Tüm mahkeme duvarlarında “Adalet mülkün temelidir” yazar.
“Adalet mülkün temelidir” özdeyişini ilk kez Hz. Ömer’in kullandığı söylenir. “Atatürk’ün sözüdür” diyenler de var.
Burada “mülk” devlet anlamına gelmektedir. Mülk sözcüğünü “yönetim” olarak da alabiliriz. Yani “Adalet, devletin temelidir ya da “Adalet, yönetimin temelidir” diyebiliriz. Ama bu sözde “mülk” kesinlikle mal, zenginlik anlamını taşımamaktadır.
Nasıl çevrilirse çevrilsin, nasıl yorumlanırsa yorumlansın, bu özdeyişte asıl vurgulanmak istenilen gerçek, devletin ve yargının vatandaşlarına adaletli davranması; hak hukuk sınırları içerisinde kalarak ona destek vermesi, arka çıkmasıdır.
Devletin ve iktidarların kalıcılığı, yüceliği buna bağlıdır.
Peki, Türkiye’nin bugünkü ortamında adalet mülkün temeli olabilir mi?
Bu mümkün müdür?
Ya da şöyle soralım:
Günümüzde adalet mi mülkün temelidir, yoksa mülk mü, yani iktidar mı adaletin temelidir?
Bu soruları sormak en doğal hakkımızdır bizim.
Çünkü nereye baksak, hangi yana dönsek “adalet”i değil, “adale”yi, kas gücünü, yani varlıklı ve makam sahibi olmayı görüyoruz.
Oysa “Kimsesizlerin kimsesi olmak” İktidarın anayasal bir görevidir…
Ama onlar bu görevi yapacağı yerde, ülkesinden kaçan, ülkesinin ortak düşmanlarına karşı savaşmayı reddeden mültecileri vatanına kabul ederek, onlara, milyarlarca para harcamakta; emeklinin, yoksulun hakkına el uzatmakta, onu daha da fakirleştirmektedir…
Bileği güçlü olan, varlıklı olan, suyun başını tutanlar hakkını fazlasıyla alıyorlar. Kendi hukukunu işleterek canını, malını, mülkünü koruyor, korumak bir yana, durmadan artırıyor, çoğaltıyorlar…
Yazlık, kışlık saraylarda oturuyorlar. Kendilerine çeşit çeşit uçaklar, helikopterler, makam araçları alıyorlar.
Peki ya emekliler? Emeği ile geçinenler… Memur, köylü, işçi, esnaf…
Rahat mı? Yaşantısından memnun mu? Çoluğunu, çocuğunu geçindirebiliyor mu, okutabiliyor mu? Evine et götürebiliyor mu? Kirasını ödeyebiliyor mu?
Adalet onlara da işliyor mu?
İnsanlar, adaletin koruyucu kanatları altında mı yaşıyorlar?
Hani değerli ozan Özdemir Asaf demiş ya:
“İnsansız adalet olmaz / Adaletsiz insan olur mu? / Olur, olmaz olur mu? / Ama olmaz olsun.”
EVET, OLMAZ OLSUN…
Şimdi adalet tek insanın iki dudağı arasında: “Otur otur, kalk kalk… Şu herifi içeri at… Tekerime taş koyuyor… Çok konuşuyor… Sustur onu…”
Bir zamanlar hâkimlere güvenirdik…
Haklıyı haksızdan, suçluyu suçsuzdan onlar ayırırlardı. “Ankara’da hâkimler var derdik…”
Şimdi yargı siyasallaştı ve siyasal iktidarın emrine girdi…
Adalet güç yitirdi… Ama bu arada işini hakkıyla yapan, doğru hüküm veren hâkimlere bir sözümüz yok.
“Adalet”, bir ülkenin temel direğidir. Çimentosudur. Adalet olmayınca ülke çöker. Yıkılır.
Yapılan anketlere göre ülkede adaletin olmadığına inananların sayısı yüzde 80’lere ulaşmış… AKP’li politikacıların kendileri bile adaletin varlığına inanmıyorlar…
Örneğin FETÖCÜ diye binlerce insan tutuklandı. Ama her ne hikmetse bunların arasında bir tek AKP’li politikacı yok.
Oysa asıl FETÖCÜLER, FETÖYE “Yardım ve yataklık yapanlar”, ona her istediğini verenler, taa Amerikalara kadar gidip, elini eteğini öpenler, serbestçe, ellerini kollarını sallayarak dışarıda geziyorlar. Ama her şeyden önce, bu özgürlük için AKP’li ya da AKP yandaşı olmak gerekiyor…
Oysa mahkeme kapıları yoksulların, ezilenlerin, haksızlığa uğrayanların güvencesi, sığınağıdır.
Yaşam, umut kaynağıdır.
Ülkemizde bu duruma karşı çıkan, gerçekleri dile getiren medya da yok… Çünkü onun yüzde 95’i iktidarın elinde. Gazeteler, TV’ler gerçeklerden uzak, yalan – dolan haberlerle, yönlendirmelerle halkı uyutmaya çalışıyorlar.
Ne zaman tek lider mikrofonu eline alıp konuşmaya başlasa tüm TV’ler hemen yayınlarını kesip, canlı olarak veriyorlar.
Muhalif kanadın başkan adaylarının konuşmasını ise ancak üç beş TV veriyor. Hem de bin bir engelle, baskıyla karşılaşarak…
Hem politikacılar tehdit altında hem konuşmayı haber yapan TV çalışanları…
Çünkü tehdit hazır. Hemen hedef gösteriliyorlar. Hemen o ünlü deyişle karşılaşıyorlar:
“Yargı gerekeni yapacak…”
Arkasından mesajı alan yargı hemen harekete geçiyor. Gerekeni yapıyor…