Yeni Zelanda Christchurch saldırısı ardından, tetikçi Brenton Tarrant’ı “anlamaya”, manifestosunu çözmeye ve sebep bulmaya yönelik değerlendirmeler yapıldı.
Ama bu tür değerlendirmeler daha derin ve ürpertici şu gerçeğe değinilmedi.
Tarrant’ın saldırısı, “troll çevrimiçi topluluğunu” ölüm gösterisiyle eğlendirmekle ilgili olduğu için hiçbir zaman şiddetin kendisi değil,
Saldırıyla sahneye çıkarılan, yorumlanan ve internetten yayılan bir katliamın canlı performansıydı..
*
Polis, Tarrant’ın saldırı görüntülerinin ve manifestosunun dağıtılmaması ve paylaşılmamasına yönelik uyarıda bulundu.
Ancak hastalıklı yabancıllık duyguları olan kimileri kendilerine hayranlık uyandırıcı bir konu bulduklarının coşkusuyla,
“Tarrant Tiyatrosu’nu” çevrimiçi şakalar ve en alt düzey internet kültürüyle dünyaya enjekte ettiler.
Saldırının nedenini ve motivasyonunu tanımlamak yerine bu referanslar, anlamlarını bilenler için saldırının “eğlence değerini” en üst düzeye çıkardı…
*
İslam Devleti ( İŞİD) “eğlence olarak terörizm” kavramını popüler hale getirme ve küçük çaplı saldırıların canlı yayınlanmasını kredilendirilebilse de ,
Tarrant’ın yayını modellerinden çeşitli şekillerde farklıydı.
*
En önemlisi, İŞİD’in yayınları halifelik için savaşan “İslam aslanlarını” yüceltmeye çalışırken, başkalarına da örneklerini izlemeleri için ilham veriyordu.
Tarrant ise internet kültürünün saçma sahneleri arasına referanslar serpiştirerek seyircilerini heyecanlandırmaya ve eğlendirmeye odaklıydı.
Zaten toplu katliam niyetini 8 Chan adlı bir sitede isimsiz bir ilanda açıkça belirtmiş, yayınını da hedef kitlesine yarı-komedi bir performans olarak tasarlanmıştı.
Nitekim katliam sonrasında bir çok çevrimiçi yayın;
Tarrant’ı alkışladı, nefretlerini gerçek dünya eylemine çevirdikleri için onu selamladı ve daha çok örneği takip etmeye çağırdı.
*
Tarrant’ın saldırısının özellikleri asla önemsiz değildir.
Bu katliam biçiminde, bir cenaze töreni altından eğlenceli, alaycı radikalleşme gerçekleşir.
Bu noktadaki mizah, izleyiciyi gösterilenin dehşetine duyarsızlaştırmada önemli bir rol oynar.
Gerçek insanların öldürülmekte olduğu gerçeği örtücü anılar ve kültürel çatışmanın büyük anlatılarıyla gizlenir…
*
Tarrant’ın terör modelinin nereye ulaşacağını bilmek ise zordur.
En kötüsü, arkadaşlarını “gevşetmek, kara mizah ve ürettikleri içeriğin belirsizliği” konusunda,
Arkadaşlarından daha ileriye geçmek isteyen çevrimiçi figürler arasındaki bir dayanışma yarışmasına yol açabilir.
Onlar için algıladıkları düşmanlarının yaşaması veya ölmesi, öldürme heyecanını arkadaşlarıyla paylaşabildikleri sürece fark yaratmaz.
Bu yüzden Tarrant’ın, başkalarının izleyeceği bir örnek oluşturması imkansız değildir…
*
Ancak Türkiye’de 31 Mart yerel seçimlerinin olası sonuçlarını kendi “Beka” sı olarak lanse eden,
Müslüman Kardeşler lideri Erdoğan, destek sağlamak için Tarrant’ın terör modelini Türkiye halkına izlettirmekten bir beis görmedi.
*
Öncelikle belirtmek gerekiyor ki;
Erdoğan; siyasal, kültürel ve dinsel alanda büyük dönüşümlere yol açan Rönesans ve Reform hareketlerinin yaşandığı bir tarihsel dönemde başlayan,
Felsefenin, siyasetin, hukuk biliminin ve her türlü ideolojinin ilahiyatın alt bölümleri haline getirildiği Ortaçağ karanlığından çıkışı temsil eden,
Bir düşünsel ilerlemeyi simgeleyen “Aydınlama” ya da “Akıl ” çağına tanışık değildir.
*
İşte gösterisi sahne alıyor:
Bir miting alanında kurulan dev ekran televizyondaki yayın, saldırının etkisini sağlamak için dramatik bir müzik ile başlıyor.
Önce Tarrant’ın silahları, ilan ettiği manifesto, kişiliği ve Türkiye’yi hedef alan bölümler ekrana getiriliyor.
Sonra saldırgan camiye giriyor ve otomatik silah sesi ile bulanık görüntüler ekranı kaplıyor.
Bir sonraki görüntüde muhalefet lideri Bay Kemal “İslam dünyasında kök salmış terörizmden” söz ediyor..
İslam dünyasında kök salmış terörizm – öyle mi, Erdoğan kalabalığın aklını başından alıyor…
“Bunların din ile bir alakaları yok” benzeri sloganlarıyla kalabalığa kahır ve öfke yüklüyor.
