Jeopolitik teoriler, ülkelerin uzun vadeli politikalarını belirliyor.
ABD’nin; “Deniz Hâkimiyet Teorisi” dünyaya hâkim olmasına sonuç vermiştir.
Aynı zamanda Birleşik Krallığın; Doğu Avrupa ve Sibirya bölgesini stratejik bölge “Heartland- Kalpgâh” yapan “Kara Hakimiyet Teorisi,”
Almanya’nın; Doğu Avrupa, Hazar Bölgesini stratejik bölge yapan “Lebensraum -Yaşam Alanı” teorisiyle müttefiklik oluşturmuştur.
*
Şimdilerde Başkan D.Trump ile ABD, “Önce Amerika” pekiştirmesiyle;
Çin’in ” Yeni Çağın Sosyalizmiyle Küresel Genişleme” ve Rusya’nın “Yeni Avrasyacılık ” teorileriyle kıyasıya bir rekabettedir.
Trump, bir yanda gelişmiş ve istikrarlı ülkeler, diğer yanda emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin,
ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmasını sağlamaya çalışarak emperyalizmine yeni bir yön vermeye uğraşıyor…
*
Bu yüzden ABD’yi uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetler arası yapıları tasfiye ediyor.
Dünya III. Savaş olarak “Ticaret Savaşları”ndadır.
*
Cezai tarifeler sayesinde resmen başlamış olan Küresel Ticaret Savaşında, güvenlik uluslararası düzenin kilidini oluşturuyor.
Trump yönetiminin emperyalizme yeni bir yön verirken dayandığı garanti;
ABD’nin nükleer caydırıcılık ve savunmasına yönelik ana politikası olan yeni Nükleer Doktrinidir.
Doktrinin ana teması, bir önceki doktrindeki stratejik nükleer silahların büyük ölçüde aşağı çekilerek projeksiyondan ayrılması,
Böylece dünyada giderek artan nükleer silah tehditlerine karşı nükleer silahların yayılmasını önleme ve nükleer silah sayısını azaltma taahhüdünü kapsıyor.
Caydırıcılığı “Yıldız Savaşları” konseptinde düşük verimli, daha kullanışlı nükleer başlıkların konuşlandırılması çağrısını içeriyor…
*
Diğer taraftan NATO – Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü uluslararası düzenin bir diğer güvenlik unsurudur.
Hem örgüt dışında kalan ülkelerin saldırılara karşı ortak savunması,
Hem de olası husumetleri caydırmak için örgüt kapsamındaki ülkeler arasında silah dengesini sağlamanın görevini yapıyor.
*
Bu sırada Erdoğan Türkiye’si ise;
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği ” Yurtta Barış, Dünyada Barış” stratejik teorisinden kopmuş,
Yerine ” Mazisever Panİslamcı ve Yeni Osmanlıcı Genişlemeci” teoriyi ikame etmiştir…
*
Şimdi Erdoğan Türkiye’si, bir zamandır kendisine ait bir hava savunma sistemi kurmak istiyor.
Erdoğan’ın argümanını;
Acilen hava savunma sistemine ihtiyac olduğu,
NATO üyesi olarak öncelikle ittifak içerisinde bu ihtiyacın giderilmesine çalışılmasına rağmen,
Bunun mümkün olmaması üzerine farklı arayışlara gidildiği tezi oluşturuyor.
*
Nitekim çeşitli girişimlerin ardından Rusya savunma sanayi şirketi Rostec’ten S400 füze sistemi satın alınması kararı verilmiştir.
Ancak şu anda elinde S-400 füze sistemi olan bir NATO üyesi bulunmuyor.
Yalnızca Yunanistan’ın elinde NATO üyesi olmayan Kıbrıs Rum Kesiminden satın aldığı Rus yapımı bir önceki versiyon S-300 füzeleri mevcuttur.
