“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır”(Atatürk)
Tekerleğin icadı konusunda bilgi veren yazıların hemen hepsinde şöyle bir bilgi geçer: “Tekerleğin bulunuşunda, Amerikalı arkeolog Speiser, Gawra’da, M.Ö. 3.000-2.500 yıllara ait tekerlek kalıntılarına rastlamış; İngiliz meslektaşı Woolley ise Ur’da, M.Ö. 2.950 yıllarından kalma bir mezardan tekerlek çıkarmıştır.”
Metinde tekerleğin bulunduğu yerler olarak adı geçen Gawra ve Ur isimli yerleşim yerlerinin, bugünkü Irak (Kuzey ve Orta Irak) topraklarında, yani bilinen adıyla yukarı Mezopotamya’da olduğunu ve Sümerlere ait iki yerleşim yeri olduğunu da belirtmiş olalım. Zira o bölge M.Ö. 4000-2000 yılları arasında Sümerlerin hakimiyeti altındaydı. Sümerlerin Asya, daha doğrusu Merkezi Asya kökenli bir kavim oldukları ise hemen bütün tarihçiler tarafından kabul edilmektedir.
Bu genel bilgilerden sonra geçelim asıl söylemek istediklerimize:
Elimde İndiana Ü. Merkezi Avrasya Çalışmaları bölümünde öğretim üyesi olan tarih Profesörü Christopher I.Beckwith’e ait “İpek Yolu İmparatorlukları” isimli kitap var.
Kitabın henüz başındayım ama unutmamak için önemli bulduğum bilgileri siz değerli okuyucularım ve takipçilerimle paylaşmak istiyorum.
Beckwith, kitabının “Arabalı Savaşçılar” başlıklı bölümünde; Orta Asya’dan ilk göç dalgasının M.Ö. 3. binin sonlarında ve 2. binin başlarında yaşandığını (s.269) söyledikten sonra, en eski Anadolu halklarından olan ve M.Ö 1650’lerde bir devlet olarak ortaya çıkan Hititlerin, Orta Asya’dan başlayan ilk göç hareketiyle Anadolu’ya geldiklerini söylüyor(s.29).
Beckwith’in verdiği ilginç bilgilerden birisi de arabaya benzer en eski arkeolojik bulguların Anadolu’da, Hitit şehri Kaneş’de ortaya çıkarıldığına ilişkin bilgidir(s.29).
Kaneş, bugünkü Kayseri Şehir Merkezi’ne yakın bir yerdedir ve daha çok Kültepe Ören Yeri olarak bilinmektedir.
Beckwith, Kaneş’te M.Ö. 19.yüzyıla ait Asur ticaret kayıtlarına dayanarak Hititler’in en eski Hint-Avrupalılar olduğunu, yani Hititler’in, Ortadoğulu bir kavim değil, Asya (Orta Asya) kökenli bir kavim olduğunu belirtmektedir.
1650’de Hatti topraklarında güçlü bir devlet kuran, dahası onların dillerini, kültürlerini, yönetim sistemlerini ve hatta isimlerini alan Hititlerin, Hatti topraklarını işgal ederken savaş arabaları kullandıklarını, ordularında Orta Asyalı Savaşçı askerler istihdam ettiklerini de söylüyor Beckwith(s.32-33).
Beckwith’in “Hitit göçünün tarihi bilinmiyor ve bu tarih imalı detaylar temelinde dolaylı olarak sonuç çıkarılarak veya yeniden kurgulanarak yazılıyor. Hititlerin istilacı bir ordu olarak güç elde etmedikleri açıktır, söz konusu olan dışarıdan yapılan göçtür. Bunlar, istilalarını gerçekleştirdikten sonra bir yerel halk olacak kadar uzun süre Hatti topraklarında yaşamışlardı. Hititlerin Anadolu’ya ilk yerleştiklerinde arabalara sahip olup olmadıkları belli değildir ancak Ön Asya’da arabayı andıran en eski şekiller Hitit şehri Kaneş’te bulunan mühürler üzerinde görülmüştür ki; böylece onların arabalara sahip oldukları söylenebilir..””(s.32-33) şeklindeki bilgileri oldukça çelişkilidir.
