YEREL SEÇİMLERİN ARDINDAN TÜRKİYE 

31 Mart yerel seçimleri Erdoğan hükümeti için bir sınavdı.
Erdoğan başkent Ankara’yı, ekonomik metropol İstanbul’u kaybetti.
AKP en güçlü parti olarak kaldı.
Ancak AKP’nin  on yıllarca yönettiği iki ana kentin kaybı Erdoğan’a acı verdi, eleştirmenlerine teşvik oldu.
 
*
Tüm oylar sayılmamasına rağmen, AKP adayı eski Başbakan Binali Yıldırım akşam geç saatlerde aniden kendisini galip ilan etti.   
CHP adayı Ekrem İmamoğlu, 24 Haziran’da CHP’nin yapamadığını yaptı ve hızla tepki verdi.
Partisinin sayımından sonra İstanbul’da kazandığını söyledi.
Rakibi bir kez daha liderliği yakalayamadı…   
Binali Yıldırım’ın “yangından mal kaçırma” telaşı bütün negatif sıfatları haketti.
Önceki seçimlere de leke sürdü.
 
*
Bizzat Erdoğan seçimleri hükümetine referandum yaptı.
Ülke çapında hemen her gün birkaç kampanya gösterisine katıldı.
Çok ağır bir söylemle seçimleri ülkenin bekası için bir mücadele olarak nitelendirdi.
Seçim akşamı partisini galib ilan etti.
Ancak karakteristik olarak özeleştirici olmayan bir şekilde;
“Kazandığımız yerlerde halkımızın kalbini fethettiğimizi ve kaybettiğimiz yerlerde yeterince başarılı olmadığımızı kabul etmeliyiz ” dedi.
 
*
Erdoğan emperyalist tutkularını hiç gizlemedi.
Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit’in 10 Şubat 2018’de ölümünün yüzüncü yılında Yıldız Sarayı’nda düzenlenen anma töreninde,
II. Abdülhamid’i  en önemli vizyoner ve en stratejik görüşlü lider olarak tanıttı.
Türkiye’nin Osmanlının devamı olduğunu, sınırların ve  hükümet biçimlerinin değiştiğini ama özlerin, ruhların ve birçok kurumun aynı olduğunu söyledi.
 
*
Erdoğan siyasi otoritesini evinde büyük ölçüde pekiştirdi. 
Temmuz 2016 darbesinden istifade etti ve devlet başkanı olarak dümende kaldı
Gücünü benzeri görülmemiş biçimde hakimleri, medya kuruluşlarını, gazetecileri, akademisyenleri, askerleri ve STK’ları süpürmek için kullandı.
Sekülerist kurucu Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu laik sistemi değiştirerek, din adamlarına devlet meselelerinde daha fazla söz verdi.
Kendisini Müslüman dünyasının lideri yapmak için  diğer ülkelerdeki Müslümanları kazanmaya çalıştı.
 12 Haziran 2011’de partisinin zaferini kutlayan bir toplantıda  “Saraybosna bugün İstanbul kadar kazandı. Beyrut, İzmir kadar kazandı. Şam, Ankara kadar kazandı. Ramallah, Nablus, Jenin, Batı Şeria ve Kudüs, Diyarbakır kadar kazandı” dedi…  
 
*
Şimdi 31 Mart yerel seçimleri geride kalırken, piyasalar dikkatlerini;
Türkiye’de oluşacak siyasi ortama, ABD-Türkiye ve AB-Türkiye ilişkilerinde yaşanabilecek muhtemel gelişmelere çevirdi.
 
*
Erdoğan, 22 Mart’ta Golan Tepeleri’ndeki İsrail egemenliğini ABD yönetiminin resmen tanımasını sert bir dille eleştirmişti.
Bunun ardından döviz kurlarında yaşanan büyük dalgalanma, Türkiye ekonomisinin geleceği hakkında endişeleri artırmıştı.
Merkez Bankası’nın swap kararı döviz kurundaki artışı geçici olarak frenlemede başarılı olsa da,
Türk ekonomisinin karşı karşıya olduğu yapısal sorunlar,
Özel sektörün büyük miktardaki dış borcu,
Hükümetin yerel seçimler sonrasında atmayı planladığı adımların önemini artırıyor…
Dikkatler  Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 8 Nisan’da açıklayacağı yol haritasına çevrilmiş bulunuyor.  
 
