Adil işleyen bir ekonomiyi unuttuk

Adil işleyen bir ekonomiyi unuttuk

Size şöyle bir soru sorsam! Bankayı kurtarmak mı, vatanı kurtarmak mı?

Bu soruya bankayı kurtarmazsak vatanı kurtaramayız, diyen çok sayıda aydın ve iktisatçı ile karşılaşırız. Oysa vatan yoksa, ortadaki banka da sizin bankanız değildir.

Asıl sorduğum soru ise, bir bankayı kurtarmanın ne zamandır bir ülkeyi kurtarmaktan önemli olduğudur.

Hesap etme becerimiz ne zaman gerçeklerden bu kadar koptu?

Cevap; adil işleyen bir ekonomik işleyişi unuttuğumuzdan beri gerçeklerden koptuk.

Küreselleşmeyi bize dayatanlar bize şöyle demişlerdi; Gelecek güç küresel pazarların elinde olacak Öyle de oldu.

2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde, milli gelirin %36’sına %1’lik bir zengin çevre hükmediyordu. 2016 yılına geldiğimizde, bu yüzde birlik kesim, milli gelirin %55’ini alır oldu.

Serbest piyasa ideolojisini eleştirmek hemen hemen yasaklandı. Muhalefet de serbest piyasacı oldu. Şimdi bakmayın Tank Palet’in özelleştirmesine karşı durduğuna, Petkim, İSDEMİR, TÜPRAŞ, Telekom, Tarımı destekleyen kurumlar gibi stratejik kurumlar özelleştirilirken hiç seslerini çıkarmadılar. Oysa o tarihlerde, muhalefetin tabanı özelleştirmelere karşıydı. Bir miting bile yapmadılar.

Birlikte bugünlere geldik. Negatif ulusalcılık geçer akçe oldu. Ulusal pazarlarımız çok uluslu şirketler tarafında ablukaya alındı.

Üretimi değil, parayı finanse etmek için para çabasına düştük. Tüketimi finanse etmek için borçlandık. Borçlandık. Borçlandıkça ahlakımız dip-taban yaptı. Hızımızı alamadık gene borçlandık.

Bu duruma, piyasa ekonomisi ideolojisini savunanlar tarafında getirildik.

Durum bu, lakin Küreselleşme esas itibariyle 2008-2009 Amerikan ekonomik krizinden sonra çöktü. Ulus/milli devletler yeniden önem kazanmasına rağmen, biz hala çok uluslu şirketlerin ağır etki alanında yaşıyoruz.

Düzen partilerinin küreselleşmenin çöktüğünden haberi var mı yok mu bilmiyorum.

Küreselleşmenin bıraktığı iki miras var. Biri ticaretin büyümesi ve fakirlere kalan borç.

Dolayısıyla ticari sözleşmelerin korunması, borçların yönetilmesi ulus devletin omuzlarına yüklenmiştir. Oysa borçların büyük kısmı ticaret sektörünün borçlarıdır.

Küreselleşmenin ilk başladığı yıllarda, ticaretin serbestliğini isteyen egemen çevrelerin ideoloğu Richart Cobden şöyle diyor; (serbest piyasayı engelleyen yasalar), ilahi adaletin hikmetine müdahaledir ve günahkâr insanların hukukunu, doğa hukukunun yerine koymaktır.

Daha az ideolojik daha fazla insani tarafta kalsaydık, zararımız bu kadar büyük olmazdı. Zararlar, keşke yağmalanmış olmakla sınırlı kalsaydı. Eski mallarımızın yerine yenilerini koyardık. Lakin asıl servetimiz ahlakımızdan zarar ettik.

Küreselleşme sürecinde sadece malımız mülkümüz talan edilmedi. Asıl ahlakımız talan edildi.

Küreselleşmenin çöküşünü anlatmaya devam edeceğim.

28 Mart 2019, bulentesinoglu@mail.com

 

 

Adil işleyen bir ekonomiyi unuttuk - bulent esinoglu 1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir