay’da Sabancı gibi dünya sıralamasına giren seçkin bir Türk Üniversitesi’nin adının program afişinde geçmesi hoş olmamıştır.”
Çalıştay’a alınmayan sadece ben değildim. Dr. Ali Söylemezoglu da benim gibi toplantıya alınmayanlardandır. WATS toplantıların en önemli özelliği, Ermeni Soykırımı yoktur diyen karşıt görüştekilerin toplantılara alınmamasıdır. Toplantıyı haber alınca katılım başvurusunda bulundum ama hayal kırıklığına uğradım. Çünkü başvurum reddedildi. Gerekçe ise çok komikti: Yer darlığı. Bana gönderilen cevap aşağıdadır:
“[WATS 2017- Past in the Present:
European Approaches to the Armenian Genocide] Registration Roy Knocke [[email protected]] 05 Eylül 2017 Salı 10:2 Dear Sir or Madam, Unfortunately, due to some space problems and therefore limited number of participants, the WATS-organizing committee cannot enable your registration. We apologize for the inconvenience and refer to the video captured presentations of the panels.
Kind regards,
Roy Knocke,
Wissenschaftlicher Mitarbeiter Lepsiushaus Potsdam,Große Weinmeisterstraße 45 14469 Potsdam,
Telefon: 0331 – 58164511 und 0176 – 76527624
Fax: 0331 – 58164519,
Email: [email protected]
Web: .”
Çalıştay’a katılan Zeynep Türkyılmaz Kaliforniya Üniversitesi’nde (University of California at Los Angeles-UCLA) eğitim almıştır. UCLA, Atatürk’ü, ayaklarının altında bir kız çocuğu cesediyle poz vermiş olarak gösteren ve üzerine İnkarın Yüzü (Face of Denial) yazan dokümanı montajlayarak yayınlayan üniversitedir.
Bir yanıt yazın