*
Erdoğan’ın PKK’nın uzantısı olduğu gerekçesiyle terör örgütü olarak gördüğü, ABD’nin ise müttefik olarak tanımladığı YPG,
Ankara-Washington hattında gerilime yol açan en önemli gündem maddesidir.
Erdoğan, Suriye’nin kuzeyinden YPG’nin tasfiyesini ve kendi kontrolü altında bir güvenli bölge inşa etmeyi istiyor.
YPG’yi IŞİD’in tasfiye edilmesinde en etkin güç olarak gören ABD;
Erdoğan’dan bu güce zarar verecek herhangi bir askeri hamle yapılmayacağı yönünde güvence istiyor.
ABD Başkanı Donald Trump, askerlerini Suriye’den çekme kararını açıkladığı süreçte,
 “Türkiye Kürtleri vurmaya kalkarsa ekonomik olarak onları mahvederiz” ifadelerine yer verdiği bir açıklama yapmış, bu ifadeleri büyük tartışmalara yol açmıştı…
 
*
Erdoğan’ın Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi alma planı, ABD başta olmak üzere Türkiye’nin tüm Batılı müttefikleri tarafından da eleştiriliyor.
Bu girişimin NATO’ya ve müttefiklik ilişkilerine zarar vereceği belirtiliyor.
ABD yönetimi, Erdoğan hükümetinin S-400 alımından vazgeçmesini istiyor.
Aksi takdirde Türkiye’nin NATO’nun ortak hava savunma sisteminin dışında kalabileceği uyarısında bulunuyor.  
Konunun gelecek hafta ABD’de yapılacak NATO dışişleri bakanları toplantısında gündeme gelmesi bekleniyor.
  
*
Türkiye ekonomisini etkileyen bir diğer dış politika başlığı da;
Başkan Trump’ın İran ile nükleer anlaşmadan çekilme kararından sonra devreye soktuğu İran yaptırımlarıdır.
Enerjide bütünüyle dışa bağımlı olan Türkiye için İran önemli bir tedarikçi ülkedir.
ABD’nin altı aylığına yaptırımlardan muaf tuttuğu ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor.
Ancak muafiyet süresi eğer uzatılmazsa Mayıs ayında doluyor.
Geçen hafta aralarında Türkiye’den bir şirketin de olduğu firmalara ve kişilere yaptırım kararı alan ABD yönetimi;
Ankara’ya “yaptırımlar agresif bir şekilde uygulanmalı” mesajını verdi.
ABD’nin bu konuda Erdoğan üzerindeki baskısını artırabileceği belirtiliyor…
 
*
Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya Akdeniz altından yapılacak boru hattından gönderilmesiyle ilgili işbirliği anlaşmasını imzalamasıyla birlikte,
Bölge ilerideki zorlukları ve artan tehlikeleriyle ön plana çıkmıştır.
Artık Suriye ve Doğu Akdeniz  bölgesinin jeopolitiği birlikte anılıyor.
Bunun için Erdoğan’ın bölgesinde  güce dönük ve zorlayıcı diplomasiye dayanan taktik anlayışından vazgeçmesi,
Tutarlı bir strateji izleyebilmek için Doğu Akdeniz, Ege Denizi ve Suriye’nin ayrı bir alt sistem statüsüne yükseltilmesini müzakere etmesi,
Ve transatlantik işleyişin derinleşmesinde bölgede  yapıcı bir rol oynaması  gerekiyor. 
 
Mart’ta Avrupa Parlamentosu’nun genel kurulunda, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki;
Katılım müzakerelerinin askıya alınması önerisinde bulunan kararın kabul edilmesi, 
Türkiye-AB ilişkilerinin etkin bir ortaklık temelinde yeniden tanımlanmasının istenmesi,
Erdoğan’ın bir diğer handikapıdır.  
Kararın gerekçesini Türkiye’nin son anayasa değişikliğiyle yürürlüğe aldığı;
Ama Hukukun üstünlüğü: İnsan hakları ve azınlıklara saygı: Kadına şiddet: Demokrasiyi garanti altına alan kurumsal istikrarın,
İşleyen bir pazar ekonomisi: Avrupa Birliği’nin siyasi, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına bağlılık esaslarının yerine getirilmesinin mümkün olamayacağı iddiası oluşturdu.
Erdoğan’ın önemli dış ticaret ortakları olan Avrupalı ülkelerle ilişkileri zorlu bir süreçten geçmeye devam ediyor.
 
*
Listeyi çok uzatmak mümkündür.
31 Mart yerel seçimleri muazzam bir siyasi gerilim yaratmış bulunuyor.
Erdoğan’ı hemen her alanda keskin u dönüşleri bekliyor.
Bu mümkün değildir.
Bu gerilimden Türkiye’yi düzlüğe çıkarmanın biricik yolunun tam bir “Ulusal Birlik”ten geçtiğini  kaydetmek gerekiyor.
 