Çelişkili de olsa Beckwith’in son iki paragrafta aktardığımız bilgilerinden hareketle bir yorum yapacak olursak; M.Ö. 2500-2000(1700) arasında Anadolu’da hüküm sürmüş Hattilerle Hititler muhtemelen aynı kökenden geliyor olabilirler. Yani tıpkı Selçuklular ve Osmanlılar gibi demek istiyoruz. Şu halde, bu iddiaya göre; Orta Asya’dan Anadolu’ya ilk gelenler Hattiler oluyorlar! Elbette bu bilgi bir tespit değil, tamamıyla bir zandır. Ancak bizi böyle zan beslemeye iten bilgiler de var kaynaklarda(2).
Konuya ilişkin hemen bütün tarih kitaplarında, M.Ö. 1274 yılında Mısırlılarla Hititler arasında cereyan eden ünlü Kadeş Savaşı’nda iki tarafın da savaş arabaları kullanmasına karşılık, Hititlerin iki tekerlekli ve üzerinde bir sürücü ile mızrak atan iki savaşçı askerin bulunduğu savaş arabalarının çok daha hafif ve hızlı olduğuna ilişkin bilgiler vardır ki; Hititlerin bu savaşta kullandığı savaş arabalarının sayısı binlerle ifade edilmektedir(3).
Amerikalı tarihçi Beckwith’in verdiği bilgiler temelinde netice olarak demek istiyoruz ki:
Sümerler ve Hititler (belki Hattiler de), Merkezi Asya’dan göç ederek Mezopotamya ve Anadolu’ya gelmişlerdir.
Sümerler hangi tarihte Asya’dan göç ederek Mezopotamya’ya geldiler, bu konuda kesin bilgi yok, ancak Mezopotamya’da kendilerini göstermeleri M.Ö.4000’lere kadar gidiyor.
Hititler, kesin olmamakla birlikte M.Ö.2000’lerde Orta Asya’dan Anadolu’ya geldiler, 3-4 asır boyunca o zaman Hatti Ülkesi adı verilen Anadolu’da Hattilere bağlı bir ulus olarak yaşadıktan sonra M.Ö.1650 yıllarında güçlü bir devlet olarak ortaya çıktılar ve Hattilerin dillerini, kültürlerini, geleneklerini, yönetim ilkelerini ve hatta isimlerini benimsediler.
Dünyada Arabaya benzer ilk araç, Kayseri yakınlarındaki Hitit şehri Kaneş’te(Kültepe) bulunmuştur. Bu demektir ki; tekerliği icat edenler de Hititler, onlar olmasa bile Sümerlerdir. Bu ulusların, tekerlek ve araba bilgilerini Orta Asya’daki ana yurtlarından getirdikleri ihtimal dahilindedir!Bizi böyle düşünmeye sevk eden ise yine Beckwith’in verdiği bilgilerdir.
Diyor ki; “Arkeolojik olarak bulunan en eski araba kalıntıları Orta Asya’da, İdil-Yayık bozkır sahasının güneyindeki Sintashta’da ortaya çıkarılmıştır; bu kalıntılar M.Ö.2000’li yıllara aittir. Tarihî olarak bilinen ilk arabalar M.Ö.XVII. yüzyılın ortalarındaki savaşlarda kullanılmıştı. Hititler bu sırada I.Hattusili (1650-1620) hükümdarlığında Anadolu’da devletlerini kurarken savaş arabaları kullanmışlardı…Savaş arabaları karmaşık ve çok yönlü makinelerdi; arabanın muvaffakiyetle kullanımı birbirine bağlı dört şeyi gerektirmekteydi: Arabaların kendisi, çok iyi eğitilmiş atlar, sürücüler ve okçular. En eski arabalı savaşçılar Hint-Avrupalılar olduğundan çok büyük bir ihtimalle sürücüler ve savaşçılar Orta Asyalıydı. Atlar ve arabalar nereden gelmişti? At Orta Asya’dan çıkmadır…Gün ışığına çıkarılan Mısır arabaları üzerine yapılan çalışmalar neticesinde Mısırlıların bunları Transkafkasya sahasından ithal ettiği anlaşılmıştır”(4).
Beckwith, kitabında Orta Asyalı Arabalı Savaşçılar dediği Hititler’i ve ikinci göç dalgasıyla Anadolu’ya geldiklerini ve Hurri Devleti olan Mitanni krallığının idareci sınıfını oluşturan, atlı ve Arabalı Savaşçılar dediği Maryannu’ları anlatırken, aslında Türkleri anlatmaktadır bize göre. Gelin görün ki; bu insanlara “Türk” demenin bazı stratejik sonuçları olacağını bildiği için, diğer batılı tarihçiler gibi o da bilim namusunu önyargılarına kurban etmektedir.