*
Bu noktada ABD ve NATO üyeleri, Türkiye’nin S-400 satın alma anlaşmasına,
Askeri açıdan; bu sistemin NATO sistemleriyle uyumlu olmayacağı,
Üye ülkeler arasında silah dengesinin bozulacağı,
NATO’nun entegre hava savunma sistemine pratik sıkıntılar getirebileceği,
Türkiye’nin S-400’ü satın almasıyla küresel ticarette maliyet, nitelik ve teknoloji transferi gibi birçok teknik sorunun yaşanacağı,
NATO sistemleriyle ilgili bazı teknik detayların Rusya’nın eline geçeceği,
Siyasi açıdan; bu alımın tamamlanması halinde bunun Türkiye’nin NATO ile ilişkilerini yeniden tanımlamak adına atılan bir adım olarak yorumlanacağı konusunda itiraz ediyorlar.
*
Ağustos’ta ABD Savunma Bakanlığı bu anlaşmadan endişe duyulduğunu,
NATO müttefiklerinin bu konuda ittifakı daha ileriye götürecek şeylere yatırım yapmasını beklediği açıkladı.
3 Mart’ta, ABD Savunma Bakanlığı, Rusya’dan S-400 alımının Türk-Amerikan savunma ilişkilerinde ağır sonuçları olacağı yolunda uyarıda bulundu.
Aynı gün ABD’nin Suriye’den sorumlu temsilcisi James Jeffrey’nin yanı sıra ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Palmer,
Ankara’da yaptıkları açıklamada Rusya’dan S-400 alımı halinde “ABD ile Türkiye arasındaki askeri işbirliğinde sıkıntı kaçınılmaz “dediler.
*
Son olarak ABD Dışişleri Bakanlığı, hava savunma sistemi konusunda Türkiye ile beraber çalışmayı,
Türkiye’nin değerlendirmesi için Patriot ve diğer sistemleri teklif ettiklerini,
Aksi takdirde Amerika Düşmanlarına Yaptırımlarla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında S-400 alımına dahil olan devlet veya özel tüm kurum ve kişilerin yaptırımlara maruz kalabileceğini belirtti.
*
Nihayet Başkan Trump, ABD ve Çin’in diğer devletlerle eşitsiz ticari ilişkileri için bir ticaret savaşı açtığı sürece Türkiye’yi ve Hindistan’ı da ekledi.
Türkiye’nin kendisine gelmesi umuduyla,
Türkiye’ye verilen tercihli ticaret durumunu hurdaya çıkarmaya niyetli olduğunu söyledi.
Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi programı kapsamında, Türkiye’nin faydalanıcı gelişmekte olan ülke olarak adlandırılmasına son vermenin adımını attı.
Başkanlık kararını Temsilciler Meclisi ve Senato’ya bildirdi.
*
Durum Rusya’nın da Erdoğan’a sürdürdüğü goygoy ile bu minvalde gelişirken,
Erdoğan, 31 Mart Yerel Seçimleri öncesinde Türkiye’yi görülmemiş biçimde bölünme aşamasına getirmiştir.
Türkiye bir zamanlar izinden gittiği Batılı örneklere veda etme noktasındadır.
Ortadoğu ve Kafkaslar’daki iktidar örneklerine dahil olunuyor…
Ve Erdoğan seçim öncesi son bir gayretle, o yüzden çılgınca İslamcılığın şampiyonu olarak kendini yeniden icat etmeye çalışıyor.
*
İşte hâlâ S-400 tartışmalarına ilişkin,
“S-400 konusunda işi bitirdik, geri dönüşümüz asla olamaz. Ruslarla anlaştık, ortak üretime gireceğiz.
Belki S-400’den sonra S-500’e gireceğiz” diyor!
*
Yahu hayret!
“Güvenlik, istikrar, refah ve gönenç” konusunda Türk insanını hiç iplemiyor.
Neron Roma’yı yakmıştı; bu Türkiye’yi öyle düşlüyor…
8.3.2019
Yazıları posta kutunda oku