Necdet Buluz
ABD Başkanı Trump, yine İsrail lehine, yine Ortadoğu’yu daha da karıştıracak, Suriye’de başarısız olduğunun itirafı anlamına gelen bir açıklama yaparak gündemin başına oturdu.
Trump açıklamasında İsrail’in 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan beri, 52 yıldır işgal altında tuttuğu, 1981’de tamamını ilhak ettiği Suriye toprağı Golan Tepeleri’nde, İsrail’in egemenliğini tam olarak tanıyacağını açıkladı.
Hiç kuşkusuz bu açıklama bölgede ve dünyada gerilimi daha da artıracaktır. Bu karar, nisan ayında genel seçimlerin yapılacağı İsrail’de, Başbakan Netanyahu için de destek anlamı taşıyor.
Şaşırmadık, çünkü Trump iş başına geldiği günden bugüne kadar İsrail’e en büyük desteği veren Amerikan Başkanı olarak dikkatleri çekiyor. İsrail lobisinin her istediğini yerine getiriyor. Kudüs’ün İsrail’in Başkenti olduğunu duyuran ve ABD elçiliğini buraya taşıyan Amerika İsrail’in Ortadoğu’da daha da genişlemesi konusunda adım atmaktan kaçınmıyor.
İsrail 1981 yılında tek taraflı olarak Golan Tepeleri’ni ilhak ettiğini açıklamıştı. Uluslararası toplum bu kararı tanımadı. Bugün uluslararası platformda İsrail işgali altındaki Suriye toprağı sayılan Golan Tepeleri’nde inşa edilen 30’u aşkın Yahudi yerleşiminde tahminen 20 bin yerleşimci yaşıyor. Bölgede ayrıca 20 bin civarında, çoğu Dürzi mezhebine mensup Suriyeli de yaşıyor.
Golan Tepeleri’nin en yüksek noktasından Suriye’nin güneyi ve 60 kilometre kadar mesafedeki başkent Şam çok rahat gözlemlenebiliyor. İşgalden önce 1948 savaşı ve 1967’deki 6 gün savaşının sonuna kadar bu tepelere egemen olan Suriye, diğer taraftaki İsrail’in kuzey bölgelerini rahatça top ateşine tutuyordu. Tepelerin ele geçirilmesi İsrail’e Suriye’nin askeri hareketlerini kontrol etmek için mükemmel bir mevzi sağlamış oldu.
Şimdi dikkat:
Türkiye, yaşadığımız coğrafyada Rusya ve İran ile üçlü bir ittifak kurmuştu. Bu ittifak karşısında şimdi Amerika, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi yeni bir ittifakla karşımıza geçti. Bu ittifak aynı zamanda Suriye ve Akdeniz’de doğalgaz ve petrol arama çalışmalarında da dikkat çekiyor.
Trump, Kudüs’e ilişkin kararını açıklamadan önce yaptığı gibi, Golan Tepeleri’ne ilişkin kararını açıklamadan önce de, Suudi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere, güçlü ilişkilere sahip olduğu Arap liderleriyle konuyu görüşmüştür.
Hemen bir parantez açalım:
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri çıkarlarını ön planda tutuyor. İktidarda bulunanlar koltuklarını kaybetmemek için Amerika ve müttefiklerinin her istediğini yerine getiriyor. Dikkat edilecek olursa İsrail’e en yakın konumda olmak için adeta birbiri ile yarış ediyorlar.
Filistin sorununda Arap dünyasını ortalarda göremiyoruz.
ABD, bu hamlesiyle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Golan Tepeleri ’ne ilişkin 1981 tarihli, 497 sayılı kararını da, uluslararası hukuku da, ülkelerin bağımsızlığı, bütünlüğü ve egemenliğine saygıyı içeren temel ilkeyi de tanımadığını bir kez daha göstermiş oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu hakkında yaptığı açıklamada Trump’a BM’nin bu kararını anımsattıktan sonra “BM’nin verdiği kararda İsrail’in zerre kadar hükmünün olmadığı var. Golan Tepelerinin takipçisi olacağız” diyerek karara olan itirazları dile getirmişti.
Arap-İsrail anlaşmazlığını çözmek ve Filistin’e barış getirmek için “çok önemli bir proje üzerinde” çalıştığını söyleyen Trump’ın attığı bu son adıma şaşırmadık. Çünkü hem içeride Yahudi lobisinin öneminin farkında hem dışarıda büyük bir dış politika başarısına imza atamayacağını biliyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nca kısa süre önce açıklanan “2018 Yılı İnsan Hakları Raporu” da, Trump’ın son kararına ilişkin ipucu barındırıyor. Raporda, Golan Tepeleri için, önceki yıllarda kullanılan “işgal altındaki” ifadesi değil, “İsrail denetimindeki” ifadesi kullanılmıştı. Bu ifadeler bugün alınan kararın ayak sesleri olarak değerlendirilebilir.
Amerika’nın Ortadoğu’ya, Müslüman ülkelere, mazlum milletlere yönelik saldırganlığını önlemenin yolu etnik, mezhepsel temelli ayrışmalardan değil, bölgesel ittifaklardan, hak, hukuk, eşitlik, adalet temelli dayanışmadan geçebileceğini bir kez daha görmüş oluyoruz.
Bu nedenle Türkiye, Rusya, İran ittifakının bölge için ne kadar hayati bir dayanışma olduğunu bunun için gündeme taşıyoruz.
Bunu her zaman tehlikeli ve tehdit olarak değerlendiren Amerika’nın Türkiye’ye her alanda baskı yapmaya çalışmasının altında da bu üçlü ittifak yatıyor.
Amerika ve İsrail, aynı zamanda İran’ın Suriye ve coğrafyada güçlenmesinden de son derece rahatsız.
Ayrıca, Türkiye’ye de istediklerini yaptırmakta zorlanıyor. Bu nedenle de Türkiye-Amerikan ilişkileri her geçen gün daha da geriliyor.
Eğer, yaşadığımız coğrafyada bölgedeki şekillenmelere düzen verilecekse bunu bölge ülkelerinin aralarında yapması gerekir. Dışarıda bölge ile hiçbir ilgisi olmayan ülkelerin bölgeye egemen olmaya kalkışmaları ortalığı daha da karıştırır.
Konuyu son derece önemsiyoruz. Yazmayı sürdüreceğiz.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com.necdet/buluz