1.4.2019
31 Mart yerel seçimleri Erdoğan hükümeti için bir sınavdı.
Erdoğan başkent Ankara'yı, ekonomik metropol İstanbul'u kaybetti.
AKP en güçlü parti olarak kaldı.
Ancak AKP'nin  on yıllarca yönettiği iki ana kentin kaybı Erdoğan'a acı verdi, eleştirmenlerine teşvik oldu.
 
*
Tüm oylar sayılmamasına rağmen, AKP adayı eski Başbakan Binali Yıldırım akşam geç saatlerde aniden kendisini galip ilan etti.   
CHP adayı Ekrem İmamoğlu, 24 Haziran'da CHP'nin yapamadığını yaptı ve hızla tepki verdi.
Partisinin sayımından sonra İstanbul'da kazandığını söyledi.
Rakibi bir kez daha liderliği yakalayamadı...   
Binali Yıldırım'ın "yangından mal kaçırma" telaşı bütün negatif sıfatları haketti.
Önceki seçimlere de leke sürdü.
 
*
Bizzat Erdoğan seçimleri hükümetine referandum yaptı.
Ülke çapında hemen her gün birkaç kampanya gösterisine katıldı.
Çok ağır bir söylemle seçimleri ülkenin bekası için bir mücadele olarak nitelendirdi.
Seçim akşamı partisini galib ilan etti.
Ancak karakteristik olarak özeleştirici olmayan bir şekilde;
"Kazandığımız yerlerde halkımızın kalbini fethettiğimizi ve kaybettiğimiz yerlerde yeterince başarılı olmadığımızı kabul etmeliyiz " dedi.
 
*
Erdoğan emperyalist tutkularını hiç gizlemedi.
Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit'in 10 Şubat 2018'de ölümünün yüzüncü yılında Yıldız Sarayı'nda düzenlenen anma töreninde,
II. Abdülhamid'i  en önemli vizyoner ve en stratejik görüşlü lider olarak tanıttı.
Türkiye'nin Osmanlının devamı olduğunu, sınırların ve  hükümet biçimlerinin değiştiğini ama özlerin, ruhların ve birçok kurumun aynı olduğunu söyledi.
 
*
Erdoğan siyasi otoritesini evinde büyük ölçüde pekiştirdi. 
Temmuz 2016 darbesinden istifade etti ve devlet başkanı olarak dümende kaldı
Gücünü benzeri görülmemiş biçimde hakimleri, medya kuruluşlarını, gazetecileri, akademisyenleri, askerleri ve STK'ları süpürmek için kullandı.
Sekülerist kurucu Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya koyduğu laik sistemi değiştirerek, din adamlarına devlet meselelerinde daha fazla söz verdi.
Kendisini Müslüman dünyasının lideri yapmak için  diğer ülkelerdeki Müslümanları kazanmaya çalıştı.
 12 Haziran 2011'de partisinin zaferini kutlayan bir toplantıda  "Saraybosna bugün İstanbul kadar kazandı. Beyrut, İzmir kadar kazandı. Şam, Ankara kadar kazandı. Ramallah, Nablus, Jenin, Batı Şeria ve Kudüs, Diyarbakır kadar kazandı" dedi...  
 
*
Şimdi 31 Mart yerel seçimleri geride kalırken, piyasalar dikkatlerini;
Türkiye'de oluşacak siyasi ortama, ABD-Türkiye ve AB-Türkiye ilişkilerinde yaşanabilecek muhtemel gelişmelere çevirdi.
 
*
Erdoğan, 22 Mart'ta Golan Tepeleri'ndeki İsrail egemenliğini ABD yönetiminin resmen tanımasını sert bir dille eleştirmişti.
Bunun ardından döviz kurlarında yaşanan büyük dalgalanma, Türkiye ekonomisinin geleceği hakkında endişeleri artırmıştı.
Merkez Bankası'nın swap kararı döviz kurundaki artışı geçici olarak frenlemede başarılı olsa da,
Türk ekonomisinin karşı karşıya olduğu yapısal sorunlar,
Özel sektörün büyük miktardaki dış borcu,
Hükümetin yerel seçimler sonrasında atmayı planladığı adımların önemini artırıyor...
Dikkatler  Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın 8 Nisan'da açıklayacağı yol haritasına çevrilmiş bulunuyor.  
 