*
Erdoğan bu kadarla yetinmiyor, Washington Post’ ta ki yazısında daha da ileri gidiyor..
50 kişiyi öldüren Brenton Tarrant’ı İslam Devleti ile karşılaştırıyor..
Ne alaka?
Halbuki Tarrant dünya tarihini ve Hıristiyan inancını çarpıtarak bükülmüş görüşlerini meşrulaştırmaya çalışıyor,
Diğer insanlar arasında nefret tohumları ekmeye hizmet ediyordu…
*
Bu bakımdan Tarrant ile Türkiye, Suriye, Fransa ve diğer yerlerde terör eylemleri gerçekleştirenler arasında kesinlikle büyük bir fark vardır.
Yeni Zelanda’daki katil Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede faşist grupları ziyaret ederken, daha büyük bir organizasyonun ve terörist bir devletin parçası değildi.
Şu ana kadar da herhangi bir büyük sponsorunun olduğuna dair bir kanıt bulunmuyor.
Halbuki İslam Devleti ve onu kuran onbinlerce fanatiğin cinayetlerini destekleyen büyük sponsorleri vardır.
*
Uluslararası Şiddet Aşırıcılığını Araştırma Merkezi (ICSVE), dünyadaki aşırıcılık tehdidini önlemek ve caydırmak amacındadır.
Hükümet liderlerine, istihbarat, savunma, uluslararası örgütler, polis ve sivil topluluklara araştırma, eğitim ve stratejik danışmanlık sunuyor.
Merkez, Irak’ta ele geçirilen İŞİD’in Türkiye büyükelçisi olarak görev yapan Faslı bir elektrik mühendisi olan İŞİD Emiri Abu Mansour el Maghrebi ile yapılan bir röportajı yayınlamış bulunuyor.
*
Maghrebi röportajında, “Görevim İslam Devleti ile Türkiye’nin MİT ve TSK görevlileri arasındaki ilişkiyi sağlamaktı.
İŞİD’in Türkiye Büyükelçisi olduğum için MİT, çeşitli toplantılara katılmamı sağlamaya yönelik bir otomobil göndererek beni aldırırdı.
Toplantılarda üst düzey yöneticiler bulunurdu.
Toplantılar Türkiye’de bazen Ankara, bazen Gaziantep’te askeri makamlarda veya ofislerinde yapıldı.
İşim savaşçıları Türkiye sınırından Tal Abyad, Halep, Idlib ve Rakka’ya almak, sınırları korumak ve yaralı İŞİD savaşçılarını tedavilerini Türkiye’de sağlamaktı.
Türkiye’den yaklaşık 40 bin yabancı savaşçıyı getirdim ve İŞİD’e katıldılar.
İŞİD , Kürtleri bastırmak ve Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyini Türkiye’ye eklemeye yönelik daha büyük bir amacına ulaşmasında yardımcı oldu…
Erdoğan ile buluşmak üzereydim ama görmedim. İstihbarat subaylarından biri, Erdoğan’ın beni özel olarak görmek istediğini bildirmişti ancak olmadı ” diyor…
*
Röportajda Türkiye’nin IŞİD’e desteğiyle ilgili çok daha fazla ayrıntı bulunuyor.
Bazıları yanlış olabilir, ancak çoğu diğer raporlamaların büyük bir kısmı tarafından destekleniyor.
Yabancı savaşçıların, silah ve diğer gereçlerin Türkiye üzerinden İslam Devletine ulaştığı,
Buna karşı Türkiye’nin IŞİD’in temel gelir kaynağı olan petrolü aldığı,
Bu al-ver ilişkisinde Türkiye ile İŞİD arasında doğrudan bir eşgüdüm oluşturulduğu,
Türkiye’nin desteği olmadan İslam Devleti’nin asla var olamayacağını, bugün sağır sultan biliyor…
*
Washington Post, Erdoğan’ın yalan söylemesine izin veriyor.
Bunu Türkiye’deki sert çekişmelerle geçen seçim kampanyasında yapıyor.
Neden laik bir muhalefet karşıtı bir Müslüman Kardeşler fanatiğini teşvik ediyor?
*
Ancak Erdoğan’ın, İslam’ı savunan zorlu bir lider olarak kendini tanıtmak için,
Yeni Zelanda’daki Müslümanları katleten bir Avustralya vatandaşının dehşetini kullanmaya karar vermesi,
Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar, İslam’a karşı savaş açmak için Gelibolu’ya gelmemelerine rağmen,
İslamcı ve milliyetçi bir söylemle 1915’te Avustralya ve Yeni Zelendalıların nefret ve aşırılık yanlısı olarak Türkiye’yi işgale geldiklerini söylemesi,
Büyük bir tepkiye neden oluyor.
*
Yeni Zelanda derhal Dışişleri Bakanı W.Peters’ı Ankara’ya, Erdoğan’ın dikkatsizliği ile yüzleşmeye gönderiyor.
Anlaşılan Avustralya ve Yeni Zelanda günümüz milliyetçiliğine ilişkin sözlerle hikaye anlatıcılığına prim vermiyor!
Türkiye dost listesinden Avustralya ve Yeni Zelanda ile yeni eksilmeler oluyor…
22.3. 2019
Yazıları posta kutunda oku