Bir karmaşa, bir deprem ortamından geçiyoruz.
Zor günler, baskı, dehşet dolu günler yaşıyoruz… Yazarlar, gazeteciler diledikleri gibi yazamıyor, diledikleri gibi konuşamıyorlar. Faşizm kara bulutlar gibi çöktü üstümüze…
Basın özgürlüğü sadece yandaş medyaya, havuz medyasına var…
Ve bu güne değin hiçbir parti başkanı zindana atılmakla tehdit edilmemişti. Bu da oldu. Bunu da gördük ve yaşadık.
Daha önceki seçimlerde herkes düşüncesini özgürce söyler, özgürce konuşurdu. Sonra da seçimler yapılır, hak eden hak ettiği makama geçer, otururdu.
Şimdi sistem artık böyle işlemiyor. İktidarda olanlar muhalefete diyor ki, “Benim istediğim gibi hareket edeceksin. İstediğim gibi konuşacaksın. Bana ters düşen fikirler ileri sürmeyeceksin. Yoksa defterini dürerim…”
Hani, olur mu, olur! Böyle bir şey gerçekleşir mi gerçekleşir!
Çünkü yargının verdiği bazı kararlara bakıyoruz, şaşkınlık yaşıyoruz…
İşin gerçeği şu, 31 Mart Belediye başkanları seçim öncesinde, hem kendileri korkuyorlar hem de halkı korkutmaya çalışıyorlar.
Bu yüzden din sömürüsünün dozunu iyice artırdılar… 8 Mart Dünya Kadınlar gününde “Ezanın ıslıklanıp, yuhalandığını” ileri sürdüler. Sonradan bunu gerçek olmadığı anlaşıldı.
Bir başka başkan adayı çıktı,, “AKP’ye oy verenden Allah hesap sormaz” diyerek, Allah’ı da AKP’li yaptı.
Bu telaşlarında haksız da değiller hani…
Çünkü ekonomi, tarım, sanayi bitmiş durumda. Üretim yok. Fabrikalar satıldı. Gelir kaynakları, hazine kurudu, İhracat durdu.
Ülke artık soğan bile üretemiyor. Soğan bile İran’dan geliyor.
İşsizlik korkunç boyutlarda. Suç ve suçlular giderek artıyor. Hapishanelerde yer kalmadı.
Halk isyanlarda… “AKP’ye oy veren ellerim kırılsın” diyenler hızla artmaya başladı…
Sözün özü: Türkiye’yi de bitirdiler, AKP’yi de… Politikaya küfür tehdit getirdiler. Ülkemizde gerçek bir muhalefet olsaydı, AKP çoktan tarihin karanlıklarında yerini almış olacak, yerinde yeller esecekti…
Her zaman vurguladığımız gibi, şimdi bir kez daha yineleyelim; asıl zam fırtınası ve karmaşa seçimlerden sonra gelecek.
Böyle bir ortamda ve bugünkü seçim koşullarında, bu zorlukların üstesinden gelebilmek için geriye bir tek yöntem kalıyor: Muhalif kişilerin, kurumların, politikacıların, partilerin susturulması… Bunun için de eski deyişle her yol mubah, geçerli…
Tehdit, şantaj, baskı, korkutma, yıldırma, küfür…
Çünkü bu kez onlar seçimleri tehlikede görüyorlar. Sandık artık çantada keklik değil…
Ekonomi, açlık, yokluk ve yoksulluk, din sömürüsünü sollamaya, öne geçmeye başladı. Perişan ve gariban insanların din sömürüsüne karnı tok… Onlar iş, aş, ekmek, geçim peşinde şimdi.
Oy kaybı karşısında, iktidar politikacılarında gergin bir surat, çatık kaşlar, dikenli bir dil. Önlerine çıkanı tehdit ediyorlar. Saldırıyorlar. Küfürler savuruyorlar. “Asarız, keseriz, ayağınızı denk alın” diyorlar.
31 Mart seçimlerinden sonra AKP’ye muhalefet edenlerin “Sokağa çıkamayacaklarını” ileri süren belediye başkan adayları bile var.
Bir başka aday, Cumhur İttifakından, MHP Kozan Belediye Başkan adayı Nihat Atlı, ise şunları söylüyor: “Bu düşmanları (Milletİttfakı) da bu memlekette yok edene kadar, kanımızın son damlasına kadar mücadele verip, Rabbimin izniyle bunların içte ve dışta, yurtta da anasını belleyeceğiz arkadaşlar.”
Bütün bunların üstüne üstlük bir de “Beka” sorunu çıkardılar. Diyorlar ki “Türkiye’nin ve Türk milletinin bekası, yani kalıcılığı, ölümsüzlüğü, geleceği tehlikede…”
Peki, adama sormazlar mı, “Bu ülkeyi 17 yıldır sen yönetiyorsun. Neden ülkemizin bekasını tehlikeye attın? Neden ülkemizi bu durumlara düşürdün?”
Öyle anlaşılıyor ki bu beka sorunu seçimlerden sonra bitecek… Ortadan kalkacak…
Bu millet çok felaketlerle karşılaştı, çok acılı, sıkıntılı günler yaşadı. Yedi Düvele karşı savaş vererek Kurtuluş savaşını kazandı. Osmanlının borcunu ödedi. Para sıkıntısı çekti.
Kıtlıklar, yokluklar yaşadı. Bu nedenle yağ, gaz kuyrukları oluştu.
Ama bütün bunlar olup biterken, bir taraftan da TC hükümeti fabrikalar, işletmeler açtı. Asla fabrika satmadı. Doğaya zarar vermedi. Asla orman yağmalamadı.
Bir yazlık saray için 50 bin ağaç kesmedi…
Yerli tohum kullandı. Tarımı geliştirdi. Zamanla ülkemiz, yeryüzünde, kendine yeten yedi devletten birisi haline geldi.
Nice ölüm – kalım savaşları, yokluk – kıtlık ortamından geçtiği halde TC hükümetleri asla “Beka sorunumuz var” demedi. Geleceğimiz tehlikede demedi.
Ve biz, bütün bu gerçekleri bilerek yolumuza devam edeceğiz. Mücadelemize devam edeceğiz. Yapılan tehditlere, şantajlara Akşener gibi yanıt vereceğiz:
“Hodri meydan…”
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır…”