Zira bu insanlara “Türk” derseler, Türklerin Anadolu’da en az 4000 yıldır var olduklarını ve medeniyet konusunda bir dönüm noktası olan tekerleğin, buna bağlı olarak arabanın ve hatta yazının Türkler tarafından icat edildiğini itiraf etmiş olacaklardır. Oysa bilimsel mızrak artık çuvala sığmamaktadır ve Hititler ile Sümerlerin, hatta belki de Maryannu’ların Merkezi Asyalı kavimler oldukları artık kesindir. E bu adamlar gökten inmediklerine ve kaya yarıklarından çıkmadıklarına göre; aslen ya Türk’türler ya da en azından Türklerle akraba topluluklardır.
Zaten kitabı Türkçeye çeviren Kürşat Yıldırım da Beçkwit’in taraflı izahatlarına kayıtsız kalamamış ve dipnotta şu izahatı yapmıştır:
[Yazarın arabayı bulan kavim için net konuşmadığı görülmektedir. Halbuki arabayı bulup kullanmaları sebebiyle birçok Türk boyuna araba ile ilgili adlar verildiği bilinmektedir. Mesela Çin kaynaklarında kaydedilen biçimiyle Kao-ch’e, yani “Yüksek Arabalılar” boyu, K’ang-chü, yani “Kagnılı, Kağnı (öküz arabası) kullanan insanlar” anlamında “Kanglı” vesaire (hatta bazı yazarlara göre Çin kaynaklarında zikredilen Türk boyu “Ting-ling”in adı tekerlek ile ilgilidir). Ancak ne yazar ne de bir başkası Hint-Avrupalı addettikleri halklar arasında adı arabayı çağrıştıracak bir topluluk gösterememektedir].(5)
Kürşat Yıldırım’ın bahsettiği Ting-Linglerin, uzun süreli bağımsız bir devlet şeklinde örgütlenememekle birlikte, sık sık Hun ülkesine akınlar yaparak Hun devletinin zayıflamasına sebep olan yağmacı, savaşçı (muhtemelen savaş arabaları da kullanan) bir Türk boyu olduğu bilinmektedir(6).
Elbette bilimsel literatüre katkı gibi bir iddiamız yoktur; ancak Çankırı yöresinde “Tengdirmek” diye bir kelime vardır. Bu kelime, bir cismi tıpkı tekerlek gibi yerde hızlıca döndürerek yuvarlamak anlamına gelmektedir. “Tengdirmek” ile “Ting-Ling” kelimeleri arasında bir ses benzerliği var mıdır, onu da muhterem dilcilerimize havale etmiş olalım…
…
SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
Ömer Sağlam
14 Şubat 2019
1-Dr. Mehmet Mandaloğlu, “Orta Asya’dan Mezopotamya’ya Sümer Göçleri ve Kültürel Etkileri” başlıklı yazısı, Uluslararası Avrasya Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:2, Sayı:5 ss: (31-37)’den naklen
2-http://www.wikizero.biz/index.php?q=aHR0cHM6Ly90ci53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvSGF0dGlsZXI
3-Bkz. ,
4- Christopher I.Beckwith, İpek Yolu İmparatorlukları, Çev. Kürşat Yıldırım, ODTÜ Yayıncılık, Ankara,2011, s, 43-44. Yazarın daha önce Hititler’in, M.Ö.2000’lerde Anadolu’ya geldiklerini ve arabaya benzer en eski aracın Kaneş’te bulunduğunu dile getirdiğini hatırlayın lütfen. Yani Kaneş’te bulunan araba ile Orta Asya’dan Sintashta’da bulunan araba aynı zamana tarihlenmektedir; M.Ö.2000. Sintashta (Şintasta) antik kenti, Orta Asya’nın kuzey batısı denilebilecek yerde, Ural Dağları’nın hemen doğusunda, Hazar Denizi’nin kuzey doğusunda bugünkü Rusya’nın Kazakistan sınırına Çelyabinks kenti yakınlarında bulunmaktadır.
5- Christopher I.Beckwith, age, s, 29; 19 nolu dipnot.
6- Bkz. Prof. Dr. Ahmet Taşağıl’ın aynı isimli eserinden (s.7-13) naklen “Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları” başlıklı imzasız yazı; . Parantez tarafımızca konulmuştur.ö.s.