Bir tohum toprağa düşmeye görsün, neler olur neler…
2013 yılında Cumhuriyet Kadınları Derneği Fethiye şubesine bir tohum düştü.
Bu tohum ışığa doğru yönelirken bize o kadar çok şey öğretti ki, kısa zamanda yeşerdi, dal verdi, çiçek verdi, meyve verdi ve yeniden tohuma döndü.
Üreten bir toplumdan, tüketime dayalı ve dışa bağlı bir toplum haline gelmemiz bu çalışma alanında bizi tetikleyen en büyük etken oldu.
Çalışmalarımıza başladığımızda köylere defalarca gidip, üreticinin sorunlarını dinledik. Bahçesinde, tarlasında ürettiği ürünleri, kullandığı tohumları ve yaptığı ilaçlama şekillerini gördük. Onların emeklerine katkı vermek, onların sesi olmak için düştük yollara.
Yerel Tohumların izini sürerken, üreticinin en büyük kaygısı ürettiği yerel tohum ürünlerinin yeterince tüketiciye ulaşmamasıydı.
Bu durumda ilk bir yıl boyunca onların yanında bulunup pazarda satış yapmalarına destek olduk.
Çeşitli afiş ve el ilanlarıyla, Tv. programıyla ve yaptığımız etkinliklerle tüketiciyi yerel tohum üreticisi ile buluşturmak için çaba gösterdik.
2006 yılında çıkartılan ‘Tohum Yasası’ nın ardından yerel (atalık) tohumların satışları yasaklanarak yalnızca sertifikalı tohumların ticari olarak satışına izin verilmişti. Dolayısıyla, Küçük üreticilerin sertifika çıkartma imkanları olmadığı için yerel tohumları yaşatmak ve çoğaltmak için takas yoluna başvurulmuştu.
Bize de önemli görevler düştüğünü gördük ve yerel tohumları yaşatmak için yola çıktık.
Ülkemizi dolayısıyla başladığımız bu işle ilgili bizleri zor günlerin beklediğini biliyorduk.
Bakkalların yerini hızla marketler ve Avm’ler alırken köylü de sessizce üretimden uzaklaştırıldı.
Tarım alanları kurudu, turizme yönelip daha çok para kazanmak uğruna bir çoğunun üzerine oteller inşa ettiler.
Ormanlarımız yok edildi, ekilmeyi bekleyen topraklar kaderine terk edildi.
Köylerde kahvehaneleri dolduran erkeklerin ve daha modern yaşam, daha iyi iş imkanı hayaliyle köyünü terk eden gençlerin yerini kadınların doldurduğunu gördük..
Tarım alanında üretim yapan kadınlar sadece tarlada, bağda bahçede değil, ürettiklerini aynı zamanda pazara götürüp satan emekçiler durumundaydı.
Toprağını ekemeyen, ithal saman, gübre, ilaç kullanmak zorunda kalan, hayvancılığı büyük işletmelere kaptıran üreticiler artık tüketici durumuna gelmişti.
Kullanılan İsrail tohumu, ilk yıl köylüyü sevindirip ertesi yıl ürün vermeyince gerçeği gören üretici ne yazık ki bunun yanında sadece toprağın değil insan sağlığının uğradığı zararı da geç fark etmişti.
Toplum olarak üzerinde yaşadığımız toprağa, geçmişimiz ve geleceğimiz olarak değil, alınıp – satılabilen bir toprak parçası gözüyle bakmaya başlamıştık.
2B yasasının ardından büyükşehir yasası ile Meralarımızı, Köyümüzü, Bağımızı, Bahçemizi kolaylıkla satabilir hale getirilmiştik.
Bir yandan da zeytinliklerimiz yok ediliyor, ormanlarımız ekili alanlarımız yakılıp yağmalanıyordu.
Bizler, Yerel Tohum üreticilerimizin tohumdan toprağa haklarını aramaları, doğru üretim yaparak, bilinçli tarım uygulamaları konusunda mücadele etmeleri için çıktık yola.
-Çoğu yabancı şirketlerin şubeleri olan firmaların hibrit tohum, kimyasal gübre ve kimyasal içeren tarım ilaçlarına dikkat çekmek için,
-Zararlılarla, börtü – böcekle mücadele etmek ve ilaçlamada mutlaka kimyasal kullanmak gerekmediğini, ev yapımı doğal yöntemler de uygulanabileceğini göstermek için,
-Üreticilerin zararlılarla mücadele ederken, onları ”yok” etmek yerine ”uzaklaştırma” yöntemlerini öğrenmelerini sağlamak için,
-Hibrit tohum kullanarak her defasında hem toprağın hemde çiftçinin – köylünün ekonomisinin zarar gördüğünü anlatmak için,
-Kısırlıktan bir çok hastalığa yol açan ve bağışıklık sistemini çökerten Hibrit tohumlar yerine ”yerel tohum” kullanmanın önemini anlatmak için,
-AB ve ABD kökenli şirketlerin kendi ürünlerini patentli olarak satışa sunarken, doğadaki binlerce çeşidin nasıl yok olduğuna dikkat çekmek için,
-Tüm bu çalışmaları hiçbir dış kaynaklı destek yada hibe almadan yapabildiğimizi göstermek için,
-Yerel – Atalık tohumlarımızı korumanın da bir “Milli Mücadele” olduğu bilincini yaratmak için,
-Yerel tohumlarımızın üretilerek çoğalmasını, elden ele, köyden köye ulaşmasını, bunun bir kültür ve görev olduğunun bilincini aşılamak için,
-Ne yazık ki binlerce çeşidinin yok olduğunu bildiğimiz yerel tohumlarımıza dikkat çekmek, var olanları gözümüz gibi korumak için,
-Gelecek nesillerimize su kadar, hava kadar, Vatan kadar önemli sağlıklı yerel tohumlarımızı bırakmak için çıktık yola,
Altı yılı geride bıraktık, hiç bir engel bizi hedefimizden, amacımızdan geri koymadı: İnandığımız yolda her şeye rağmen ilerlemeye devam ettik.
Bu işte. başarılı olmanın en büyük temeli birlikte mücadele ettiğimiz yol arkadaşlarımız oldu. Ben değil, BİZ olmanın bilinciyle, ekip ruhuyla, imece kültürünün birikimiyle bu günlere kadar geldik.
Ülkemizin bir çok yerinde Yerel Tohumları yaşatmak ve gelecek nesillere bırakmak için büyük bir mücadele veriliyor, tohum dernekleri kuruluyor, üretici-tüketici kooperatifleri kuruluyor.
Bir millet uyanıyor, toprak uyanıyor bizim amacımız bu aşamada hem üreticiye, hem toprağa, hem de tohumlara sahip çıkmaktır.
Tüketiciler yerel pazarlardan yerel ürünleri talep ettikçe, üretim yapan köylü daha çok üretecek, daha çok ekecek ve tohumlarımız sonsuza kadar yaşayacaktır.
Biliyoruz ki, ‘’Bir Avuç Tohum Bir Ömür Bağımsızlıktır”
“Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa, bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir.”
Mustafa Kemâl ATATÜRK
Bir yanıt yazın