*
Erdoğan'ın PKK'nın uzantısı olduğu gerekçesiyle terör örgütü olarak gördüğü, ABD'nin ise müttefik olarak tanımladığı YPG,
Ankara-Washington hattında gerilime yol açan en önemli gündem maddesidir.
Erdoğan, Suriye'nin kuzeyinden YPG'nin tasfiyesini ve kendi kontrolü altında bir güvenli bölge inşa etmeyi istiyor.
YPG'yi IŞİD'in tasfiye edilmesinde en etkin güç olarak gören ABD;
Erdoğan'dan bu güce zarar verecek herhangi bir askeri hamle yapılmayacağı yönünde güvence istiyor.
ABD Başkanı Donald Trump, askerlerini Suriye'den çekme kararını açıkladığı süreçte,
 "Türkiye Kürtleri vurmaya kalkarsa ekonomik olarak onları mahvederiz" ifadelerine yer verdiği bir açıklama yapmış, bu ifadeleri büyük tartışmalara yol açmıştı...
 
*
Erdoğan'ın Rusya'dan S-400 füze savunma sistemi alma planı, ABD başta olmak üzere Türkiye'nin tüm Batılı müttefikleri tarafından da eleştiriliyor.
Bu girişimin NATO'ya ve müttefiklik ilişkilerine zarar vereceği belirtiliyor.
ABD yönetimi, Erdoğan hükümetinin S-400 alımından vazgeçmesini istiyor.
Aksi takdirde Türkiye'nin NATO'nun ortak hava savunma sisteminin dışında kalabileceği uyarısında bulunuyor.  
Konunun gelecek hafta ABD'de yapılacak NATO dışişleri bakanları toplantısında gündeme gelmesi bekleniyor.
  
*
Türkiye ekonomisini etkileyen bir diğer dış politika başlığı da;
Başkan Trump'ın İran ile nükleer anlaşmadan çekilme kararından sonra devreye soktuğu İran yaptırımlarıdır.
Enerjide bütünüyle dışa bağımlı olan Türkiye için İran önemli bir tedarikçi ülkedir.
ABD'nin altı aylığına yaptırımlardan muaf tuttuğu ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor.
Ancak muafiyet süresi eğer uzatılmazsa Mayıs ayında doluyor.
Geçen hafta aralarında Türkiye'den bir şirketin de olduğu firmalara ve kişilere yaptırım kararı alan ABD yönetimi;
Ankara'ya "yaptırımlar agresif bir şekilde uygulanmalı" mesajını verdi.
ABD'nin bu konuda Erdoğan üzerindeki baskısını artırabileceği belirtiliyor...
 
*
Doğu Akdeniz gazının Avrupa'ya Akdeniz altından yapılacak boru hattından gönderilmesiyle ilgili işbirliği anlaşmasını imzalamasıyla birlikte,
Bölge ilerideki zorlukları ve artan tehlikeleriyle ön plana çıkmıştır.
Artık Suriye ve Doğu Akdeniz  bölgesinin jeopolitiği birlikte anılıyor.
Bunun için Erdoğan'ın bölgesinde  güce dönük ve zorlayıcı diplomasiye dayanan taktik anlayışından vazgeçmesi,
Tutarlı bir strateji izleyebilmek için Doğu Akdeniz, Ege Denizi ve Suriye'nin ayrı bir alt sistem statüsüne yükseltilmesini müzakere etmesi,
Ve transatlantik işleyişin derinleşmesinde bölgede  yapıcı bir rol oynaması  gerekiyor. 
 
* 
Mart'ta Avrupa Parlamentosu'nun genel kurulunda, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki;
Katılım müzakerelerinin askıya alınması önerisinde bulunan kararın kabul edilmesi, 
Türkiye-AB ilişkilerinin etkin bir ortaklık temelinde yeniden tanımlanmasının istenmesi,
Erdoğan'ın bir diğer handikapıdır.  
Kararın gerekçesini Türkiye'nin son anayasa değişikliğiyle yürürlüğe aldığı;
Ama Hukukun üstünlüğü: İnsan hakları ve azınlıklara saygı: Kadına şiddet: Demokrasiyi garanti altına alan kurumsal istikrarın,
İşleyen bir pazar ekonomisi: Avrupa Birliği'nin siyasi, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına bağlılık esaslarının yerine getirilmesinin mümkün olamayacağı iddiası oluşturdu.
Erdoğan'ın önemli dış ticaret ortakları olan Avrupalı ülkelerle ilişkileri zorlu bir süreçten geçmeye devam ediyor.
 
*
Listeyi çok uzatmak mümkündür.
31 Mart yerel seçimleri muazzam bir siyasi gerilim yaratmış bulunuyor.
Erdoğan'ı hemen her alanda keskin u dönüşleri bekliyor.
Bu mümkün değildir.
Bu gerilimden Türkiye'yi düzlüğe çıkarmanın biricik yolunun tam bir "Ulusal Birlik"ten geçtiğini  kaydetmek gerekiyor.
 
1.4.2019 - ahmet kilicaslan aytar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir